Emperyalizmin normale dönüş denemeleri
Arşiv fotoğraf: David Lienemann/Beyaz Saray
Önümüzdeki haftalarda, Ukrayna meselesi gündemi bayağı meşgul edeceğe benziyor. Konu çok boyutlu. Bu hafta, duruma Amerikan emperyalizminin genel seyri açısından bakabilmek için bir çerçeve sunacağım sadece. Rus emperyalizmi, Türk alt-emperyalizmi ve bölgenin diğer dengeleri, gelişmelere binaen sonradan değinmek istediğim konular arasında.
Emperyalizmin klasik tahlili, kapitalizmin genişleyici dinamiklerine vurgu yapar. Sermayenin ucuz emek, yeni pazarlar, ucuz ve/ya yeni ham madde arayışıdır emperyalist savaşların altında yatan neden. Bir de, evdeki sınıf mücadelesinin tıkandığı noktada sermaye sahipleri (savaş sayesinde) ulusal kenetlenme yaratarak, iç çelişkileri ertelerler. Amerika’nın Doğu Avrupa’da artan varlığında bu dinamiklerden bazılarını gözlemlemek mümkün. Ancak, sadece enerji sorununa baktığımızda bile, kızışmayı emperyalizmin klasik genişleme dinamiklerine indirgeyemeyeceğimizi görüyoruz. Jeopolitik tablo çok karmaşık.
Son haftalardaki gelişmeleri daha ziyade, Amerikan hegemonyasının düşüşü çerçevesinde ele almak gerekiyor. “Dünya sistemi” kuramcıları, klasik tahlillerden etkilenmelerine rağmen, bunlara yeni renkler kattılar. Bunlar arasında en ilginci, Arrighi’nin müdahalesi. Arrighi’ye göre, kapitalizmin güçlü zamanlarındaki genişleme dinamikleri, çoğunlukla rızaya dayanır. Zorun ön plana çıkması, kapitalizmin belirli dönemeçlerinde -sistemin dünya lideri düşüşteyken- daha sık yaşanır. Örneğin, 1. ve 2. Dünya Savaşları, dünya hegemonyasının Britanya’dan Amerika’ya geçişinin doğum sancılarıdır.
Bu tahlilin ışığında, on yıllar önce bir dizi akademisyen, 2000’lerden itibaren savaşların ve ayaklanmaların artacağını, 2020 civarında da Amerika’nın önderliğini kaybedeceğini söylemişlerdi. İlk öngörüleri doğru çıktı. İkinci öngörülerinin akıbeti henüz belirsiz.
Bu belirsizliğin bir sürü nedeni var. Birincisi, doların dünya ekonomisine tam olarak kırılamayan hakimiyeti. Başka bir neden, Çin gibi kapitalizmin önderliğini devralabilecek ülkelerin, ideolojik öncülük konusunda çok istekli davranmamaları. Ancak Çin’in bu isteksizliği, Amerika’nın “banal” emperyalist çıkarlarını tehdit etmediği anlamına gelmiyor. Zaten, Ukrayna/Rusya konusundaki saldırganlığı körükleyen etmenler arasında, Çin’in hareket alanını daraltma isteği de var.
Bunların hepsi uzun uzun açılması gereken konular ama, şimdilik üçüncü bir nedene odaklanacağım: Savaş teknolojilerinde ve tekniklerindeki derin değişiklikler. Ve bunların emperyalist hakimiyet ve antiemperyalizm açısından yarattığı zorluklar ve fırsatlar.
Savaş teknikleriyle başlayalım. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren, gerilla mücadelelerinin yaygınlık kazanması, emperyalist hakimiyeti oldukça zora soktu. Resmi sosyalizmin çöküşünün Amerika’nın mutlak zaferine yol açtığı yanılsamasına rağmen, gerilla teknikleri bu sefer İslami ve diğer milli/dini hareketler tarafından sahiplenildi.
Gerilla teknikleri, Amerika’nın iç dengelerine de ağır darbe vurdu. Özellikle Vietnam örneğinde görüldüğü gibi, orta sınıflar askeri görevlerine karşı bir boykot hareketi başlattılar. Bu teknik-sosyal çalkantı askeriyenin önce organizasyonunu, sonradan teknolojilerini etkiledi. Savaş “ulusal” bir görev olmaktan çıkıp, profesyonelleşti. Teknolojiler ise (Kumandanlar tetikçilere eskisi kadar güvenemediği için) insansızlaştırıldı.
Son yirmi yılda profesyonel askeriye, “insansız” araçların da katkısıyla, çok rejim devirdi. Ancak yeni rejimler kuramadı. Amerikan emperyalizminin yıkıcı gücü tartışma götürmeyecek şekilde artıyor, bu da düşüşünü yavaşlatıyor. Ama insansız saldırılarla güvenilir uşak rejimler oluşturulamıyor.
Geçtiğimiz on gün içinde yaşanan iki gelişme bu açıdan önemli.
Pentagon, IŞİD’in başını (el-Kureyşi) avlarken, insansız hava araçlarından çok askerlere yaslanmaya çalıştı. Bunda, yeni teknolojilerin Afganistan ve Ortadoğu’da yığınla sivil öldürmüş olmasından kaynaklanan eleştirilerin rolü büyüktü. Amerika bu hamlesiyle, emperyalizminin hâlâ “liberal” ve insancıl olduğu mesajını vermeye çalışıyor. Fakat işi zor. Operasyon, el-Kureyşi’nin konuşlandığı binada (çocuklar dahil) birçok sivilin ölmesiyle sonuçlandı. Pentagon’un resmi açıklaması sorumluluğu el-Kureyşi’ye yüklüyor ama, geçmişte bu tür açıklamalar sonradan yalanlanmıştı.
Ukrayna seferberliği de Pentagon açısından başka bir (moral ve fiziksel) güç gösterisi şansı. Kısa bir zaman zarfında, binlerce Amerikan askeri Ukrayna sınırına yığıldı. Bu sayının artacağı da konuşuluyor.
Bu iki gelişme de ana akım medyada temkinli bir coşkuyla aktarıldı. Düşüşteki devin, “kurtarıcı” rolüne ciddi ihtiyacı var. Afganistan hezimetinin yaralarını sarmaya çalışan Amerikan emperyalizmi, eski güzel günlerine dönebileceği umudunu diri tutmaya çalışıyor. Bu umudun yapısal dayanakları ise çok zayıf.
- Trump’ın ilk yenilgisi 04 Ocak 2025 06:20
- Göçmen karşıtı göçmenler 21 Aralık 2024 04:29
- Türk sağının Trump coşkusu 07 Aralık 2024 04:55
- Batı solunun açmazı 23 Kasım 2024 04:33
- İşçi sınıfına ihanetin bedeli 09 Kasım 2024 04:16
- Amerikan seçimlerini aşırı sağ kazandı 03 Kasım 2024 04:35
- Filistin, iklim değişikliği ve seçim olmayan seçim 26 Ekim 2024 04:45
- Amerikan aşırı sağı ne kadar örgütlü, ne kadar tehlikeli? 12 Ekim 2024 04:16
- "Kamyoncular", işçi sınıfı ve Amerikan seçimleri 28 Eylül 2024 05:10
- Türk-İslam tahakkümünün ve Netanyahu terörünün ortak kökenleri 14 Eylül 2024 04:51
- Dünyanın sonu mu geliyor? 31 Ağustos 2024 04:10
- Kamala Harris neyi değiştirecek? 17 Ağustos 2024 05:06