‘Enkaz’ meselesi

Kirvem,

Ülkemizin siyaset sahnesinde şu sıralar tıpkı bir nevi rüzgar gülü veya fırıldak misali dönüp duran muhterem zevatın kimileri, politika arenasındaki bu şatafatlı koltuklardan birine hasbelkader kapağı attıktan hemen sonra, verdikleri fetvalara bakılırsa; kendilerinden önceki iktidarların kahir ekseriyeti memleketimizin irili ufaklı meselelerine yıllar yılı güya çözüm ararken, aslında boş yere kürek çekip, avara kasnak gibi haybeye turlayıp durmuşlar…

Memleket, millet sevdalısı olan bu halis muhlis vatan evlatlarının aynı minvaldeki basmakalıp demeçlerine, bu baptaki fermanlarına kulak kabartıldığında, yine anlaşılan o ki, önceki iktidarların neredeyse tümü, istisnasız hepsi de acemice, çaylakça, keza basiretsiz yönetimleri yüzünden ülkemizin her yanını kısa zaman zarfında dipsiz bir kuyuya, tam anlamıyla “enkaz” yığınına çevirdikleri için ne yazık ki ülkemizin vatandaşları olarak iki yakamız bir araya maalesef gelmedi, gelemedi…

Mazisi hayli eskilere dayanan Devlet-i Aliyye’mizin, bir kısmı şimdilik müzelerimizde kalan zümrütlü, elmaslı, fil dişili, sedef kakmalı “divan’larının ardından, orasından burasından çeşitli bahanelerle çekip çekiştirilip, dolayısıyla giderek bayatlayan deyimiyle bir nevi yamalı bohçaya dönüştürülen Anayasa’mızın amir hükümleri mucibince gerçekleştirilen seçimler sonucunda; milletçe önümüze konulan sandıklardan hesapça demokratik yollarla seçip, akabinde de, “Ankara, Ankara güzel Ankara. Seni görmek ister her bahtı kara. Senden yardım umar her düşen dara. Yetersin onlara güzel Ankara…” şarkısı eşliğinde Ankara’ya, sanki bir nevi asker uğurlarcasına davul zurnalarla postaladığımız hepsi de birbirinden değerli bu vekillerimizin ülkemizin meselelerine bir an önce çözüm üretmelerini canıgönülden dileyip, bunun hayaliyle milletçe yanıp tutuşurken, öte yandan bilmem ne derisinden mamül koltuklarına daha oturur oturmaz, daha henüz çarıklarının, yemenilerinin, kunduralarının tozunu silmeden, fistanlarının düğmelerini doğru dürüst iliklemeden amiyane deyimiyle yumurtladıkları laflara bakılırsa, her defasında suya tirit hep o hikayeyi dinleyip duruyoruz: Enkaz aldık…

Senelerden beri birbirlerinden enkaz alıp, ardından da kendilerinden sonraki iktidarlara hesapça bülbülü bol, dikensiz gül bahçesi teslim ettiklerini beyan eden bu muhteremlerin sonu gelmez “masal”larının miadı, son kullanma tarihi günün birinde nihayet dolar mı, bunu, işin bu faslını kendi payıma çözemiyorum ama, diğer taraftan da tam da şu günlerde iki somun, bir baş kuru soğanın hayaliyle şiltelerine uzanan, kıtık dolu yastıklarına başlarını koyan vatandaşlarımızın gözlerine acaba uyku giriyor mu, bunun cevabını, özüme kalırsa komşusu açken gözleri zinhar uyku yüzü görmeyen, bunun derdiyle çıra misali sözde yanıp tutuşurken, aynı zamanda da meydanlardan, televizyon ekranlarından, “Benim halkım, benim milletim…” deyip aynı tornadan çıkmış lafları bakıp usanmadan  dillendirip duran, “Ankara’daki, ağalarımıza, “en kalbi “ duygularımızla sormamız mı gerekir, bilemiyorum Kirvem!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime  6 liralık ücret

Gabar petrolü sömürüsü: 1 milyon liralık üretime 6 liralık ücret

Saray iktidarının “Milletimiz zenginleşecek” propagandasını yaptığı Gabar petrolünün arkasında ağır bir işçi sömürüsü var. Günde 12 saat çalışma, taşeronlaştırma, sendikasızlık, yoksulluk sınırının yarısı bile etmeyen ücretler… Öyle ki sadece 12.5 saatlik üretim tüm işçilerin ücretini karşılıyor, geri kalan patronların kasasına akıyor.

Şırnak’ta bir günde çıkarılan petrol, Batman’da çıkarılanın yüzde 87 fazlası.

Serbest piyasada ham petrolün varil fiyatı yaklaşık 75 dolar.

İşçiler iki günde çıkarılan petrol kadar ücret alsaydı aylık ücret 160 bin lira olurdu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et