Erdoğan’ın fikri iktidar hedefi ve Enesler!
Fotoğraf: Evrensel
Mart 2016’da Karaman’da Ensar Vakfı’nın evlerinde kalan 9-10 yaşlarındaki onlarca çocuğun yıllarca cinsel istismara maruz kaldığı ortaya çıkarılmıştı.
Bu olaydan bir yıl sonra Mayıs 2017’de Ensar Vakfı’nın 38. Genel Kurulu’na katılan Erdoğan şunları söylüyordu: “Biliyorsunuz siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz siyasi iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var. Elbette çok sevindirici, ümit verici gelişmeler yaşandı. İmam hatiplere olan ilginin artması; tüm okullarda Kuran-ı Kerim, Siyer-i Nebi, Osmanlıca gibi derslerin seçmeli olarak okutulması başlı başına çok güzel şeyler. Bununla birlikte ülkemizin ihtiyacı, milletimizin talebi, bizim hayalimiz olan nesillerin yetiştirilmesi konusunda hâlâ pek çok eksiğimiz bulunuyor.”
Her fırsatta Necip Fazıl’ın öğrencisi olmakla övünen Erdoğan’ın, hayali olan nesilleri yine üstadının sözleriyle “Dininin ve kininin davacısı bir gençlik” olarak tanımladığı biliniyor.
Düşünün ki, bir cumhurbaşkanı daha bir yıl önce büyük bir tecavüz skandalıyla gündeme gelen bir vakfın genel kuruluna katılmakla kalmıyor, yeni nesiller yetiştirme konusundaki eksikliklerden söz edip bu vakıf ve benzerlerinin önlerine yeni hedefler koymaktan çekinmiyor.
Sadece buradan bakıldığında bile Erdoğan’ın kültürel/fikri iktidar olma, dindar ve kindar nesiller yetiştirme konusunda Ensar Vakfı gibi dinci vakıf, tarikat ve cemaatlere ne kadar büyük bir rol biçtiğini anlayabiliriz. Bu vakıf, tarikat ve cemaatlere biçilen rolü görünce de neden yüzlerce kamu binasının bunlara tahsis edildiği ya da neden yerel yönetimlerin bütün olanaklarının bunların hizmetine seferber edildiği sorusunun yanıtı da ortaya çıkıyor. Üstelik kamu binalarının ve olanaklarının seferber edilmesi yetmiyor; Milli Eğitim Bakanlığı, Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Nur Cemaati (Hayrat Vakfı), Erdoğan’ın kızı Esra ve Oğlu Bilal’in yönetim kurullarında yer aldıkları TÜRGEV, TÜGVA gibi vakıflarla birçok protokol imzalayarak bunların kamu okulları ve yurtlarını da kuşatmasına hizmet ediyor.
Söz konusu olan Erdoğan’ın fikri iktidar hedefi olunca ne Karaman’daki tecavüz ne Adana Aladağ ve Konya Balcılar’daki tarikat yurtlarında onlarca çocuğun denetimsizlik ve ihmal nedeniyle yanarak can vermesi ne de Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2. sınıf öğrencisi Enes Kara’nın kaldığı cemaat evinde ölüme sürüklenmesi bir anlam ifade etmiyor.
Cumhur İttifakının en küçük ortağı olan BBP’nin MKYK Üyesi Ahmet Namık Akdoğan’ın “Bir velet öldü diye cemaatleri mi kapatacağız” sözü, Erdoğan’ın fikri iktidar hedefi doğrultusunda gelecekleri çalınan bu çocukların ve gençlerin hiçbir değeri olmadığını çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor.
Burada bu vakıf, cemaat ve tarikatların Kürt illerinde de özel bir rol üstlendiklerinin altını çizmek gerekiyor. Kayyum yönetimleri ve il ilçe milli eğitim müdürlükleriyle el ele bölge kentlerinde batıya göre oldukça fazla örgütlenmiş bulunan bu yapılanmalar, ellerindeki olanakları yoksul Kürt çocuklarını ve gençlerini kendi ağlarına çekmek için kullanıyorlar. İyi bir eğitim ve gelecek vaadini, Kürt çocuk ve gençlerini Türk-İslam senteziyle yetiştirip asimile etme politikasının dayanağı haline getiriyorlar. Başka bir deyişle Kürtlere karşı ‘özel savaş’ın yürütüldüğü 90’lı yıllarda YİBO’ların (Yatılı İlköğretim Bölge Okulları) oynadığı Kürt çocuklarını asimile etme rolünü uzunca bir süredir bu dinci örgütlenmeler oynama çalışıyor. Erdoğan ve Gülen Cemaati arasındaki ittifakın devam ettiği dönemlerde ağırlıklı olarak Gülencilerin oynadığı bu rol, bugün başka cemaat ve tarikatlar tarafından sürdürülüyor.
Peki Erdoğan, fikri iktidar olmayı neden bu kadar önemsiyor?
Çünkü fikri iktidar haline gelmeden; yeni Osmanlıcı, Türk-İslamcı ideolojiyi toplumda hâkim ideoloji haline getirmeden kurduğu baskı rejimini ayakta tutamayacağını görüyor. Bu hedefini gerçekleştirmek amacıyla laiklik, kadın hakları ve bilim adına ne kadar kazanım varsa bunlara her fırsatta saldırıyor, dahası bu değerleri savunanları “din düşmanı” ilan ederek toplumu kamplaştırıyor. Bunun için iktidarın fiili ortağı ve ideolojik iktidar olma hedefinin uygulayıcıları haline getirilen vakıf, tarikat, cemaat gibi örgütlenmeler üzerinden yetiştirilecek dindar ve kindar nesilleri, faşist rejim inşasının birer askeri haline getirmek istiyor.
Karşımızda böyle bir tablo olduğuna göre, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi oy kaygısıyla bu gerici örgütlenmeler karşısında sessiz kalmanın iktidarın politikalarını güçlendirmekten öte bir işe yaramayacağını da görmek gerekiyor. Çünkü demokrasi ve laikliği açıktan savunmadan Enesleri yiyen bu gerici rejimden kurtulmak; halklarımızın ve farklı inançların bir arada yaşayabileceği bir gelecek kurmak mümkün değildir.
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30
- Yeni Suriye kurtlar sofrasında! 17 Aralık 2024 05:00
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30