12 Şubat 2022 23:17

Göçer Dünya Yavana (4)

Mülteciler yere oturmuş.

Fotoğraf: DHA

PAZAR
Paylaş

Geçtiğimiz günlerde Edirne’nin Paşaköy Mandakoru mevkiinde 19 mültecinin donarak öldüğü haberi yansımıştı medyaya. 7 Şubat 2022 tarihli Evrensel “Mültecilere yapılan saldırganlık durdurulmalı” manşetiyle çıktı.

Dört haftadır günümüzün en can alıcı sorununa dönüşen göçerliğin yaşattığı acıları, dramları, trajedileri anlatan Göçer Dünya-Yavana romanı üzerinden göçmenlerin yaşadıklarına dikkat çekmek, farkındalık yaratmaya çalıştım; daha önce iç ve dış göç filmleri üzerinden yazdığım yazılarda olduğu gibi.

Yazımızı kaldığımız yerden sürdürelim:

Havaalanı çıkışında “Kırmızı suratlı adamın Alp Borusu üflediği noktanın tam üzerinde, tavana asılı devasa boyutlardaki dijital panoda iri ve kırmızı harflerle şu sözcükler yazılıdır: Refah-Güvenlik-Özgürlük Onun altında da: Yüksek Güvenlikli Bölge’ye Hoş Geldiniz!”

Aslında bunun “Distopya dünyasına hoş geldiniz” anlamına geldiğini anlayacaktık sonrasında yaşananlarla. Roman boyunca yazarın Salman’ın gezdiği dolaştığı yerleri, kentleri sokakları iyi biliyor olmasının “düşsel anlatı içindeki sahiciliği” romanın değerine katkı sağlıyor.

“4. Bölge’ye giden tramvay gelince bindi. Güneş yüzü görmeden ofislerinden çıkmış, bir an evvel kendilerini evlerine atmaya bakan şık giyimli kadınlar ve adamlarla doluydu tramvay. Hepsinin yüzlerinden düşen bin parçaydı. Birbirlerinin yüzlerine baktıkları yoktu, herhangi biri kazayla karşısındakiyle göz göze gelecek olsa paniğe kapılırdı. Kafalarını ellerindeki akşam gazetelerine ve smart phone’larına gömmüşlerdi. Duraklardan birinde çoğu Karabaş bir grup delifişek ellerinde bira kutularıyla vagona daldılar. Kafalarını kaldırıp onlara nefret dolu bakışlar fırlattıktan sonra yeniden gazetelerine ve smartlarına gömüldüler.”

Turicum’da tanıdığı Doktor Titus şunları söyler içinde yaşadıkları koşulları anlatabilmek için: “Güvenlik Duygusu Endeksi’ne göre ilk sırada pandemik ataklar ve ekolojik yıkım endişesi geliyor efendim, bunların arkasından yeni göçer dalgaları ile cihadist saldırı tehdidi. İşsizlik korkusu en alt sıraya yerleşti, özellikle Existenz Minimum herkes için garanti altına alındıktan sonra. Gördüğünüz gibi önceliklerimiz değişti artık.”

“QMM diye bir şey duydunuz mu, başlangıçta Göçerler için geliştirilen bir soft ware? Bu kart sayesinde Göçerlerin bütün hareketleri kayıt altına alınıyor. Tıbbi testler, beden ısıları, röntgen, kan ve bok-sidik analizleri, hamilelik durumları, akrabalık ilişkileri, dinsel ve etnik aidiyetleri, gündelik alışkanlıklarına varıncaya kadar.”

“Bu karanlık işlemi anlık olarak güncelleyebiliyor ve saniyeler içerisinde bir insanın nerede ne bok yediğini izleyebiliyorlar. Al sana Big Brother Award! Şimdi soruyorum: Göçerler için geliştirildiği söylenen, attıkları her adımı kayıt altına alan bu data depolama sistemi, Birlik ve Yüksek Güvenlikli Bölge vatandaşları için de uygulanmakta mıdır?​”

“Turicum Havalimanına indiğiniz andan itibaren -kontrol noktasındaki Surat Okuyucu’yu hatırlayın- yaptığınız her işlemin; Smartınıza aldığınız sim kart, telefon görüşmeleri, mesajlar, bankadan çektiğiniz para, yaptığınız alışveriş, bütün bunların kayıt altına alınmadığından nasıl emin olabilirsiniz?​”

