Sömürgeciliğin ‘kadim’ geleceği!

Görsel: Koloni filminin afişinden alınmıştır.
Alman Yönetmen Tim Fehlbaum’un Hollywood felaket filmlerinin önde gelen yaratıcılarından Roland Emmerich’in (Kurtuluş Günü, Godzilla, Yarından Sonra, Beyaz Saray Düştü) dikkatini çekmiş olması gayet anlaşılır. Zira genç yönetmenin tek başına çektiği ve “Roland Emmerich Sunar” anonsuyla pazarlanan ilk uzun metrajı “Hell” de bir kıyamet hikayesi anlatıyordu. Film, güneşin dünyayı kasıp kavurduğu ve suya ulaşmanın giderek imkansızlaştığı bir durumu anlatma iddiasındaydı.
Fehlbaum’un Emmerich’in desteğiyle çektiği 2021 tarihli yeni filmi “Koloni”, konu açısından değilse bile, tematik olarak bu filmle bağlantı halinde. Filmin hemen başında iklim değişikliği, pandemi ve savaşlar yüzünden dünyanın yaşanılamaz hale geldiği belirtiliyor. “Dünyayı yöneten elit bir grup” uzay araçlarına binerek Kepler 208 gezegenine gidiyorlar. Ancak bir süre sonra bu gezegenin atmosferinin kısırlığa neden olduğu ortaya çıkıyor. Yani burjuvaların soyunun tükenme riski baş gösteriyor!
Çare olarak aradan geçen zaman zarfında dünyanın kendisini onarıp onaramadığını görmek için bir grup insanı Ulysses adlı bir uzay gemisi ile geri gönderirler. Ancak onlardan haber alınamaz. Film, hem dünyanın hem de ilk ekibin akıbetini öğrenmek üzere gönderilen Ulysses 2’nin dünyaya sert inişiyle açılıyor. Bu sert düşüşte ekip lideri ölüyor. Tucker yaralı kurtulurken, Blake hasarsız atlatıyor bu süreci.
İkili hem önceki ekibin akıbetine hem de dünyaya dair veri toplayıp, kendi gezegenlerine gönderecektir. Asıl amaç ise dünyanın yeniden üremeye müsait olup olmadığını belirlemektir. Ancak, bütün badireleri atlatıp hayatta kalmayı başarmış, ‘ilkel’ bir kabilenin saldırısına uğrarlar ve esir alınırlar. Tucker’ın durumu iyice ağırlaşırken, Blake kendisini kabileye kabul ettirmek için harekete geçer. Ne var ki, donanımlı ve silahlı bir başka grubun gelip insanları esir almasıyla işin seyri değişir. Kabilenin liderlerinden Narvik ve Blake yakalanan insanların peşinden giderler. Bu tehlikeli yolculuk, Blake için hem görevini sorguladığı hem de geçmişiyle yüzleştiği çetin bir savaşın da kapısını aralayacaktır.
Öncelikle, Tim Fehlbaum’un görsel olarak çarpıcı bir atmosfer kurmayı başardığını söylemeden geçmeyelim. Görüntü ve sanat yönetimiyle, müzikleriyle tam bir atmosfer filmi “Koloni”. Ki benzer bir durumun “Hell” için de geçerli olduğunu ve her iki filminde Almanya’da birçok teknik ödüle değer bulunduğunu belirtelim. Bu arada film her ne kadar Almanya yapımı olsa da dili İngilizce. Bunun özel bir anlamı olmalı. Yani dünya yıkılıp başka gezegenlerde yaşanılmaya başlansa bile sömürge dilinin devamlılığı baki. Bu yorumu yapmamın nedeni, filmin adından da anlaşılacağı üzere kolonileştirme üzerine de söylediği sözler var.
En nihayetinde dünyayı sonunu getirecek kadar sömürüp soluğu başka gezegenlerde alan egemen bir zihniyetin aradan on yıllar (belki yüz) geçtikten sonra bile doğaya ve insan emeğine yaklaşımı değişmiyor. ‘Uzaydan gelenler’ için bu dünya hâlâ insan ve doğa kaynakları sömürülecek bir yer. Filmin bu öngörüsünü anlamlı kılan gelişmeler bugün yaşanıyor öte yandan. Ay’a yerleşmenin, Mars’ta koloni kurmanın, göktaşlarından maden toplamanın hayalini kuruyor birçok ülkeden daha fazla parası olanlar. Üstelik bunları dünyanın sonunun gelmekte oluşu ile meşrulaştırıyorlar! Uzaya gitmek için harcadıkları paranın çok daha azıyla dünyanın kendini onarması sağlanabilecekken, sömürülecek yeni sahalar bulma iştahı baskın geliyor eşyanın tabiatına uygun olarak. Bu yüzden gönderilen ilk uzay gemisi personelinden Gibson’un hırslarını anlayabiliyoruz filmde. Atalarının ev diye bildiği yere sömürge mantığıyla yaklaşmak, kendi soyunun, sınıfının bekası için bir yerleri kolonileştirmek onun için gayet doğal çünkü.
İzlemeyenler için fazla dallanıp budaklanmadan filmin “Maymunlar Cehennemi”nden “Su Dünyası”na, “Mad Max”ten “Alien”e birçok filme içerik ve estetik açıdan saygı duruşunda bulunduğunu da ekleyelim. “Koloni”yi onlarca yıl sonra yukarıda saydığım filmlerle birlikte anmayacak olmamızın nedeni ise hikayesinin öngörülebilirliği. Görsel dünyasının çarpıcılığı ve şaşırtıcılığı karşısında çok klişe bir anlatı yöntemi seçmesi. Öyle ki, daha ilk on dakikada hikayenin nasıl gelişebileceğini öngörmek mümkün. Ola ki bazı yerlerde öngörüler çıkmasa bile, yeni bir öngörü ile bu hatanızı düzeltebilirsiniz. Roland Emmerich’in neden bu kadar sevdiğine şaşmamalı!
Evrensel'i Takip Et