17 Şubat 2022 23:15

LGS ve YKS neydi, ne oldu, ne getirecek: Baraj kalkmadı, ayrım daha da sertleşecek

Sınava giren öğrenciler

Fotoğraf: AA

Paylaş

Sınavlar bizzat toplumların ve medeniyetin geldiği evrenin neliğinin (mahiyetinin) temel göstergelerinden biri, hayat memat meselesidir.

Zümreli sınıflı toplumlar vardı veya oluştuğundan bu yana “idare”nin en önemli sorunu zümre ve sınıfların saygınlık ve nemalarının ne olacağıdır.

Bunun en önemli stratejik ayağı eğitim ve ayrıştırma sistemidir.

Numerus clausus”, sınavlar eşitsiz toplumların ayrılmaz bir mekanizmasıdır, çok önemlidir.

YÖK BAŞKANI ÖZVAR HAKLI: BARAJ KALKMADI, DAHA SERTLEŞTİ

Geriye bir şey kalmışsa o YÖK’ün Başkanı, zaten kurul değildi de esamesi bile okunmayacak bir hale gelen YÖK’ün Başkanı Prof. Dr. Özvar Hürriyet’e konuşmuş: “Bu sistem tercih yapabilen öğrenciler arasında rekabeti getirecek. Daha fazla talebin olması, kontenjanlara daha fazla ilginin olması demektir. Sınavın türü, şekli, muhtevası değişmemektedir. Sınav aynı sınavdır.”

Özvar haklı, sınav türü, soru sayısı ve içeriği aynı veya benzer. Evet, öyle olabilir de anlamı ölçüsü çok başka şey.

Özvar haklı, sınav gerçekten kalkmadı. Üsttekini ayrıştırmaya alttakini değersizleştirme sistemine dönüştürüldü.

BARAJ KALKMAMIŞ, ALTTAKİ TOPTAN ELENECEK: 360 SORUDAN 0.15 VEYA 500 PUANDAN 0.5 PUAN ŞARTI VAR

İlmiye sınıfının en üstündeki, Diyanet Başkanı ile birlikte ya bir ya ikinci sıradaki, ulemanın en başındaki YÖK Başkanı söze devam ediyor: “Burada biz programların puanlarını düşürmüyoruz. Ayrıca böyle bir uygulama puanların düşmesi, öğrencilerin hiç soru yapmadan programlara girmesi anlamına asla gelmemektedir. Geçmiş senelerde olduğu gibi 0.5 ham puan elde edebilen öğrencilerimizin puanları hesaplanabilecektir. Bundan sonra ise öğrencilerimizin yapacağı, tercihte bulunmaktır. Ya ön lisans üzerinden veya puan türlerine göre öğrencilerimiz ilgili programlara başvurabilecektir. Peki programlara nasıl kabul edilecekler? Programlara kabul edilebilmek için puanlarınızın üstün olması yani yüksek puan almanız lazım.”

Sınavlarda 120 TYT, AYT’de 80’i yabancı dil olmak üzere 240 soru daha var. Yani toplamda 360 soru var. Sınavda TYT’de 120 soru var, her bir doğru yanıta yaklaşık 3.33 ham puan düşüyor, o halde Türkçe veya matematikte yarım bile değil sadece 0.15 doğru cevabı olan 500 puan üzerinden 0.5 ham puan almış olacak, bu öğrencilerin tüm alanlar için yerleştirme puanı hesaplanacak.

Barajın kalktığını söyleyen yalan söylüyor da ulemanın başı YÖK Başkanı çok doğru söylüyor, “Baraj kalkmadı”, okunuşu anlamı değişti:

  1. 500 ham puandan 0.5 puan alma şartı var. Yani alttakini çok değersizleştiriyor. Başarısız saydığı fakir fukara için sınava bile gerek yok. Onlar yeni dünyaya ait kol işçisi olmaya devam edecek. Bunun için ayrıştırılacak. Alttakiler toptan alttaki işlere göre düzenlenecek, ona razı edilecek, tabanı da en geniş düzeyde tutulacak.
  2. Sınav tam da üsttekini ayrıştırmaya dönüşüyor. Yapması gerekeni yapacak. Şimdi bunları biraz açalım.

SINAV DAHA SERT AYRIŞTIRACAK: LGS VE YKS ÜST YÜZDE 5’İ BELİRLEYECEK, ALTTA KALAN YÜZDE 95’İ DEĞERSİZLEŞTİRECEK

Ulemanın başı YÖK Başkanı “sınav aynı sınav” diyor. Yalan söylemediği açık. Sınav soruları aynı sınav soruları olabilir de sınavın işlevi çok farklılaşıyor artık: Sadece elit okullara gidecekleri ayrıştırma, altta kalanı toptan kıymetsizleştirme işlevine dönüşüyor.

Başkan Özvar “Rekabet daha da artacak” diyor. Bunda çok haklı olabilir. Benim kanaatim de rekabetin “elit” olan için çok daha sertleşeceği yönünde. Üniversitelerin büyük çoğunluğu çok daha değersizleşirken, tam da bu yüzdenin üstte kalan ilk 5-10 üniversite için çok daha sertleşen bir rekabet olacak.

