Pandemi ve çalınan çocukluk

Fotoğraf: Freepik
Geçenlerde on yaşındaki oğlum, “Pandemi öncesindeki hayatımı hatırlıyorum, onu kaybettiğime çok üzülüyorum” dedi. Gözleri doldu.
***
Tüm dünya büyük bir buhran yaşıyor. Ölüm sayıları zaten ortada ama, hasar onun ötesinde.
Bir kuşağın hayattaki ilk yılları çalındı. Çocukluğun en güzel tarafı dışarıda oynamak, arkadaşlarla vakit geçirmek. Milyarlarca çocuk şimdi ya ekran önünde, ya büyük kısıtlamaların gölgesi altında oynuyorlar.
Aslında, çoğumuz bir bedel ödüyoruz. Ya hasta olup tat, koku hissimizi yitirerek. Ya işimizi kaybederek, veya sevmediğimiz işimizden iyice yabancılaşarak. Ya da gittikçe daha çok kapanarak, arkadaşlarımızdan, ailemizden uzak kalarak. Ya da en kötüsü, bir yakınımızı yitirerek. Bağlar kopuyor, varoluş gittikçe tatsızlaşıyor.
Hayatlarındaki yetişkinlerin bunları yaşamasının da çocuklar üzerinde binbir türlü etkisi var.
Suçlu kim? Radikal sağ ve (özellikle Avrupa’da) radikal solun bir kısmı, öfkeyi maske ve kapatılma uygulamalarına yöneltmiş durumda.
Alınan kararların bir kısmı isabetsiz ve abartılı olabilir. Ancak tamamen bunlara yoğunlaşmak hedef saptırmaktan ibaret. Sahih bir radikalizmle de pek bir alakası yok.
Radikal olmak, sorunun köküne gitmektir. Pandeminin kök sebeplerini ele almadan yapılan radikalizm, kof delikanlılık sadece.
Bazılarının “Büyük Kapatılma” dediği uygulamalara hiç ses çıkarmayalım demiyorum. Örgütlü toplumlarda yaşıyor olsaydık, bürokratlar hadlerini aştıkları zaman hadleri bildirilirdi. Ancak isabetli önlemler aldıklarında, bu önlemler militan şekilde sahiplenilirdi. Sadece “yukarıdan” empoze edilen pratikler olarak deneyimlenmek yerine, kollektif iradeye dönüşürdü. Örgütsüzlük, kapatılmaya karşı yükselen sesi irrasyonel bir rotaya itiyor. Ayakları yere basan bir tepki için, virüsün köklerine seyahat etmeliyiz.
Omikrondan başlayacak olursak... Dünya nüfusunun çoğu aşı olmazsa, bir varyantın her yere yayılacağı biliniyordu. Uzmanlar, aşının Afrika’ya ulaşmasının önemini anlattılar 2021 boyunca. Ancak piyasa toplumunun dinamikleri, aşıyı gelişmiş dünyaya hapsetti. Aşı üretimi ve dağıtımının, büyük şirketlerin elinde olmasının bir sonucu bu.
Hadi Afrika’ya yapılan haksızlığın bütün dünyayı nasıl perişan ettiğini görmezden geldik diyelim. Varyantlar gelişmiş ülkelere yayıldıktan sonra dahi, üretim ve dağıtım kararlarının kâr odaklı olması (En başta yoksullar olmak üzere) herkesi yaralıyor. Şu anda uzmanların hemfikir olduğu konu, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki herkesin sık sık test olması gerektiği. Ancak piyasa toplumunun bu kadar testi üretecek mekanizmaları yok.
Şimdi de hikayenin en başına gidelim. Covid-19’un nasıl ortaya çıktığına dair en yaygın kabul gören hipotez, virüsün yarasalardan “egzotik” hayvanlara, onlardan insanlara geçtiği. Bu egzotik hayvanları sofralarının baştacı haline getiren aktör, yeni Çin burjuvazisi. Batılıların egzotik yemek meraklarıyla rekabet halindeler bir süredir. Yani mesele Çin’in zenginleri değil tek başına. Dünya burjuvazisinin iç ilişkileri. Gösteri ve şatafat toplumunun dinamikleri.
Hemen ekleyelim. Bu hipoteze inanacak olsak bile, tek müsebbip burjuvazinin tüketici hoyratlığı değil. Yarasa toplulukları, insan vücudunun dayanamayacağı kuvvetteki virüslerin doğal “ev”leri. İnsanlık arazi açmak için yarasaların habitatlarına saldırıyor bir süredir. Bunu bazen yoksullar da yapıyor ama, doğal ortamların yok olmasının başını çeken, ulus ötesi şirketler asıl olarak.
Başka bir deyişle... Kapitalizm canlıları yerlerinden ederek, virüslerin tüm dünyaya saçılmasına sebep oluyor. Evet, Covid-19’un çıkış noktası hakkında başka hipotezler de var. Ancak, benzer virüsler daha önce de yerlerinden edilen hayvanlardan, insanlara yayılmıştı. Ve bilim insanları, şu anda yaşamakta olduğumuz pandeminin, ya da bir benzerinin, kaçınılmaz olduğunu anlatıyorlardı yıllardır.
Dahası var. Aynı bilim insanlarına göre, doğanın talanı devam ettikçe, başka pandemiler de gelecek. Dolayısıyla, “kaçınılmaz” dedikleri şey, sadece varolan sistemin içinde kaçınılmaz. İnsan türünün yarattığı bu kabusu, yine ancak insanlık bitirebilir.
Hırsızın adını koyalım o halde. Çocukluğu çalan, en başta büyük şirketler olmak üzere, kapitalist sistem.
***
Bir baba, çalınan yıllarının yasını tutan çocuğu için ne yapabilir? O anda, oğluma sarılıp, acısını paylaşmak, biraz umut vermek dışında bir şey gelmedi elimden. Daha sonraki günlerde, pandemiye rağmen, pandeminin ortasında güzel bir hayat kurmak için neler yapabileceğimize dair sohbetlerimiz de oldu. Neyse ki çocukluğun delidolu, neşeli halleri, bu tür salınımları toparlamayı kolaylaştırıyor. Ancak... Böylesi günlük çabalar, küçük bir başlangıç... Uzun erimde, daha geniş düşünmek elzem.
Çocukların acısı da, yetişkin hayatlarının tatsızlığı da, sermaye dünyayı yok ettikçe giderek büyüyecek, katmerlenecek.
Dökülen gözyaşlarının yerde kalmamasının tek yolu, insanlığı ve tabiatı kapitalizmin elinden kurtarmak.
Evrensel'i Takip Et