Nefret, kin ve düşmanlık
Fotoğraf: Twenty20
Geçtiğimiz hafta, Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanlığı tarafından onay verilmeyen metro hattı ile ilgili olarak yaptığı açıklamada “Tiyatro oynamaya kalkmasınlar” sözlerini sarf ettiği için Fırat Tanış sosyal medya üzerinden kendisini eleştirmişti. İmamoğlu da aynı gün kendisinden ve tüm tiyatro camiasından özür dileyen bir mesajı yine sosyal medya hesabı üzerinden yayımladı. “Özür dilemek” ve öz eleştiri bizim coğrafyanın pek alışkın olduğu tavırlar değil. O yüzden biri öz eleştiri yapıp özür dilediğinde hem çok şaşırıyoruz hem de bu davranışın ne kadar kıymetli olduğunu daha iyi anlıyoruz. Hele de şu içinden geçtiğimiz günlerde…
Demokrasi kültürünün gelişmediği, nefret suçunun alabildiğine yaygın olduğu, konuşup müzakere etmenin değil de susturulmanın esas olduğu, başkalarına dil uzatıp dillerini kesmenin en üst perdeden dillendirildiği bir ülkede bazı siyasilerin bağırıp çağırmaması, asıp kesmemesi, dil koparmaması, insanları tedirgin etmemesi, eleştirel akla sahip çıkması, eleştiri karşısında olgun davranması, öz eleştiri yapabilmesi ve gerektiğinde hatayı kabul edip özür dileyebilmesi ne büyük lüks geliyor insana değil mi? Şu içinden geçtiğimiz son on günde kafamda sürekli bu meseleler dönüp duruyor. 2010’da partinin başına geçtiğinden bu yana uzmanlık alanlarım çerçevesinde eleştirilerimi hiç eksik etmediğim, hatta zaman zaman çok sert bir biçimde eleştirdiğim Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir kere bile dönüp tek olumsuz söz söylememesinin, görüşlerimden dolayı dışlayıp ötekileştirmemesinin, aksine ihtiyaç duyduklarında görüşlerime başvurmasının ne kadar demokratik bir tavır olduğunu da düşünüyorum mesela. Bazı politik tutumları karşısında kendisini kıyasıya eleştirmekten geri durmayan Barış Akademisyenleri’nin her fırsatta yanında durması da öyle. Şayet gerçekten demokrasi ile yönetilseydik, onun bu tavrı olması gereken sıradan bir tavır olurdu ve üzerinde hiç konuşmazdık bile. Ancak her gün birilerimizin hedef tahtasına yerleştirilip nefret nesnesi haline getirildiğimiz bu ülkede bu yaklaşımların daha fazla kıymetini bilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Elbette, bilimin sözünü ve doğru bildiklerimizi söylemeye devam ederek… Zira, içinden geçtiğimiz dönemde bilimsel bilgiye ve eleştirel akla sahip çıkmak da son derece önemli.
Başta Türkiye’de olmak üzere, eleştirel aklın nasıl yok edildiğini görmek, bilimin değersizleştirilmesi, yıllardır derslerimizde öğretegeldiklerimizin birer suç unsuru haline getirilmesi ve daha pek çok gelişme çoğumuzu kaygılandırıyor. Bu kaygı bireysel değil, toplumun gidişatına dair bir kaygı. Öyle bir gidişat ki bu, dünya ölçeğinde konunun uzmanı meslektaşlarımın öğrettiği, benim de yıllardır anlatageldiğim en temel şeylerden biri karşıma bir suçlama olarak çıkıveriyor mesela: “Toplumsal hareketler, sokak protestoları, tıpkı oy verme davranışı gibi siyasal katılımın olmazsa olmaz bir parçasıdır.” Önceki yıllarda bu konu üzerine kitaplar, makaleler yayımladığım için “sokak kadını” diyerek değersizleştirmeye çalışan da olmuştu, ancak son dönemde basına verdiğim görüşlerden dolayı “sokakçı” olarak suçlanmam da çok yaratıcı(!) oldu doğrusu. Bilim ve eleştiri nedir bilmeyen, eleştirel akla hiç sahip olmamış ya da bir zamanlar varsa da onu kiraya vermiş, gazeteciliğe değil de tetikçiliğe soyunmuş olanların nefret söylemleri ortada kol geziyor şimdilerde. Bugün bana, yarın sana. Bu ülkede iktidarın ve onun medyasının nefret dilinden payını almayan kaç kişi kaldık ki şu dünyada?
Söze tahammülleri yok, herkes kul olsun el etek öpsün istiyorlar. Ya bizdensin ya düşmansın diyerek sadece bizleri düşmanlaştırmıyorlar, aynı zamanda kendi tabanlarına sonu olmayan bir sadakat testi yapıyorlar. Düşman addettiklerini hedef tahtasına yerleştirirken, kendilerinden olanların da sadakatlerini sürekli daha fazla göstermelerini bekliyorlar. Böyle böyle ve giderek daha fazla ayrıştırıyorlar toplumu…
Oysa, Sevgili Sezen Aksu’nun da dediği gibi, “Kim hancı, kim yolcu, dur bakalım…” Onlar yolcular, yeter ki biz korkmayalım.
- Umutla umutsuzluk arasında 2024 27 Aralık 2023 04:30
- Adabımuaşeret dersleri 20 Aralık 2023 04:42
- Zor zamanların dostu Tunç Soyer 13 Aralık 2023 04:57
- Bir mülksüzün konut krizi hatıratı 29 Kasım 2023 04:50
- Hukuk devletinde sona doğru 15 Kasım 2023 04:50
- Siyasetle ve siyaset için yaşayan kişiler 08 Kasım 2023 04:45
- Zordur barış akademisyeni olmak 01 Kasım 2023 04:57
- Filistin halkına destek, İsrail hükümetini protesto eylemleri 25 Ekim 2023 04:50
- Gazze'deki savaş Fransa'yı da yakar 18 Ekim 2023 04:20
- Gerçek dışı bir mekan olarak üniversiteler 04 Ekim 2023 04:57
- Göçmen karşıtlığından beslenen particiler 27 Eylül 2023 05:26
- Hakikat, özgürlükler ve otosansür 20 Eylül 2023 05:00