Kaldı ki bunun örneğini ortaöğretime geçişte zaten deneyimledik. Daha önce değiştirilmiş olan LGS böyle bir sistem: Yüzde 10 puanlı veya nitelikli lise, gerisi yalan. Böylece LGS sınavları ile YKS birbirine benzeşmiş oldu. Yüzde 10 kadar yüksek puanlı elit üniversiteler, geriye kalan yüzde 90’ı, puanı olsa da olmasa da bir işe yaramaz veya niteliksiz programlara dönüşecek.

LGS’de yüzde 10 puanlı olmakla birlikte aslında sadece yüzde 3-5’i fen liseleri, başarılı Anadolu liseleri ve başarılı özel-yabancı okullara gidebiliyor, geriye kalan yüzde 95 kendi ucuz kaderine terk ediliyor.

Şimdi üniversite aşamasında da yüzde 1-2 vakıf, yüzde 2-3 de elit devlet üniversiteleri veya elit programlarda olacak, gerisi toptan değersizleşecek.

Yani 1 milyon 250 bin yükseköğretim yaşına gelen öğrenciden 50 bin kadarı için çok daha elit ve çok  daha sert rekabetle girilebilecek 5-10 üniversite, idare eder düzeyde 20 kadar daha üniversite, toplamda 170-180’inin de başının çaresine bakmak zorunda kalacağı iki uçta uçlaşmış bir yapı oluşacak: Bir yanda her geçen yıl çok daha elit/zor girilebilen 5-10 elit üniversite, diğer yanda hiçbir giriş ölçüsü kalmamış, öğrenci bulmakta bile zorlanan 180 üniversite.

ORTAÖĞRETİM DAHA KÖTÜLEŞECEK: ÜSTTEKİ YÜZDE 3-5’İN DIŞINDAKİLER DERSİ, ETÜDÜ, ÇABALAMAYI BIRAKACAK

360 sorudan 1 net bile değil yarımın yarımının yarısı bile yetiyor, o halde aile ve öğrencilerden yüksek özel bir beklentisi olan yüzde 3-5 dışında geriye kalan ekseri çoğunluk dersleri ve okulu daha az dikkate alacak, etüt ihtiyacı, hazırlık ihtiyacı duymayacak, sadece üniversiteler değil ortaöğretim çok daha değersizleşecek.

SINAV BİR KİTLEYİ TÜMDEN ELEYECEK: BOŞTA KALMA, UYUŞTURUCU VE TARİKATLAŞMA ARTACAK

Okulun değersizleştiği, etüdün anlamsızlaştığı bir süreçte, yerine nitelikli kentler ve sosyokültürel bir dünya da koyulamıyorsa gençler daha fazla “boşta” kalacak, “uyuşturucuya” veya tarikata, cemaatlere hedef olacak.

BOLOGNA İŞLİYOR: YÜKSEKÖĞRETİM ARZI ARTIRILSIN, YÜKSEKÖĞRETİM PİYASASI GENİŞLESİN, DİPLOMALARIN ÇOĞU DEĞERSİZLEŞSİN

Bologna “yükseköğretim sektörü” diyor. TÜSİAD, MÜSİAD da öyle. Hatta YÖK de raporlarında zaman zaman “sektör” terimi kullanıyor. 1999’da ilan edilen Bologna sürecinin ilk üç hedefi yükseköğretim sektörünü uzun erimde tümden piyasa şartlarına bağlamak, bunun için önce sektördeki arzı fazlalaştırmak, piyasayı genişletmek ve piyasa şartlarında birbirlerini elemelerini sağlamaktı. Bununla birlikte üniversite yönetim tarzlarını mütevelli/özele devretmek, daha esas olarak da küresel emek piyasalarını garanti etmek ve düzenlemekti. Erasmus, AKTS ve diploma denklikleri bunlara yönelikti. Hepsinde çok başarılı gidiyor.

Kritik stratejilerden birinci ayak yükseköğretim arzını (üniversite sayısı ve kontenjanları) artırmaktı. Böylece “yükseköğretim pazarında” yüksek başarılı öğrenci bulamayan pek çok üniversite daha da değersizleşecek ve dejenere olacak. Dejenere oldukça da yükseköğretim pazarında daha da zorlanacak, Bu durumda ara eleman yetiştirecek MYO’lara dönüşecek, giderek piyasaya ara ve ucuz eleman yetiştiren çıraklık okuluna dönüşecek, hatta onu da sağlamakta zorlanacak, bir kısmı piyasa şartlarında elenecek.

Sistem dejenere oldukça, piyasaya bırakın denecek, ucuz şekilde özelleştirilecek veya bir kısmı tümden tasfiye olacak.

