‘Herkes’e yönelik saldırıya yanıt da ‘herkes’ tarafından verilmelidir!
Son üç gündür ülkenin önemli bir bölümünde son yıllarda görülmemiş yoğunlukta yağan kar;
- Dünyanın en büyük havaalanı diye övünülen İstanbul Havalimanında kargo terminalinin çatısının karın ağırlığına dayanamayıp yıkılması, İçişleri Bakanı ve Ulaştırma Bakanının İstanbul Havalimanı ve Sabiha Gökçen’e inemeyip bir işe yaramıyor diye kapatılan Atatürk Havalimanına inmek zorunda kalması, havalimanında sadece uçuşların iptal edilmeyip tüm hizmetlerin de çökmesi, bütün gün boyunca yerlerde yatmak zorunda kalan yolcuların “Otel isteriz” diyerek protesto eylemine başvurması, yardım isteyen yolculara çevik kuvvet gönderilmesi,
- Ankara-İstanbul arasındaki otoyolların ve D-100 Karayolu’nun kapanması,
- Pek çok kentte “Herkesin sevindiği (Sevinmesi gereken)” kar yağışının bir kabusa, skandal hizmet çöküşlerine yol açarak halkın önemli bir kesiminin hayatını cehenneme çeviren pek çok olaya yol açması… bile, iktidarın Sezen Aksu’nun üstünden “herkese”yönelttiği “Dilinizi koparırız” tehdidi etrafındaki gelişmeleri gündemden düşüremedi!
BU SALDIRI GÜNDEM DEĞİŞTİRME AMAÇLI DEĞİL GÜNDEMİN KENDİSİDİR
Çünkü; Gülşen’in sahneye şortla çıkmasına itirazla başlayan süreç, sözleri Sezen Aksu tarafından yazılan “Cubba Cubba”şarkısında “Darbe çağrısı yapıldığı”iddiası üzerine Tarkan’ın hedefe konmasıyla devam etti. Ama bununla da yetinilmedi, Sezen Aksu’nun, “Binmişiz bir alamete. Gidiyoruz kıyamete. Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e...” sözleri öne sürülerek çıta daha da yukarı çekildi. Cuma namazı sonrasında Erdoğan’ın Çamlıca Camii’nde minbere çıkarak, “Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir”demesiyle açıkça görüldü ki, yapılmak istenen ne basitçe gündemi değiştirmek ne de sadece Gülşen’i, Tarkan’ı, Sezen Aksu’yu hedefe koymaktan ibaret bir girişimdir.
Yaşananlar açıkça göstermektedir ki, bu saldırı kendi başına bir saldırı değil, “Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi”, “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, “Milli eğitimin cemaat-tarikatlar ile Diyanetin oyun alanına dönüştürülmesi”, “4-6 yaş çocukların zorunlu din eğitimine alınması adımı”gibi tek adam yönetiminin “Muhafazakar toplum inşası ve dindar nesiller yetiştirme stratejisi”nin bir adımıdır. Başka bir söyleyişle bu adım, tek adam rejiminin “fikri iktidarını”gerçekleştirme amacına bağlı bir adımdır.
Burada ebette siyasi bir amaç da vardır. Ki, o da seçimleri kazanacak kadar bir desteğe sahip olmadan bile iktidarda kalmanın yolu olarak benimsediği tüm muhalif güçleri iktidar seçeneği olamayacak biçimde ezme amacıdır.
Tek adam rejiminde “muhalefet”in kapsamı sadece rakip siyasi partiler değil, rejime biat etmeyen, onun iktidarına şu ya da bu biçimde karşı çıkan her kişi, her örgütlenme, her çevredir. Müzik alanı da dahil kültür-sanat-bilim alanı da ezilmesi gereken muhalefet olarak görülmektedir. Hele de “fikri iktidar”la ilgili amaçları dikkate alındığında!
Bu yüzden bu saldırıda amaç, gündem değiştirme değil ana gündemin bir yanıdır.
ATASÖZÜNE ACİL TUTUKLAMA VAR ‘DİL KOPARMA'YA ‘BEYİNE SIKMA’YA SORUŞTURMA YOK!
Tek adam yönetiminin kara propagandası pop müziğin zirvesini hedefe koydu. Hedefe konan sanatçılar hakkında bir soruşturma açılmış değil ama Cumhurbaşkanının “Dillerini koparmak görevimizdir”demesine tepki gösteren ve tepkisini bir atasözüyle ifade eden Gazeteci Sedef Kabaş, tutuklandı. Hem de savcılığın resen harekete geçmesi ve HSK’nin da başı olan Adalet Bakanı Gül’ün “Milletimizin oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanımızı hedef alan edepten nasipsiz, çirkin sözleri lanetliyorum. Haset ve nefretten doğan bu hadsiz ve hukuksuz ifadeler, milletin vicdanında ve adalet önünde hak ettiği karşılığı bulacaktır” biçimdeki yargı bağımsızlığını yerlerde sürükleyen açıklaması eşliğinde!
Burada kalınmadı, RTÜK alelacele toplanarak TELE1 ve Fox TV’ye cezalar verdi.
Adalet Bakanını İçişleri Bakanı Soylu izledi, onu da kendilerine 15 Temmuz Şehitler ve Gaziler Platformu üyeleri diyen bir grup, “İçişleri Bakanımızın da dediği gibi, ‘Beyinlerine sıkacağız, kafalarına. İnlerinde hepsini ezeceğiz”diyerek takip etti ve niyetlerini açıkça ortaya koydu.
Ama Sedef Kabaş’ı tutuklatmak için resen harekete geçen savcılığın ne Adalet Bakanının açıkça yargıya müdahale eden açıklamasına ilişkin ne de insanları “beyinlerine sıkmak”la tehdit eden “15 Temmuz Platformu”hakkında bir soruşturma açtığı duyuldu!
SENDİKALAR VE EMEK ÖRGÜTLERİNİN SESSİZLİĞİ DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR
Ancak, Taliban’ın bir müzisyenin kent meydanında sazlarını yakmasıyla kıyaslanabilecek olan bu müzisyenleri hedefe koyma ve Sedef Kabaş’ın tutuklanmasına kamuoyunda yaygın tepki gösterildi. 200’den fazla sanatçı, yüzlerce aydın ve demokrat, çeşitli siyasi çevreler iktidarın tutumunu protesto eden açıklamalar yaptı. Yandaş medyada dahi kimi yazarlar iktidarın tutumunu eleştirdiler. Sabah’ın Başyazarı Mehmet Barlas bile iktidarın tutumunu eleştirmek zorunda kaldı.
Sezen Aksu ise yapılan saldırılara karşı yanıtını “Avcı”adını verdiği şiirle verdi.
Her sözcüğü anlamlı şiirinde Sezen Aksu, “…Sen beni üzemezsinaten çok üzgünümNereye baksam acıBen avım sen avcıVur bakalım…Beni öldüremezsinSesim, sazım, sözüm varBenim derken ben herkesim” diyerek isyanını ve biat etmeyeceğini söylerken kendisini hedefe koyanların gerçekte “herkesi”hedefe koyduğu gerçeğine dikkat çekiyordu.
Saldırıda hedefin “herkes”olduğu geniş bir kabul görüyor. “Yok canım asıl hedef seküler yaşam, laiklik filan değil, gündemi değiştirmek istiyorlar” diyenler nispeten daha az ve daha az etkililer. Ancak her çevreden az çok tepkiler ortaya çıkarken sendikalar ve emek örgütleri cephesinin “Ölü taklidi yapması” kabul edilemezdir.
Elbette ki sendikal bürokrasi ve onların tam denetimindeki sendikalardan bir şey beklenemez. Ancak DİSK’in, KESK’in demokrasi mücadelesinde önemli bir yer tutan odaların, mücadeleci sendikacıların içinde olduğu her konfederasyondan sendikaların, yerel platformların bu saldırıyı gündeme alıp tutumlar açıklamaktan imtina etmeleri elbette ki son derece düşündürücüdür de!
Evrensel'i Takip Et