Sokak öğretir, eylem siyasallaştırır
Fotoğraf: Pexels
Geçtiğimiz hafta Amerika Birleşik Devletleri’nde süregiden grevlerle ilgili bir program izledim. Maden işçilerinin Atlanta’daki grevini merkezine alan bir programdı. Programdaki röportajlarda grevcilerin söyledikleri hem çok öğretici hem de çok düşündürücüydü. Örneğin grevci kadınlardan biri, grev başlayana kadar sendika ile hiç ilgilenmediğini, kocasının aidat ödemesi dışında sendikanın yaşamında herhangi bir yeri ve anlamı olmadığını, ancak grevlerle birlikte sendika ve hak mücadelesi konusunda görüşlerinin değiştiğini, artık grevciler olarak kocaman bir aile olduklarını söylüyordu. Eylemlilik esnasında siyasallaşma, sınıf ve hak bilincinin oluşması uzun yıllardır eylemciler tarafından deneyimlenen ve toplumsal hareket uzmanlarının üzerine çok kafa yordukları meselelerden biri. “Sokak öğretir” diyoruz ya, evet sokak öğretir, eylem siyasallaştırır. Ancak birçoğumuzun düşündüğü gibi bu siyasallaşmanın yönü doğrusal değildir. Her eylem eylemcilerini solcu yapmaz. Sokakta, eylemlerle sonlanan bir apolitikliğin yazgısında da zorunlu olarak solculuk yoktur. Bunu hem tarih hem de günümüzdeki pek çok eylem apaçık gösteriyor.
ABD’de greve çıkan maden işçileri (UMWA-Amerikan Maden İşçileri Sendikası) de bunu doğruluyor. Bu işçiler bir yandan Kovid-19 salgının zenginleri daha zengin ettiğinden, buna karşılık işçilerin durumunun daha da kötüleştiğinden dem vururken, diğer yandan da “Trump işçi dostuydu, geri gelecek, 2024’te tekrar başkan olacak” diyorlar. “Hadiiii, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” demeyin, durum bu. Aslında benzer bir durumu Sarı Yelek eylemlerinde de görmüştük. Bu eylemler, eylemler öncesinde kendilerini apolitik olarak niteleyen bazı eylemcilerin bizzat eylem alanında siyasallaşmasını sağlamıştı. Bu siyasallaşmanın yönüne dair elimizde çok somut bilimsel veriler yok, ancak bugün içlerinden bir bölümünün aşı karşıtı, sağlık pasaportu ve salgın önlemleri karşıtı eylemlerde, hatta “Özgürlük Konvoyunda” yer aldığını biliyoruz. Kanada’da kamyoncuların, salgını kontrol altına almak için getirilen kısıtlamalara karşı başlattıkları konvoy oluşturma ve blokaj eylemleri, geçtiğimiz günlerde Fransa’daki bazı kısıtlama karşıtlarına da esin kaynağı oldu. Güney Fransa’dan başlayan protesto konvoyu cumartesi günü Paris’e ulaştı. Aşı karşıtlarından, Sarı Yeleklilere, aşırı sağdan anarşistlere heterojen yapıdaki bu protestocular kendilerine Özgürlük Konvoyu adını veriyor. Daha da ilginç olan şey, tıpkı Sarı Yelekliler gibi, kendilerine eylem alanı olarak Champs-Elysées’yi seçtiler. Bu ünlü bulvar geleneksel olarak bir eylem yeri değildi. Ta ki, Sarı Yelekliler hem Elysée Sarayına (Cumhurbaşkanlığı konutu) yakınlığı hem de zenginliğin sembolü mekanlardan biri olduğu gerekçesiyle eylemlerini burada yapana kadar. Bu eylemlerin yapıldığı dönemde güvenlik güçleri ile Sarı Yelekliler arasındaki çatışmaların ve polisin sert müdahalesinin merkezi haline gelen caddede, bu kez de polis Özgürlük Konvoyu katılımcılarına gaz sıkarak müdahale etti.
Salgının başından beri, salgın kısıtlamaları karşıtları, siyaset biliminin bütün kavramlarını adeta alt üst edip Fransa’nın otoriter bir sistem haline geldiğini ve Macron’un da Hitler’e benzediğini iddia ediyorlar. Özgürlük Konvoycuları da özgürlüklerin elden gittiğini söylüyorlar. Özgürlük ne? Faşizm ne? Otoriter sistem ne? Türkiye’den bakınca işler iyice karışıyor, zira Türkiye’de meseleyle ilgilenen muhalif kesimler, farklı ülkelerde eylem yapan bu protestoculara daha en baştan aşırı sağcı etiketini yapıştırdılar. Macron’u Hitlerleşmekle itham eden aşırı sağcılar…Din elden gidiyor diyerek değil de, özgürlükler elden gidiyor, faşizm geliyor eyvah diye sokağa çıkan aşırı sağ… Denklem iyice karıştı :)
Salgının yol açtığı ekonomik krizin mağduru olduklarını düşünen kesimler şu günlerde hayat pahalılığına, düşük ücretlere karşı sadece Türkiye’de değil, dünyanın pek çok yerinde eylemdeler. Kimileri otoriter ya da otoriterleşen rejimlere karşı bayrak açarken, kimileri de sadece ücret artışı talebine odaklanmış durumda. Ekonomik talepli eylemlerin siyasallaşıp siyasallaşmayacağını, siyasallaştığı takdirde de bu siyasallaşmanın hangi yönde olacağını kestirmek henüz çok zor. O nedenle, “her gördüğün sakallıyı deden sanma” sözünü hatırlayıp “her eylemi solda sanma” diye düşünmekte fayda var. Aksi takdirde umudun sonu, “daha fazla Trump” sloganları ile tam bir hüsran olabilir.
- Umutla umutsuzluk arasında 2024 27 Aralık 2023 04:30
- Adabımuaşeret dersleri 20 Aralık 2023 04:42
- Zor zamanların dostu Tunç Soyer 13 Aralık 2023 04:57
- Bir mülksüzün konut krizi hatıratı 29 Kasım 2023 04:50
- Hukuk devletinde sona doğru 15 Kasım 2023 04:50
- Siyasetle ve siyaset için yaşayan kişiler 08 Kasım 2023 04:45
- Zordur barış akademisyeni olmak 01 Kasım 2023 04:57
- Filistin halkına destek, İsrail hükümetini protesto eylemleri 25 Ekim 2023 04:50
- Gazze'deki savaş Fransa'yı da yakar 18 Ekim 2023 04:20
- Gerçek dışı bir mekan olarak üniversiteler 04 Ekim 2023 04:57
- Göçmen karşıtlığından beslenen particiler 27 Eylül 2023 05:26
- Hakikat, özgürlükler ve otosansür 20 Eylül 2023 05:00