Enes Kara bize ne söyledi?
Fotoğraf: MA
Enes Kara’nın tercihi yüzümüze bir tokat gibi çarptı. Derin bakışlarından süzülen mesajı tüm ağırlığıyla gündeme oturdu; maskelerimizi indirdi. Enes’in seçiminin bu kadar çok tepki alması, pek çok berbat halimize aynı anda güzel yüzündeki ışığı tutmasından kaynaklandı. Genç bir insan, yaşamını sürdürmekten bilerek, isteyerek vazgeçti.
Onun ardından yaptığımız tartışmalar hâl ve gidişimizin tercümesi gibiydi; tepkisel, yüzeysel ve sıradan. Hoyrat yorumlar havada uçuştu, kavramlar birbirine karıştı: Cemaat ile tarikatı birbirinin yerine kullananlar mı dersiniz, ateisti küfür yerine savuranlar mı ararsınız...
Oysa Enes bakmaya ve acizliklerimizi göstermeye devam ediyordu.
* * *
İntihar, Fransız Sosyolog Emile Durkheim'in 1897 tarihli, çığır açan yapıtının başlığıdır. Sosyolojinin kurucularından olan Durkheim, bu kitapla intihar olgusunu ilk kez bir sosyal sorun olarak incelemiş, intihar kavramının gerekçelerine toplumsal bir boyut kazandırmıştır. Sosyal bilimlerde istatistiksel veri kullanımının başlangıç noktası olan ve günümüzde de uzman okuma listelerinde yer almayı sürdüren bu kitapta, intihar kavramı sistemli bir biçimde araştırılmıştır. Emile Durkheim’ın onu ölümsüz kılan vurgusu, intiharın sui generis; kendine özgü ve toplumsal dinamikleri yansıtan arka planını işaret etmesi olmuştur.
Bir başka Sosyolog Phil Zuckerman’ın Türkçeye Din Sosyolojisine Giriş başlığıyla çevrilmiş kitabı daha yakın tarihli. Zuckerman mütevazı başlığının çok ötesine geçen metinde dinsel inancın içinde yaşandığı toplumsal yapı ile nasıl etkileşim halinde olduğunu anlamada işlevli anahtar kavramlar öneriyor. Dine ve dinsel deneyime sosyolojik olarak nasıl yaklaşılması gerektiği sorusuna cevap arayan Zuckerman, çalışmasında dinsel davranış ve eylemlere ışık tutacak kuramsal yaklaşımları tanıştırıyor; dinsel organizasyonların toplumun bütünüyle olan ilişki dinamiklerini soruşturuyor ve tüm bunların nasıl araştırılması gerektiğine ilişkin yöntemler öneriyor. Dahası Zuckerman, dini inanç ve uygulamaların içinde yeşerdiği tarihsel, toplumsal arka plana mercek tutup, dinsel kurumları şekillendiren sosyal, psikolojik ve sınıfsal dinamikler üzerinde duruyor.
Zuckerman’ın, güncel ve bazen kendi gündelik hayatından örneklerle zenginleştirdiği kolay okunur kitabında, bağımsız bölümler halinde yazmayı tercih ettiği ‘Sosyal hayatı etkileyen din’ ve ‘Dini etkileyen sosyal hayat’ boyutları özellikle dikkate değer. Bahsi geçen sayfalar, Türkiye gibi din eksenli hegemonya mücadelesinin tarihsel olarak yoğun ve sert yaşandığı ortamlarda genellikle ihmal edilen ‘Dini etkileyen sosyal hayat’ın, en az dinin toplumsal dinamiklere etkisi kadar ve hatta daha da önemli olduğunu öğrenmemizi/hatırlamamızı sağlıyor.
