15 Ocak 2022 04:53

Bir intihar, bir cinayet ve yakın felaket

20 yaşındaki tıp öğrencisi gelecek kaygısı nedeniyle intihar etti

Enes Kara

Paylaş

Tıp öğrencisi Enes Kara’nın intiharı, Avukat Dilara Yıldız’ın eski nişanlısı tarafından öldürülmesi ve daha önce yakın bir kıtlık tehlikesine dikkat çekmiş olan Tüm Köy Sen’in Ankara’daki eylemi bu haftanın önemli gündemlerindendi. Bunların hepsini birlikte konuşmak zor, en can alıcı olan diğerlerini gölgede bırakıyor.

İntiharı, cinayeti sadece bir kriminal vaka olarak tasnif etmeye imkan sağlayan toplumsal idman; benzin, mazot, ÖTV, tarımda bağımlılık gibi kavramlarla konuşan çiftçilerin durumunu hemen ayırıyor. Enes’in intiharıyla tarımdaki aynı süreçlerin mahsulü olan tükenişi birlikte düşünmekte zorlanıyoruz. Her tekil olayı ‘bir seferlik’ suç hanesine işaretlemekle yetinen zihinsel formasyon, tarikatların süreç içinde cinayet mahalli haline gelmesiyle çiftçinin bağıra bağıra söylediği yakın kıtlık arasındaki ilişkiyi kırıyor. Oysa piyasa düzeni her şeyi birbirine bağlıyor.

İntihar vakasından sonra, okullar ve yurtlardaki özelleştirme gerçeğine sadece ‘sol’cular değinmedi. En yoksulların en kalitesiz eğitim almasına sebep olduğu, sınıf geçişlerini kapattığı için özelleştirmenin mevcut haline karşı çıkan Meral Akşener nezdinde, sistemin retorasyoncu güçleri de burada ciddi bir tehlike sezmişlerdi. Tarikatların dini niteliği bunların eğitimde özelleştirmenin kaldıracı olduğu gerçeğini artık örtemiyor.

Özelleştirmeler ile stratejik kamu kurum ve kuruluşları, eskiden bedava olan hizmetler yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekildi. Bunun için banka kredilerinin muslukları yandaş sermayeye sonuna kadar açıldı. Devlet okullarının niteliği ve itibarı düşürüldü ki yıllık on binlerce dolar karşılığında özel okullar ihya olsun, yoksullar da tarikat yurtlarına çekilsin. Özelleştirme sürecinin tarımdaki yansıması ise küçük üreticinin can çekişe çekişe tasfiyesidir. Yabancı tarım tekelleri ile bunlarla iş birliği halindeki yerli kapitalistler kazansın diye köylüye kayısı, tütün, zeytin vb. ekmeyi yasaklayan; olmadı kota koyan; tarımı tohumdan ilaca kadar her bakımdan bağımlı hale getiren iktidar, üretici köylünün ekip biçmekten vazgeçmesine, toprakların terk edilmesine yol açtı. Samandan süte, etten sebzeye kadar birçok kalem ithal ediliyor. Tarımsal girdiyi karşılamak neredeyse imkansız hale geldi.

Bu hafta Tarım ve Orman Bakanlığının önünde açıklama yapan köylüler “Ya şirketler tarımı yönetecek ya çiftçiler şirketleşecek” diye not düştüler. İkincinin hiç şansı olmadığına göre tarımda yıllardır yapılan şey toprağı tekellere yağmalatmak. Aynı çiftçiler için Ziraat Bankası modern bir toprak ağası ya da tefeci anlamına geliyor. Demirören’e verilen bedava kredilerin de kaynağı olan Ziraat Bankası tarımın çökertilmesinde de rol oynuyor. Şekerde Cargill, tütünde Philip Morris, BAT ve JTİ gibi şirketlerin çıkarları korunsun diye bu ürünlerin üretimine kota koyan iktidar ise küçüklerin ezildiği büyüklerin zenginleştiği tarımda kapitalistleşme sürecinin sadık icracısı. Tarımın yerine sağlık, eğitim, enerji, madencilik vb. daha birçok sektörü koyabilir ve yakın geleceğin nasıl felakete açıldığını tahmin edebiliriz.

Philip Morris’i kanatlandıran güçle tarikat ve cemaatleri palazlandıran güç aynı piyasa sisteminden besleniyor. Tütün direnişinin sembolü haline gelen Köylü Mehmet Efe Dindar’ın deyimiyle memleketin altını oyan ‘tırşikçi (asalak) kapitalistler’ insanları birer birer öldürüyor, uzun vadede ise salgın hastalıklar, doğal afetler ve el yapımı bir kıtlıkla terbiye ediyor. Piyasa sistemi öldürüyor.

Dilara Yıldız Enes Kara ile aynı gün öldürüldü. İki olay arasındaki ilişki raslantıdan daha fazlası. Her iki olayı da modern-kredili toprak ağalığı sisteminin omurgasını oluşturduğu finans kapital düzeni teşvik etti. Kadınların öldürülmesi katillerin ortada dolaşmasına göz yuman siyasi yönetim biçimi altında kriminal bir vaka bile değil artık. Tersine teşvik var. Ayrıcalıklı kesimlerin en zayıfı şiddetle terbiye etmeye kalktığı ve karşılığında hiçbir ceza almadığı bir hikayenin içindeki yozlaşmanın en menfur adresi olan tarikatlar, bütün kurumlardaki kokuşmayı, yaygın şiddeti konuşabilmek için vesile olmalı bu durumda. Tarikat gerçeği sadece tarikatları didikleyerek anlaşılmaz.

Tarikatlar ve cemaatlerin açtığı eğitim ve barınma kurumları kapatılsın, halkın bedelsiz yararlanması gereken sosyal hizmetleri yapmak zorunda olan devlet görevini yerine getirsin, bunlar kamulaştırılsın. Çok doğru. Ama bunun için bu düzenin baştan aşağı yıkılıp yeniden kurulması, devletin devlet gibi olmadığı bir demokrasinin kurulması gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa