Pekin Bildirisi, Ukrayna krizi için ne söylüyor?
Fotoğraf: Wikipedia
Rusya Devlet Başkanı Putin ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping arasında 4 Şubat’ta Pekin’de imzalanan ortak bildiri, emperyalistler arasındaki egemenlik mücadelesi ve bu mücadele kapsamında ortaya çıkan saflaşmanın yeni bir evreye doğru ilerlediğini gösteriyor. Bu bildiri aynı zamanda emperyalistler arasındaki saflaşma ve hesaplaşma bakımından hangi bölgelerin tayin edici olduğunu/olacağını da ortaya koyuyor. Dolayısıyla Pekin bildirisinden bakınca Ukrayna krizinin aslında emperyalistler arasındaki yeni saflaşmanın ön cephesi olarak anlam kazandığını söyleyebiliriz.
Putin ve Şi’nin imzaladıkları ‘Yeni Bir Döneme Giren Uluslararası İlişkiler ve Sürdürülebilir Küresel Kalkınma Hakkında Rusya Federasyonu’nun ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin Ortak Bildirisi’nin en dikkat çekici yanı ABD’nin çift taraflı kuşatmasına karşı ortak bir tutum alınacağına yapılan vurgulardı.
Birinci olarak NATO, “Soğuk Savaş döneminin ideolojik yaklaşımlarını terk etmeye” çağrılarak Ukrayna krizinin NATO’nun genişleme stratejisinin bir sonucu olduğuna işaret ediliyor. Dolayısıyla ikili kuşatmanın Doğu Avrupa, Karadeniz ve Kafkasya ile Doğu Akdeniz’i içine alan ilk bölgesinde mızrağın sivri ucu Rusya’yı gösteriyor.
İkinci olarak da Asya-Pasifik’te yeni blok ve kamplaşmalara karşı çıkılarak “ABD’nin Hint-Pasifik stratejisinin bu bölgede barış ve istikrara olumsuz etkisi”ne dikkat çekiliyor. Buradaki kuşatmanın da öncelikli hedefinin Çin olduğu bir sır değil.
Hint-Pasifik’teki bloklaşma bakımından en görünür hamle geçen yıl ABD, İngiltere ve Avustralya tarafından oluşturulan ‘güvenlik ittifakı’ (AUKUS) olmuştu. Bu ittifakın kuruluşunun hemen ardından Avustralya, Fransa ile daha önce imzaladığı 90 milyar dolarlık denizaltı alımı anlaşmasını iptal etmiş ve Avustralya’nın ABD’den nükleer denizatılar alacağı açıklanmıştı -ki bu adım NATO üyesi iki ülke arasında (ABD ve Fransa)- gerilime neden olmuştu.
Böylesi bir tabloda Ukrayna krizi, Ukrayna-Rusya arasında olmaktan çok Rusya ve ABD-NATO arasında yaşanan bir kriz olarak kendini gösteriyor. Bu nedenle Ukrayna’nın batı yanlısı Devlet Başkanı Zelenskiy bile “En büyük düşmanımız panik” diyerek ABD cephesinden yapılan “Rusya’nın her an Ukrayna’ya saldırabileceği” açıklamalarından rahatsızlığını ortaya koyuyor.
Ancak buna rağmen ABD yönetimi panik havasını sürdürmeye kararlı görünüyor. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın “Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin her an başlayabileceği” açıklamasını Dışişleri Bakanı Blinken’in Kiev Büyükleçiliğini boşaltma açıklaması izledi. Ardından da ABD Başkanı Biden, vatandaşlarına Ukrayna’yı terk etme çağrısı yaptı. ABD’nin ardından İngiltere, Almanya, İtalya, Avustralya gibi ülkeler de vatandaşlarına Ukrayna’yı terk etme çağrısını yapan ilk ülkeler oldular.
Buradan bakıldığında ABD cephesinden yayılmaya çalışılan panik havasının arka planında Rusya’yı kuşatma ve bu temelde diğer batılı emperyalistleri de tutum almaya zorlama hesabı olduğu anlaşılıyor. Çünkü başta Rusya ile önemli ticari ilişkileri bulunan Almanya ve yine kendi emperyalist çıkarları için NATO içinde ‘özerk’ bir tutum almaya çalışan Fransa, ABD’nin dayattığı politikaya görece mesafeli duruyorlar.
Pekin bildirisindeki “Yeni Bir Döneme Giren Uluslararası İlişkiler” vurgusu, Rusya ve Çin’in ABD hegemonyasına meydan okuması olarak da okunabilir. Bilindiği gibi Rusya lideri Putin, 2007’de yapılan 43. Münih Güvenlik Konferansından bu yana her fırsatta “ABD’nin tek taraflı müdahalelerinin dünyada istikrarsızlık yarattığını” ve artık “Tek kutuplu dünyanın kabul edilemez olduğunu” söylüyor.
Toparlamak gerekirse, Ukrayna krizini Putin ve Şi’nin Pekin’de ortaya koydukları ortak tutumla birlikte ele aldığımızda emperyalistlerin paylaşım mücadelesine sahne olan her alanda yeni bir saflaşmayı dayattıkları bir döneme girildiğini söyleyebiliriz. Burada özellikle ABD medyasının Türkiye’nin Ukrayna’ya sattığı SİHA’ların olası bir savaşta rolünü abartan değerlendirmeler yaparak Erdoğan iktidarını Rusya karşısında daha açık bir tutum almaya zorladıklarını da not etmek gerekiyor.
Emperyalistler arasındaki saflaşmanın yeni bir döneme girmesinden ve Ukrayna’nın bu saflaşma ve paylaşım mücadelesinin ön cephesi haline gelmesinden elbette Türkiye’nin de çıkarması gereken dersler bulunuyor. Çünkü bu gelişmeler, Erdoğan yönetiminin tekelci burjuva gericiliğin çıkarlarını savunma adına Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Kafkasya’da sürdürmeye çalıştığı müdahaleci ve yayılmacı politikadan vazgeçilmezse ülkenin kaçınılmaz olarak yeni tehditlerle yüz yüze kalacağını da haber veriyor.
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57
- Ortadoğu'daki ateş Türkiye'ye barış getirir mi? 04 Ekim 2024 04:51
- Nasrallah’ın öldürülmesinin direniş eksenine ve bölgesel gelişmelere etkisi 30 Eylül 2024 04:58