25 Ocak 2022 04:20

IŞİD’in cezaevi baskını ve bekleyen tehlike

Haseke'de yükselen dumanlar

Fotoğraf: MA

Paylaş

IŞİD geçtiğimiz perşembe günü Suriye’nin Haseke vilayetinde Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) kontrolünde bulunan Sina Cezaevine geniş kapsamlı bir saldırı düzenledi. SDG tarafından yapılan açıklamada saldırının ardından yaşanan çatışmalarda 175 IŞİD’linin öldürüldüğü ve 27 SDG’linin de yaşamını yitirdiği açıklandı. SDG tarafından ele geçirilen IŞİD’lilerin hedeflerinin cezaevlerindekilerle birlikte kenti ele geçirmek olduğunu söylemeleri, karşı karşıya kalınan tehdidin boyutunu gözler önüne seriyor. Dolayısıyla IŞİD’in hem bombalı araçların kullanıldığı ve 100’den fazla militanın katıldığı saldırısı ve hem de saldırı düzenlenen cezaevinde 5 bin yönetici ve militanının bulunması iki önemli soruyu beraberinde getiriyor:

IŞİD böylesine kapsamlı bir saldırıyı düzenleyecek gücü nereden buluyor?

Cezaevleri ve kamplardaki on binlerce IŞİD’linin yarattığı tehdidin ortadan kaldırılması için ne yapmak gerekiyor?

Bu soruların yanıtına geçmeden önce sorunun büyüklüğünü göstermek bakımından verilere bakmak gerekiyor.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetiminin denetimindeki bölgelerde bulunan 7 cezaevinde 54 ülke/milliyetten yaklaşık 12 bin IŞİD yönetici ve militanı bulunuyor. Bunun yanı sıra IŞİD’lilerin ailelerinin toplandığı 3’ü büyük 14 kampta yüz binden fazla kişi (En büyüğü olan Hol Kampında yaklaşık 70 bin kişi) kalıyor.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) Müdürü Rami Abdurrahman’ın bu cezaevleri ve kamplar hakkında söyledikleri durumun vahametini açıkça ortaya koyuyor: “Biz bu cezaevlerine saatli bomba diyoruz. Hol Kampına da kamp değil, IŞİD devletçiği diyoruz. Çünkü fiilen orada bir devletçik kurmuşlar, orada kalanlar her an IŞİD’e savaşçı olmaya hazır.”

Abdurrahman’ın Rudaw’a yaptığı açıklamalar aynı zamanda IŞİD’in bu saldırıları yapacak gücü nereden bulduğu sorusunun yanıtı bakımından da önem taşıyor: “Çok sayıda IŞİD’li Deyrezor, Suriye Özgür Ordusu (SMO) saflarında Tel Abyad, Efrin ve Sere Kaniye’de bulunuyordu. Bunlar hapishanelerdeki tutuklu IŞİD’lilerle bağlantı kurabiliyordu. Şu an yaşananlar Türkiye ve İran’ın çıkarına.”

Gerçekten de IŞİD’in cezaevi saldırısının başarıya ulaşmasını ve Haseke’nin IŞİD tarafından ele geçirilmesini en çok kim/hangi güç isterdi?

Bu sorunun yanıtı kuşkusuz Türkiye’deki Erdoğan iktidarıdır.

Çünkü IŞİD’in saldırı ve işgali, Kürt özerk yönetimini zayıflatmakla kalmayacak Erdoğan iktidarına da yeni operasyonlar için aradığı fırsatı yaratacaktı.

Ayrıca yapılan operasyonlardan kaçan IŞİD’liler için en büyük sığınağın Erdoğan iktidarı ve desteklediği cihatçı grupların (ÖSO/SMO) işgalindeki bölgeler olduğunu da unutmamak gerekiyor. Dahası Erdoğan yönetiminin tehdit ve operasyonları, IŞİD’in yeni saldırılar için fırsat kollamasını sağlıyor.

Bununla birlikte her ne kadar Erdoğan iktidarı gibi bağlantısı olduğu söylenemezse de IŞİD saldırılarının Suriye’deki güçlerini geri çekmesi baskısıyla karşı karşıya bulunan İran’ın da elini güçlendirdiği söylenebilir.

Fakat özellikle emperyalistler ve bölge gericilikleri arasındaki egemenlik/paylaşım mücadelesinin mezhepsel bir görünüm kazanmasının, IŞİD ve benzeri cihatçı-selefist örgütlerin kendilerine yaşam/örgütlenme alanı bulmalarında belirleyici bir rolü olduğunun da altını çizmek gerekiyor.

Irak’ta Nuri el Maliki döneminde tırmanan mezhepsel gerilim IŞİD’in kısa sürede Sünni aşiretler üzerinde etkinlik kurmasını ve haziran 2014’te en önemli kentlerden Musul’u ele geçirmesini sağlamıştı. Bugün Suriye’deki belirsizlik devam ettikçe Suriye’nin kuzeyindeki İran destekli Şii grupların varlığı da bölgedeki Sünni Arap aşiretler arasında IŞİD benzeri örgütlenmelerin destek bulması olasılığını arttırıyor.

Cezaevleri ve kamplardaki on binlerce IŞİD’linin yarattığı tehdidin ortadan kaldırılması için ne yapılması gerektiğine gelince, bu konuda da tablonun hiç parlak olmadığını söylemek gerekiyor.

SDG 2019’da IŞİD’in son kalesi Baghoz’u geri alınca 2014’te ilan edilen İslam emirliği resmen sona ermişti.

Bu askeri başarıdan sonra SDG, IŞİD sorununun çözümü bakımından iki önemli çağrı yapmıştı.

Öncelikle cezaevleri ve kamplarda on binlerce IŞİD’liyi barındırmanın yarattığı büyük yük nedeniyle SDG, batılı ülkelere kendi vatandaşları olan IŞİD’lileri geri almaları çağrısı yapmıştı.

Bu çağrıya İngiltere ve Almanya, bu IŞİD’lileri vatandaşlıktan çıkarmaya yönelik yasal düzenleme yaparak ve Fransa da kendi vatandaşları da olsa IŞİD’lilerin suç işledikleri yerde yargılanmaları gerektiğini söyleyerek, başka bir deyişle sorumluluktan kaçarak yanıt verdiler.

SDG’nin ikinci önemli çağrısı, elindeki IŞİD’lilerin yargılanması için uluslararası bir mahkemenin kurulması yönündeydi. Bu çağrı da bugüne kadar yanıtsız bırakıldı.

Sonuçta sorunun muhatabı olan emperyalistler ve bölge gericilikleri, bölgedeki paylaşım/egemenlik mücadelesine taraf olmaya devam ettikleri ve her gerilim ve çatışmayı kendi lehlerine kullanmaya çalıştıkları için çözüm yönünde bir sorumluluk almaktan da kaçıyorlar.

Bitirmeden önce belirtmek gerekir ki, Haseke’de yaşananlar İdlib’deki on binlerce HTŞ militanının bölge için nasıl bir tehdit oluşturduğu ve Erdoğan yönetiminin ne kadar tehlikeli bir oyun oynadığı konusunda da uyarıcıdır.

IŞİD’in Haseke saldırısı, emperyalistlerin ve iş birlikçi gericiliklerin yarattıkları canavarların yeniden canlanmak için fırsat kolladıklarını gösteriyor. Gelinen yerde bölge halklarının emperyalistlere karşı tutum almadan ve barış içinde yaşayabilecekleri demokratik-seküler rejimler kurmadan IŞİD gibi canavarlardan kurtulmaları da mümkün görünmüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa