‘Rektifiye’ meselesi
Fotoğraf: Pixabay
Kirvem,
Kuş gibi uçup giden bir yılın ardından gerek dünya denen bu cavalacoz alemde, gerekse memleketimizin sathında şu veya bu nedenlerle çivisi zaten çoktan çıkmış, tüm cıvataları hepten laçkalaşmış bu bozuk düzen sürüp giderken, öte taraftan da iki seneden beri dünyanın cenubundan şimaline, garbından şarkına varıncaya kadar her yerinde kendi keyfince cirit atan kovid 19 lakaplı bir virüsün elinde sanki bir nevi yoyoya dönüştük…
Şu sıralar içine düştüğümüz bu nahoş durumdan kurtulmak için hesapça el ele verip, bu vartayı, bu hengameyi atlatmak için gece gündüz demeden çeşitli adlar altında ürettiğimiz aşılardan medet umarken, bu arada öte tarafı boylayan, çoğunluğu da “garibanlar” tayfasını oluşturanların ardından ah, vah etmekle meşgulüz…
Ezelden beri kıytırık bahanelerle hemcinslerimizin ümüğünü; güçlü, kuvvetli bileklerimizle sıkmak için sanki yemin billah edip, böylece zaman tüneli boyunca ok, yay, mızrak falan feşmekan derken, daha sonraları “delik demir”lerin yanı sıra, keza çeşitli silahlarla illa da onun bunun başına derebeyi veya tufeyli kesilip, bunun keyfini de ilelebet sürdürmeyi, bugün, bu saat yine hüner belledik, belliyoruz…
Nüfusu her saat, her saniye, her salise, kısacası her “an” dur durak demeden artan, tıpkı pırpırım, tıpkı semizotu tohumu gibi çoğalıp, dolayısıyla şu sıralar bilmem kaç milyarı sollayan, hepsi de Adem babamızla, Havva anamızın çoluk çocukları, torun torbaları olan “insan” neslinin “serencam”ını çeşitli dillerde yazıp çizip, ciltler halinde günümüze ulaştıran bilumum “vakanüvis”lerin, çoğunluğu hayal ürünü, kahir ekseriyeti de, o günlerdeki “iktidar” mensuplarının “emir”leri mucibince; yalan dolanlarla süsledikleri kargacık burgacık metinleri, mazide kalan bu “masal”ları bir tarafa dehleyip, bunun yerine tam da şu günlerde halimize ahvalimize bakılırsa; görünen o ki, bitten, pireden, keneden veya tahtakurusundan çok daha küçük, gözle görülmeyecek kadar minik, bir mendebur virüsün şerrinden korunmak için tabanlarımızı yağlayıp, dolayısıyla kaçabileceğimiz bir delik, sığınabileceğimiz bir ağaç kovuğu aramakla meşgulüz…
Aslında kimileri dolikosefal, kimileri brakisefal ya da mezosefal kafa yapılarına rağmen, hemen hepsi de eninde sonunda aynı soyun sopu olan “insanlık ailesi”nin tüm fertlerinin işleri güçleri, akılları fikirleri birbirlerinin maddi manevi dertlerine “derman” olmaktan ziyade, tam aksine ben, sen, o, öteki, beriki tekerlemeleriyle zamanı boşa harcayıp, bu bapta ömür tüketip, akabinde de, meçhule doğru ister istemez dümen kırarken, bu arada geride kalan savaşların tortularından ders alıp, ardından da hepsi de yumurtayı andıran kafataslarımızın içindeki beyinlerimizi, belki de ilk fırsatta elden geçirip, hatta daha fazla zaman harcamadan bir an önce rektifiye etmemiz mi gerekir, kim bilir Kirvem!..
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30
- ‘Muvakkithaneler’ meselesi 02 Ocak 2022 04:00