“Bunlar bir şey değil,” diye söze başladı yeniden, “Affektiva adında bir program geliştirdiler; beden dilinizden, mimiklerinizden, jestlerinizden nasıl bir ruh hali içinde olduğunuzu saptıyor. Bir de Beyond Verbal var, adı üstünde Sözel Olanın Ötesinde, düşündüklerinizi ve hissettiklerinizi okuyabiliyor. Bunları düşündüğümde bir zamanlar kolonyalist etnologlar tarafından fotoğrafları çekilen Kızılderililerin sözünü hatırlatıyorum: Ruhlarımızı çalıyorlar!”

Salman’ın gözünü uyku tutmuyordu, aklı sınırlara takılıp kalmıştı. Sınırları yakmak düşüncesi güzeldi güzel olmasına da asıl sorun insanların kafalarının içindeki sınırları yakmak değil miydi? Fiziksel sınırlar aşılabilir, yıkılabilirdi belki. Ama işin en zor kısmı kafalardaki kalıpları, beyinlerdeki bariyerleri, katılaşmış ön yargıları kırmaktı. Bu nasıl olacaktı?

***

Harraga (Batı Afrika’da konuşulan Bambara dilinde Sınırları Yakanlar anlamına gelir) adını verdikleri, kitlesel biçimde Yüksek Güvenlikli Bölge’ye sızma girişimde bulunanları karşılamak için gittikleri koyakta önce İmparator’un cansız bedeniyle karşılaşırlar. Kar ve buz kütlelerinin arasından çıkanlar arasında saçlarının arasından ve yanaklarından sızan kan kuruyup donmuş, kapkara kesilmiş olan bir kadının cansız bedeni de vardır. Çevirip sırtüstü yatırmak istediklerinde üzerine kapanmış olduğu şeyin bir çocuk olduğunu görürler. “Karların üzerine sırtüstü uzatılan kadının üzerinden Yavana Khatun ile Zero’nun kimlikleri çıkmamış olsaydı onun yüzünün cebinde taşıdığı fotoğraftaki yüz olduğuna asla inanmayacaktı.”

Zero yaşıyordu, Dr Titus’un önerisiyle, Zero’yu kendisinin de gitmek için yanıp tutuştuğu Ada’ya götürmeye karar verir.

ADA’YA DÖNÜŞ

“Salman geriye bakıp düşündüğünde Turicum’da ve Collektivo’da geçirdiği zamana bunca gelişmenin nasıl sığdığına hayret etmekten kendini alamıyordu. Zaman kanatlanıp akmıştı adeta. Tarihte böyle sıçrama anları hep olmuştu, demek ki öyle zamanlardan biriydi yaşadıkları. Beklenen veya beklenmeyen gelişmelerin kısa bir zaman dilimine sığabildiği dönemler.”

Göçer Köyü, yeni katımlarla büyümüş, genişlemiş, koca bir Göçer Kent’e dönüşmüştür. Göçer Kent’te büyük ölçüde kendi ürettiklerini tüketiyorlardı artık.

“Kendi içlerinde parayı ortadan kaldırmışlardı, dışarısı ile de takas üzerinden alışveriş yapıyorlardı. Ada’daki tüccarlara, hatta yerel otoriteye bile kısmen kabul ettirmişlerdi bunu. Evet, kentleşmekte olan Göçer Köyü’nde bazı mekanizmalara ihtiyaç duyulduğu açıktı, bazı alanlarda bunlar oluşmaya başlamıştı da. Köy-Kent Meclisi birkaç kez toplanmış, aralarından temsilciler seçmişlerdi.”

Romanın sonuna doğru Salman Ada’daki kulübesinde Turicum’dan beraberinde getirdiği kara kaplı defterini karıştırdıktan sonra gözlerini tavana diker ve şöyle der kendi kendine: “Ne anlamı var bunların artık, dünya olmuş Göçer Dünya!”

Bir serüven filmini sonraki sahneyi merak ve heyecanla bekleyerek izler gibi, soluksuz, nefes almadan, ara vermeden sonrasında yazılanları, anlatılanları, yaşanan gelişmeleri merakla, ara vermek istemeden sürdürüyorsunuz okumayı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa