Çözümde eksik kalan parça
Fotoğraf: Evrensel
Hayat pahalılığı yükseliyor. İktidarın fiyatları önleme gücü yok, çünkü ekonominin saplandığı bataklık siyasi erke muktedir olma yetkisini vermiyor. Sebep, siyasi erkin kapitalizmin manevralarını anlayamaması kadar, halk cephesinde mücadelecilerin de deneyimsizlik ve kendisini sosyal hareket alanına sıkıştırmasında yatar. Bugünkü yazımın konusunu gizemli gözüken bu ifadenin açılımı oluşturuyor.
Üstat Marx insan bilincinin üretim aşamasındaki yerine göre belirlendiğini buyurmuştu. Bunun anlamı şudur ki, kapitalizm ilerledikçe üretim güçleri farklı şekillenecek ve buna bağlı olarak üretimde yer alan insanlar arasında da çelişki ve çatışma oluşacak ve bu durum değişime uğrayacaktır. Anlatımdan anlaşılacağı gibi, toplumsal hareketlenmeler kapitalizmin ileri aşamalarında gerçekleşecektir.
Peki, anlatım böyle ise, Türkiye ekonomisi böylesine olgunluğa erişmiş midir ki, sisteme karşı tepkilerde anlamlı bir değişim meydana gelsin? İşte, yaşanan sıkıntılar ve toplumsal kalkışlarda her kesimin bakış patolojisi tam da buradan kaynaklanmaktadır.
Evet, Türkiye ekonomisi gelişmemiştir, fakat içinden geçilen derin sömürü tam anlamıyla kapitalist niteliklidir, ama bu durumun toplumsal algılama ve çözümleme süreci geri olduğundan çözüme yönelik silahlar devreye sokulamamaktadır. Mesele şudur: Evet, Türkiye ekonomisi gelişme aşamasında bir ekonomidir, fakat neoliberal politikalar bağlamında savunulan gelişen ekonomiler anlayışı ile ergenlik döneminde kapitalist havuza atılmıştır. Bunun anlamı şudur ki, henüz kalkınma araç ve silahlarını donanmamış olan ekonomi tüm araçlarla donanmış ileri kapitalist ekonomilerle aynı kulvarda yarışa sokulmuştur. Diğer bir deyişle, gerekli algılama bilinç ve araçlarla teçhiz edilmemiş olan ekonomi çok hızlı bir şekilde iç ve dış sömürü altına alınmıştır. İşin ilginci siyasi kadro da hem bilinçsiz, hem de emperyalistlerin kadife eldivenleri ile tokalaşmayı siyasi basiret sanma zafiyeti içinde olarak davranışının ayırdına ve vahim sonucunun idrakine varamamaktadır. Hem toplum, hem de siyasi erk için öğrenme ve eyleme geçme süreci fiili işleyişin gerisinden geldiği için, sömürü yoğunlaşmakta ve sorun farklı yerlerde aranmaktadır.
İkinci Paylaşım Savaşı ertesinde oluşturulan Dünya Bankası ve IMF, komünistler karşısında kapitalist dünyayı çembere alırken gelişmekte olan ekonomiler sömürü altında olmakla beraber, bir dereceye kadar korunaklı idi. 1989’larda demir perde yıkıldığında artık komünizm korkusu kalkmış olarak, taşlar bağlanmış köpekler salınmış şekilde tüm ekonomiler küresel arenaya salındı. Bu salınış ne adil bir yarış, ne de iş birliği idi; bu salınış emperyalist asit havuzunda hızla eriyenlerin yavaş eriyenler lehine aktarım yapma aşaması idi. Evet, bu bir yarış idi, ancak farklı ekonomi ve donanım düzeyindeki ekonomiler arasında ve ekonomik ilişkiler aldatmacası içinde sürdürülen bir yaşam tarzı idi.