* * *
Geçtiğimiz hafta boyunca, dini inancın hayatlarında belirleyici olduğunu iddia eden kalemlerin ezici çoğunluğundan, Enes Kara gündemini tartışırken süzülen; bürokratik görev anlayışı, ruh üşüten gaddarlık ve güncel kaygıların etik değerleri nefessiz bırakma durumu başka yazıların konusu olabilir. Ancak sol adına yapılan sakar ve kavramsal kargaşayla dolu yorumların, içinden geçilen baskı ve toplumsal altüst olma sürecindeki olası siyasal hasarına ilişkin birkaç cümle etmeden olmaz.
Bu konuda hayret edilme önceliğini, hayatı üretim ilişkileri ve sınıfsal dinamikler üzerinden anlamaya çalıştığını iddia etmekteyken, tartışmaya son derece hazırlıksız bir biçimde ilahiyat alanında girenler hak etmektedir. Yapılması gereken; ‘Dini etkileyen sosyal hayat’ın öne çıkarılması, dini inancın üzerinde şekil aldığı eğik düzlemin ve inanç alanındaki sömürünün nasıl kapitalist üretim biçimi içinde serpildiğinin deşifre edilmesidir. Hal böyleyken güncel/popüler bir örneğe abanarak yapılan yüzeysel yorumlar, anlama imkanını artırmaktan çok, din üzerinden hegemonya kurmayı alışkanlık haline getirenlere can suyu verecektir. Türkiye’de son 20 yılda yaşatılan ve eşine az rastlanır dinselleştirme pratiklerine tepki son derece gerekli ve anlaşılır olsa da, Enes Kara’nın söz ve tercihi ‘ilahiyat’ platformunda değil, ‘sınıfsal’ çerçeve içinde değerlendirilmelidir.
Başta ‘başörtüsü ikna odaları’ yanlışlığı olmak üzere, hiç ilgisi olmamasına rağmen sosyalistlerin hesabına yazılmak istenen olumsuz uygulamaları üreten siyasal akıl ile aradaki mesafenin korunmasına özenle devam edilmelidir. Hegemonya mücadelesinde dine dayalı ikna yöntemlerinin sıkça ve başarıyla kullanıldığı bu dönemde, dine olan uzaklığını saklamayan, dinsiz olmanın bir hak olduğunun altını çizen ve fakat ‘inanç özgürlüğü’ne de sonuna kadar sahip çıkan bir siyasal dil kurulması kritik öneme sahiptir.
* Durkheim, Emile (2015). İntihar. Çev. Zühre İlkgelen. İstanbul: Pozitif Yayınları.
* Zuckerman, Phil (2009). Din Sosyolojisine Giriş. Çev. İhsan Çapcıoğlu ve Halil Aydınalp. Ankara: Birleşik Kitabevi Yayınları.
- Başarısız devletin yıkılışı mı, yeni bir felaketin başlangıcı mı? 15 Aralık 2024 04:03
- Suriye’deki gelişmeler ve çözüm sürecinin akıbeti 08 Aralık 2024 05:14
- Baskıların haritası bize ne söylüyor? 01 Aralık 2024 04:56
- 150. Yazı - Üçüncü Mektup 24 Kasım 2024 03:01
- Biber gazını 40 yaşından sonra tadanların muhalefetini zenginleştirmek 17 Kasım 2024 04:25
- Demokrasi karşıtlığının kitlesel tabanı 10 Kasım 2024 05:26
- Ahmet Özer'in tutuklanması ve Kolombiya barış sürecinden dersler 03 Kasım 2024 04:32
- Fethullah Gülen'den sonra... 27 Ekim 2024 04:02
- ‘Çözüm’ü küçük çıkarlar için heder etmek 20 Ekim 2024 04:47
- ‘İç cephe’ çağrılarını 10 Ekim 2015’te yitirdiklerimizin fotoğraflarına bakarak düşünmek 13 Ekim 2024 04:47
- İsrail devleti terörü neleri örtüyor? 06 Ekim 2024 04:32
- Sağda birlik arayışları ve Kürtler 29 Eylül 2024 04:45