Merkezkaç dinamiği

Resim: Viktor Nikolaevich Deni 

Bir noktanın ya da gücün çevresinde dönen cisimler, merkezkaç dinamiği nedeniyle merkezden uzaklaşarak savrulurlar. Mevcut bilgimize göre, muhteşem kainat sisteminde de dünyamız ve tüm varlıklar bu sistemle denge seyrini sürdürür görüntüsü sergilerken, aslında devamlı olarak genişleme yolunda adeta savrularak birbirinden uzaklaşırlar. Bu savrulma dinamiğinin ifadesidir ki, galaksi sisteminin devamlı genişleme eğilimi içinde olduğu söylenmektedir.

Fizik sistemlerinin sosyal sistemlere uyarlanması her hal ve koşulda olanaklı olmamakla beraber, ancak bazı benzetmeler yolu ile sosyal olgular ve oluşumlar üzerinde denemeler yapabiliriz. Bugünkü testimiz sistemlerin merkezileşmesi ile toplumsal sürekliliğin sağlıklı sağlanma koşulunu, bazı örneklerle, denemektir. Meseleyi şöyle formüle edebiliriz: Bir sosyoekonomik sistem merkezileştikçe sonuç ne olabilir? Böyle bir test için, tarihteki oluşumlar ve günümüzde yaşanan sayısız örnekleri oluşturur.

Geçmiş tarihe baktığımızda, ilkin Fransız Devrimini izleyen yapılanmada, “Robespiyer ve Jakoben önderlerinin öldürülmesi ile sonuçlanan karşı devrimci darbenin gerçekleştirildiği ayın adı” olarak bilinen Fransız Termidor’u karşımıza çıkmaktadır. İkinci olarak da, Lenin’in notları arasında göze çarpan “Termidor? Mantıken söylemek gerekir ki, pekâlâ mümkün. Gerçekleşecek mi? Göreceğiz.” ifade çok öğreticidir. Gerek Fransız Devrimi deneyiminde, gerekse Sovyetler deneyiminde Termidor sözcüğü ile ifade edilen sosyopolitik olay, aşırı merkezileşmenin hedefe varamadığı ve son aşamada merkezkaç dinamiği diyalektiği ile sistemin tarihsel yolunda seyrine dönüştüğü ay olarak simgeleşir.

Tarih tekerrür etmemekle beraber, benzer koşulların benzer sonuçları oluşturma niteliğinden ibret alınacak çok değerli dersler vardır. Bu hazineden ders alabilmek için iki önemli koşul olmazsa olmazdır. Birincisi, tarihsel olaylar olabildiğince zengin detayları ile çok iyi bilinmelidir. İkincisi, böylece oluşan bilgi demeti olabildiğince anlık hırs ya da çıkarlardan soyutlanmış bir mantık süzgecinden geçirilmelidir.

Günümüzün yönetimi, maalesef, giderek koyulaşan merkezileşme ve bürokratik yönetim sistemine bürünmektedir. Ekonomik kararlardan, toplumun hemen her dokusuna dokunan sosyal kararlara dek her konuda toplum yönetimi sistemine geçilmek istendiği ve kısmen de geçildiği görülmektedir. Bunun en ciddi kanıtı, diyanet konusunun, laikliği hemen hiçe sayarak, topluma hakim ve etkili kılınmaya çalışılmasıdır. Gözler öylesine kararmıştır ki, bir dizi örnek yanında, okul öncesi çocuklara din eğitimi adı altında baskı uygulanarak, ilk emri “oku” olan bir kutsal öğretiyi henüz okumayı bilmeyen bir varlığa dayatmaya varmıştır. Oysa bu uygulama, bizzat kutsal emre açık bir karşıtlıktır, bu durum dahi kararmış gözlerce görülmemektedir. Ve son kertede de bir cemaat evinde intihara sürüklenen gencin dramı çok derin sosyal araştırma ve analizi gerektiren patoloji göstergeleridir.

Ekonomi alanında da giderek yoğunlaşan bir merkezileşme eğilimi yaşanmaktadır. Anlaşılan dış kaynağın suyunu çekmesiyle oluşan bir tür çaresizlik yöneticileri, bir yandan kapitalizmin birincil patronlarının kölelerine, diğer yandan da süreci bir tür kurtuluş savaşı sloganına boyayarak halkın güvencelerine yönelmeye itmiştir. Bunların ikisi de yanlış ve çıkmaz sokaklardır. Birincisi, körfez ülkeleri gibi kapitalizmin birincil patronlarının köleleri patronun payının yanında kendi taşeron maliyetini de alır, bununla da kalmaz, bu süreci bir tür kaldıraç olarak kullanıp, ülkemizde kalıcı varlıklara da el koymaya kalkarlar. Halkın birikimini teminat olarak kullanarak devamlı borca savrulmak ise, fiilen netice vermeyecek bir kamu otoritesi davranışı olduğu gibi, aynı zamanda hem iç hem de dış mercilerce kamu otoritesinin sarsılmasına sebep olmaya adaydır. Merkez Bankasının tabela faiz indirimine karşın, kamu borçlanmalarından diğer tüm alanlarda faizlerin yükselme eğiliminde olması bu güvensizliğin en bariz kanıtıdır.

Halkın güvencelerinin kamusal işlerde teminat olarak kullanılması, halkın devlete olan güvenini sarsar. Bunun da ötesinde, herhangi bir borca karşılık tanımlanan güvence borcun ödenmediği durumda kullanılacaktır. Denebilir ki, devlet vasidir, geliri güçlüdür. O zaman da insana sormazlar mı: Eğer devlet böyle bir yapı idi ise, niçin halkının güvencelerine el attı ki?  Görülüyor ki, nereden bakılırsa çıkmaz bir yoldadır siyasi yapı.

İşin bir başka boyutu da, halkın güvencesine el koyma durumuna gelmiş olan siyasi yapı durmadan bir yandan israfa devam ederken, diğer yandan da bazı anlamsız ve gereksiz havalimanları taahhütleriyle kısa sürede israf olarak görülebilecek, ancak iktidara oy kotarabilecek yatırımlara yönelmektedir. Acaba, tam bir usta müteahhit cambazlığı ile inşaat işleri gerçek ve gerekli hizmet amacıyla mı, yoksa ileriye yönelik borç birikimi pahasına, anında kullanılabilecek ve çeşitli kılcal kanallara akıtılacak kaynak sağlamaya mı yöneliktir?

Not: Termidor sözcüğü ve tırnak içindeki pasajlar Ersen Olgaç’ın, Gün Zileli’nin Stalinizm kitabına alınmış bölümünden aktarılmıştır.  

Evrensel'i Takip Et