Yeni küresel yaşam ortamında Türkiye’nin coğrafi ve stratejik konumu fevkalade büyük öneme haizdi. Enerji kaynakları, su havzaları ve İsrail’in bulunduğu Ortadoğu’da emperyalist hakimiyet mücadelelerinin hızlandığı ortamda Türkiye siyasetini halkı mı, yoksa emperyalistler mi belirleyecekti? Bu sorunun yanıtı Türkiye’deki siyasi iktidarın niteliğinin belirlenmesi ile ilgili idi. Ne 1990’lar krizi rastlantısal, ne de 2000 IMF programı! Bunlar birbirini tamamlayan oluşum ve olgulardır. Emperyalizm programlarının tam olarak oturtulması için ne Demirel vari cumhuriyet görüşlerini olabildiğince sürdürme eğilimli bir siyasi yapılanma, ne de Erbakan türü Batı’ya açıkça ve şiddetle karşı çıkan siyasal yapılanma emperyalistin işine gelirdi. Ancak gizemli IMF programını tam amacına uygun şekilde uygulayacak farklı bir siyasi yapılanmanın işbaşına getirilmesi gerekiyordu. Bu yapılanmaya hem Türkiye’de, hem de Oval Salon’da yersiz operasyonlarla görev verilmeliydi. O zamanlarda da MOBESE kameraları vardı, ancak bunları kullanıcılarının gücü ve kullanım amacı farklı idi.
Bu kadar hazırlık yeter, şimdi oyunun içine girelim. Kapitalist dünyada yaşanan sermaye sıkışıklığı ve buna bağlı olarak kâr oranlarının gerilemesi farklı alanlarda yeni ürün ve faktör piyasalarının keşfini gerektiriyordu. Zaten küreselleşme ve ona eşlik eden finanslaşma da bu amaçlara yönelik değil midi! Kısacası, Batı dünyasında gezinen serseri para ve işsiz firmalar kendilerine avantajlı olanaklar sunacak alanlar arayışında geziniyordu. Serseri para ve üretim firmaları piyasalarda sıkışıklık yaşandığı varsıl alandan daha yoksul alana girerken ne diye sonu belli olmayan üretim alanlarına atılsın ki! O zaman, tam bir kapitalist gibi davranıp, sırtı devlete dayayarak bazı girişimlerde bulunmak en avantajlı olanı idi. İşte, seçim vitrinlerine koyulan yap-işlet-devret ya da kamu-özel iş birliği soygununun ürünleri ile uluslararası sermaye ülkeyi soyarken bu için çobanlığını yapan siyasi erk de unutulamazdı. Böylece, şirket gibi yönetilen devlet yapılanması, hem emperyalistler hem de şirketin sahiplerine büyük yararlar sağlıyordu. Halk bu durumu anlayabilir mi idi? Hayır; ama akademi çevresi kesinlikle anlamalı idi. Onlar da “Yetmez, ama evet” emperyalist yanlı Batılıların peşine takıldığı için olayı göremedi, denebilir. Gerçekten bu hizmetkar kesim olacakları göremedi mi? Hayır; tabii ki, gördü, fakat onlar da hem toplumun sosyal üst katmanlarında afiyette idi, hem de bu davranışları doğal olarak farklı biçimlerde değerlendiriyordu. Ne yaparsınız, dünya nimetleri her zaman adalet zehrinden daha hoş olmaktadır! Kaldı ki, bu durumu halka anlatanlar siyasi erkin koyu ve bir o kadar da sahte perdesi altında arka planlara itiliyordu.
Siyasi erkin giderek sertleşen politikalarını soslayan eylemi ile kutsallığın çeliştiği ortamlarda dinciliğe soyunmasını ve yerli ve milli söylemleri ile çatışan eylemleri arasında yaşanan anlaşılamaz çelişkiyi, bir çelişki olarak değil, verili vazifenin perdelenmesi olarak görmek ve halkın algılama eksiklerini gidererek, mücadelelerini ona göre sürdürmesi gerekir. Fakat bu dönüş ciddi zaman alacağa benzemektedir.
İşimiz kolay, yolumuz açık olsun!
- Faciayı salt sorumsuzluk olarak görmek yetersizdir 25 Ocak 2025 04:22
- 2025 acaba nasıl geçecek? 18 Ocak 2025 05:30
- Ekonomik kriz çevrimleri ve emek 12 Ocak 2025 04:51
- Emek zulmü meselesi irdelenmelidir 21 Aralık 2024 04:36
- Ortadoğu: Bataklığın kan gölüne dönüştürülmesi 14 Aralık 2024 04:31
- Asgari ücret konusu hafife alınmamalıdır! 07 Aralık 2024 04:50
- Çöküş ivmesi durabilir mi, durdurulabilir mi? 30 Kasım 2024 04:51
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57