Evlere gelen her fatura bir çağrıdır!

Ankara'da elektrik faturalarını yakan CHP'liler | Fotoğraf: DHA
Son bir hafta on gündür ne çok duyduk ‘elektrik çarptı’ sözünü. Elektrik faturalarına ilk tepki böyle dile getiriliyor. Can yakan bir gerçeğe işaret ediyor bu ‘espritüel’ ifade. Çarpan şey elektrik değil elbette. Yılbaşı gecesi bindirilen zamlarla artık nefes aldırmaz bir yoksulluk kuşatmasına alınmış halkın durumuna uygun bir teşbih oluyor bu. Sadece elektrik faturaları karşısında değil, hayatın her alanında ‘elektrik çarpmış’a döndü insanlar.
Elektrik faturalarına gösterilen tepkinin içinde her şey var aslında. Pazarda bile en temel gıda maddelerinin yanına yaklaşamamaktan işsizliğe, sefalet ücretlerinden daha ilk haftasında sıfırlanan ‘tarihi’ asgari ücret zammına kadar her şey... Hayatı zorlaştıran, ‘geçinemiyoruz’ çığlığı attıran sadece elektrik faturaları değil çünkü. Elektrik, bütün toplumsal kesimlere değen ve ‘onsuz olmaz’ niteliğiyle, herkesi konuşturan, konuşmaya zorlayan bir harekete geçirici ‘vesile’ oluyor sadece.
Bugün ülkenin bir kaynama durumu yaşaması, işçi emekçi direnişleri, esnaf tepkileri, sokaklara yansıyan itirazlar... Bütün her şey elektrik gibi çarpmaktadır. Ya da şöyle diyelim; elektrik, bütün bir neo liberal yoksulluğun şiddetiyle çarpmakta ve insanlar can havliyle çığlık atmaktadır.
Yaklaşık on gündür bu çığlığı duyuyoruz işte.
20 yıllık iktidarı süresince belki de ilk kez böylesi bir toplumsal ölçekte, bu genişlikte bir itirazla karşılaşan iktidarın herhangi bir çözüm dillendirdiği yok. Tüketimin kademelendirilmesiyle ‘gerekeni yaptık’ deniliyor. Gerisi de küresel ölçekteki enerji krizine bağlanıyor. ‘Kriz’ söz konusu edildiğinde de yol haritası belli zaten: Fedekârlık çağrıları yap ve yüklen emekçinin, yoksulun, alttakinin sırtına!
İşin uzmanları, 30 küsur kuruştan özel şirketlere adeta peşkeş çekilmiş elektriğin, en az 100 kuruş fazlasıyla halka satıldığını söylüyorlar. Böylesi bir ‘organize iş’i küresel enerji kriziyle açıklamak! Kimse yemiyor tabi. Mesele bölüşüm ilişkilerinde çünkü. Bölüşümdeki korkunç dengesizlikte. Enerji dahil, kamu hizmeti, kamusal mal sayılması gereken her şeyin piyasanın insafına terkedilmesi, devletin de bizzat özel şirketlerin hamisi rolüyle tamamen piyasacılaşması... Bu ekonomi-politik içinde bölüşümdeki dengesizlik uçuruma dönüştü ve gerçek anlamıyla açlıkla yüzyüze kaldı insanlar. Kaç gündür duyduğumuz çığlık, açlığa ve bölüşümdeki uçuruma dairdir.
Her gün biraz daha derinleşen bu uçurumu saklama kaygısıyla, memleketin her yerinden yükselen çığlığı “muhalefetin yaygarası” şeklinde izah etmeye çalışmak, hiç bir çözümüm yok demektir. İktidar çözümsüzdür.
Kaldı ki işaret edilen muhalefetin durumu da ortadadır. Örnek olsun, günler öncesinde Doğubayazıt (Bazîd) sokaklarında sel olup akan, özel şirketi protesto eden, fatura yakan, ‘ödemiyoruz’ deyip hükümeti istifaya çağıran insanların, ‘bizim kitabımızda sokağa çıkmak yoktur’ deyip duran CHP/Millet İttifakı aklıyla nasıl bir bağı olabilir ki? Aradan bir hafta geçti de CHP, özellikle yöneticilerden müteşekkil gruplarla basın açıklamaları yaptı. Kılıçdaroğlu, ‘sivil itiatsizlik’e dair bir çağrı olup olmadığı yoruma açık olsa da ‘fatura ödemeyeceğim’ dedi. Nasıl değerlendirileceği, nasıl karşılık bulacağına bağlı olarak önemli bulabiliriz belki ama şu gerçek değişmiyor: Öncü olması gereken ‘muhalif siyaset’, halkın kendiliğinden tepkisini izlemektedir. Fatura yakıp ‘ödememe’ çağrısını Bazîd’liler de Marmarisliler de aynı gün sokakta yapmışlardı zaten.
Evet, bazı kitaplarda yazılı olmayan, sokakta!
Elektrik dahil, akla gelebilecek her yolla halkı ‘çarpmaya’ çalışan bu harami düzenini cin çarpmışa döndermenin yolunu da halk sokaklarda gösteriyor işte.
Kimse ‘muhalefetin yaygarası’yla çıkmıyor o sokaklara; evlere gelen her fatura bir eylem, bir protesto çağrısı olmuşken...
Evrensel'i Takip Et