Yeni yıl kime refah getirecek?
Fotoğraf: AA
Bugün Çin yeni yılının ilk günü. Çin yeni yılı, ay takvimine göre her yılın Ocak-Mart ayları arasına düşüyor ve on iki burçtan biri o yıla damgasını vuruyor. Bu yıl Kaplan yılı. Çin bir yıla daha kapılarını dış dünyaya kapatmış olarak giriyor. Nüfus baskısı ve durumun aciliyeti nedeniyle salgının ilk günlerinde uygulamaya başladığı kent çapında karantina ve karantina altındaki herkesi testten geçirme yöntemini artık genelleştirmiş durumda. Bunun nedeni, zamanla pandemiyle kimin daha iyi başettiğinin ABD ve Çin arasında bir diplomasi savaşına dönüşmüş olması. ABD, yaygın aşılama yöntemini tercih ederken, Çin “sıfır vaka politikası” ile ülkede vaka çıktığı anda kontrol altına alma stratejisi güdüyor. Böylece, dünyada salgını devlet gücüyle bitirmiş tek ülke olma kazanımını korumak istiyor.
Her ne kadar, virüsün yeni varyantlarının dolaşıma girmesini engellemek için yurtdışına ve yurtdışından seyahati kısıtlasa da, özellikle kış aylarında yeni vakalar çıkmaya devam ediyor. Vakalar tek haneli rakamlarda bile olsa tüm kent karantinaya alınıyor, testten geçiriliyor. Tabii, bu, görece küçük kentler için geçerli. Pekin, Şanghay gibi büyük ve Çin’in dünyanın geri kalanıyla ekonomik ilişkilerinin merkezinde olan kentleri tamamen kapatmak istemiyorlar. Bunun yerine, temaslı takibi yöntemini tercih ediyorlar.
Temaslı takibi her eyaletin kendisi için geliştirdiği QR kodları ve cep telefonu sinyalleriyle yapılıyor. QR kodları kişinin sağlık ve seyahat tarihçesine göre kendisine bir renk atıyor ve bu renk kişinin hareket özgürlüğünü belirliyor. Örneğin, eğer vaka çıkan bir kente son onbeş gün içinde gitmişseniz kodunuz sarıya dönüyor ve yeniden test yaptırıncaya kadar kamu binalarına giremiyorsunuz.
Geçtiğimiz hafta Pekin’de yeni vakalar çıktı. 4 Şubat’ta başlayacak olan Kış Olimpiyatları öncesinde kenti karantinaya alamayacakları için temaslı takibi yöntemini seçtiler. Vakaların telefonlarından tespit edilmiş yer bilgilerini halkla paylaşarak o zamanda orada bulunmuş olanların gönüllü olarak test yaptırmalarını istediler. Ardarda iki gün paylaşılan iki vakanın hareketliliği arasındaki tezat Çin kamuoyunu sarstı.
İlk gün açıklanan vaka, çocuğunu okula bıraktıktan sonra şehir merkezinde pahalı bir lokantada arkadaşlarıyla öğle yemeği yemiş, sonra lüks bir AVM’de yeni yıl alışverişi yapmış (alışveriş yaptığı dükkanın Dior mağazası olduğu söyleniyor), akşamına bir komedi gösterisine gitmiş, ertesi gün de haftasonunu geçirmek üzere bir kayak merkezine doğru yola çıkmış.
İkinci gün açıklanan vaka, bir hafta içinde otuzun üzerinde yerde bulunmuş. Bunların arasında on küsuru inşaatlar, ve telefon sinyali geceyarısıyla sabaha karşı 5 arasında kaydedilmiş çünkü inşaat kamyonları şehir içine sadece geceleri girebiliyor. Geri kalanlar arasında on küsuru da kentin değişik yerlerindeki siteler. Vaka, bir göçmen işçi. Geceleri inşaatlarda çalıştıktan sonra sabahları uyuyup öğleden sonraları sitelerde bekçilik, tamircilik gibi parçabası işler yapıyormuş. Kaydedilen yerler içinde sadece bir işçilerin gittiği lokanta var, diğer tüm zamanlarda yemeğini yanında götürmüş. Bir hafta içinde otuz küsur yerde çalışarak bu işçinin yıllık kazancı on bin lira civarında.
Pekin’deki bu yanyana ama birbirine değmeden yaşanan hayatların arasındaki uçurum, kamuoyunu sarstı. Gerçekten de Çin, dünyada gelir farkı en fazla ülkelerden. Kapitalist dönemin ilk lideri Deng Xiaoping’in ‘bazıları diğerlerinden daha önce zengin olacak’ fikrinin arkasında artan zenginliğin topluma zamanla yayılacağı varsayımı yatıyordu. Elbette sonuç öyle olmadı. Gerek Parti üyeliği, yüksek bürokrasiye ya da yerel zenginlere bağlantıları sayesinde iş hayatına atılan ve ilk etaptaki çift haneli sayılarla büyüme döneminde zengin olanları, emlak sektörünün büyümesiyle gayrimenkul zengini olanlar takip etti. Bu zenginlik kendi genç kuşaklarına aktarılarak kemikleşti. Bunlara “ikinci kuşak devlet memuru”, “ikinci kuşak zengin”, “soylulaştırmadan faydalanan ikinci kuşak” gibi isimler verildi. Bu ikinci kuşak karşısında bir de “ikinci kuşak fakir” var. Ekonominin neoliberal dönüşümünde ‘feda edilenler’: özelleştirilen KİT’lerden atılan annebabaların sosyal sigortasız, eğitimsiz büyümüş, vasıfsız işçi çocukları, tarımsal üretimin çokuluslu şirketlerin eline geçmesiyle işçileşmiş köylüler, köylerden kente göçüp şanslıysa fabrikalarda çalışan, değilse kuryelik, Uber şoförlüğü, bekçilik, inşaat işçiliği arasında savrulan göçmen işçiler, annebabalarının zar zor üniversiteye gönderdiği ama mesleğinde iş bulamayıp otuz yaşında hâlâ stajyer ya da vasıfsız büro işçisi olarak çalışıp şehrin dışındaki yurt benzeri evlerde yaşayan ‘gölge’ beyaz yakalılar...
Xi Jinping yönetimi ikinci beş yıllık iktidarında yoksullukla mücadeleyi gündemine aldı. İstihdam ve üretim politikaları neoliberal olduğu için yoksullukla mücadele de yerel sermayeye destek vererek istihdamı arttırma yöntemini izledi. KOBİ’lere destek fonlarının yanı sıra bireysel yoksulluk ve işsizlik yardımları da yoksullukla mücadele paketinin içindeydi. 2016-2020 yılları arasında başarıya ulaşması planlanan bu politikanın yoksulluğu sıfırlayamayacağı daha ’80 sonrasında en düşük büyüme oranını görüldüğü 2019 yılından belli olmuştu ama 2020 yılında pandemi başlayınca hedef iyice imkansızlaştı. Buna rağmen, Xi 2020 yılının ortasında herkesi şaşkınlığa düşürerek Çin’de resmi olarak kimsenin yoksulluk sınırı altında kalmadığını açıkladı ve yoksullukla mücadele politikasının adı ‘eşitlikçi gelir dağılımı’ politikası olarak değiştirdi. Böylece, araştırmacılara ve gazetecilere de yoksulluk politikalarını araştırmanın yolu kapanmış oldu.
2022 yılının sonunda Xi’nin üçüncü bir dönem daha iktidarda kalıp kalmayacağı belli olacak. 2021 yılına da Xi hükümetinin bu yolda aldığı önlemler ve başlattığı, çoğu zaman söylem düzeyinde kalan, kampanyalar damga vurdu. Bunlardan biri de ‘tüm insanlık için ortak refah’ kampanyasıydı. Her ne kadar Çin’in yükselişinin yeni bir Soğuk Savaş’ın başlangıcı gibi görmek isteyen Batı medyası ve akademisinde bunu yeni bir Maoizmin doğuşu olarak yorumlayanlar olduysa da, bu aslında yoksullukla mücadele/eşitlikçi gelir dağılımı politikalarına yeni, gösterişli bir isim verilmesi. Çünkü, yoksullukla mücadele kırsalı hedef alırken, kentlerdeki güvencesiz işçiliğe dair düzenlemeler artan toplumsal tepkiye rağmen ısrarla yapılmıyor. Örneğin, Çinli özel şirket Alıbaba’nın çoğunluk hisselerine sahip olduğu Trendyol’da kuryelerin grevi başarıyla sonuçlanırken, Çin’de Taobao kuryelerinin gösterileri istenen sonuca ulaşmıyor. Çünkü, çevrimici ticaret kentli ortasınıfların tüketim alışkanlıklarının ana motoru ve Çin ekonomisinin o talebe ihtiyacı var.
Hükümet, Alıbaba gibi büyük, özel şirketlere Ortak Refah politikası çerçevesindeki yoksullukla mücadele programlarına bağış yaptırdı. Bu, bilişim ve inşaat sektöründeki şirketlerin finansal işlemlerine getirilen kontrolle birleşince, Ortak Refah politikası acaba göründüğünden daha büyük bir değişime mi işaret ediyor sorusunu sordurdu. Finansallaşmış neoliberalizmin sürdürülebilir olmadığının farkındalığıyla Çin, reel ekonomiye geçiş mi yapacak sorusuna, Xi, geçtiğimiz günlerde yaptığı uzun bir konuşmayla yanıt verdi: İstihdam rejimini değiştirmeye niyetleri olmadığı gibi, refah devleti kavramını tembellik olarak görüyorlar. Yani, Çin yeni bir ekonomik sistem getirmeye değil, varolan sistemde kaçınılmaz olarak vuracak krizin etkisini azaltmaya çalışıyor.
- Yılbaşı ağacı ve ulusal kimlik 07 Ocak 2025 05:31
- Yerinden oynayan taşlar 2025'te yerine oturacak mı? 24 Aralık 2024 05:38
- Çin ve Türkiye Suriye’de karşı karşıya gelir mi? 10 Aralık 2024 05:07
- 'Pekin Adamı’nı kim kaybetti? 26 Kasım 2024 06:50
- Trump kime karşı? 12 Kasım 2024 05:00
- BRICS'i birleştiren nedir? 29 Ekim 2024 12:33
- Avrupa Küresel Geçit'te yol ayrımında 22 Ekim 2024 05:00
- Çin ekonomisi batıyor mu, batırıyor mu? 08 Ekim 2024 04:45
- Maymun Kral çıplak 17 Eylül 2024 05:00
- Kuryeler örgütlenebilir mi? 03 Eylül 2024 04:55
- Amerikan seçimlerinde Çin faktörü 20 Ağustos 2024 05:06
- Çin, Haniye suikastını nasıl yorumluyor? 06 Ağustos 2024 05:00