BOLOGNA İŞLİYOR: YOKSULA YOKSULLUĞU GARANTİ EDEN HEM DE ÜCRETLİ DİPLOMA

Yoksulun yoksulluğu bile çarpılıyor. MYO’ların yüzde 80’i zaten metalaştırılmış, ticarileştirilmiş, hatta piyasalaştırılmış durumda. Ön lisans düzeyinde iki yıllık ara eleman yetiştirmeye yönelik meslek programlarında 3 milyon 114 bin 623 öğrencinin 2 milyon 500 bin 697’si açık öğretim, uzaktan öğretim, ikinci öğretim veya vakıf olmak üzere ücretini ödediği bir programda okuyor.

Yoksula bile metalaşmış diploma veriliyor. Ödeme gücü az olana bitpazarında açık öğretim türü veya kasaba düzeyinde ucuz ve niteliksiz diploma arz ediliyor, yoksul bile çarpılıyor. Yani yükseköğretim Bologna’da öngörüldüğü gibi “kendi kaynağını kendisi” yoksul öğrencileri bile çarparak “sağlıyor.” Özetle metalaştırılıyor, sektörleştiriliyor, fakirden kaynak transferi olarak kullanılıyor yani fakir bile kâr getiriyor.

Yeni sistem ulemanın başı YÖK Başkanının da ifade ettiği gibi bu durumu azaltmayacak, daha da genişletecek.

BOLOGNA İŞLİYOR: YERLİ VEYA KÜRESEL EMEK DAHA DA UCUZLAYACAK, DİPLOMALI UCUZ İŞÇİ OLUNACAK

Değersiz üniversitelerin diplomaları da değersiz olacak, mezunları ulusal ve küresel emek pazarında ucuz işçi olacaktır. Kaldı ki, yeni sistemde büyük olasılıkla piyasaya entegre MYO modeline doğru geçilecektir. Ülke küresel sermayenin ucuz işçi ve ara eleman pazarına dönüşecektir.

Öğretmenlik en somut örneği. Diploma ve sertifika dağıtılırken ücretli öğretmenler asgari ücretin bile yarısına çalışmak zorunda kalıyor. 2000’lere kadar mühendislerin en azından yarısı 2-3 bin dolar ile çalışırken şimdi asgari ücretle çalışıyor.

Küresel piyasalara ucuz emek garantisi sağlanacak. AKTS yani Mısır’dan Kanada’ya ortak program veya kredi sistemi, diploma denkliği, Erasmus altında birbirinin dersini denk sayması, dışsal denetim veya akreditasyon… Hepsi küresel emek piyasalarını ucuzlatmak ve garanti etmek içindi, işletiliyor. Elbette Türkiye veya Mısır’a bu piyasada daha ucuz emek üretimi düşüyor.

Üniversitelerin farklılaştırılması projesi de buna dayanıyor. Bir kısmına “akredite” olamıyorsun, senin diplomanı tanımıyorum, sen başkasına sat veya kapıyı kapat veya başarabilirsen MYO ol denecek.

Bundan sonraki adımda MYO sisteminin daha da piyasalaştırılması ele alınacaktır, KOBİ’lere devri, büyük otellere veya işletmelere devri tartışılacak, tartışma oraya doğru dönecektir.

SORUN NİTELİKLİ EĞİTİM SORUNU, SIFIRDAN BAŞLAMALI, ÖLÇÜ ORTAOKUL VE LİSE YETERLİLİKLERİ OLMALI

Sorun nitelikli okul ve üniversite sorunudur. Okul öncesi elbette başlangıç, ilkokul elbette temel ama esas nitelik kaybı ortaokul ve liselerde daha sorunlu hale gelmektedir. Dolayısıyla ortaokul ve liseleri acilen toparlamak gerekmektedir. Fen, sosyal bilimler, matematik ve dilde, her birinde yüzde 25’ini yanıtlayamayana lise diploması verilmemeli, bu tür okullar, aileler ve çocuklar özel programlara alınarak bu niteliği taşıyacak hale getirilmelidir. Hiçbir öğrenci yükseköğrenimden mahrum kalmamalıdır ama her öğrencinin de lise bilgi becerisini ve yükseköğretimin yüksekliğini sağlaması şart olmalı ve bu asgariler sağlanmalıdır.

YKS sınavı değil ortaöğretim mezuniyet yeterlilikleri esas olmalıdır. Başarısız ortaokul ve liseler özel destek programlarına alınmalı, her lise mezunu ortaöğretim yeterliliklerine uygun bir seviyeye taşınmalıdır.

Amaç açık: Zihin özgürleşmeden aydınlanmadan üniversite olmaz. Şirket, din-gelenek veya çıkar grupları üzerinden, aç bitap, geçici sözleşmelerle bilimsel özgürlük olmaz. Niteliksiz üniversite diye bir şey zaten olmaz. O halde insan, toplum, doğa yararına gerçeğe, araştırmaya dayalı, yüksek nitelikli üniversiteler, bilmek ve araştırmak her gencimizin hakkıdır. Okullarımızın ve üniversitelerimizin dejenere olmasına izin vermeyelim, okullarımızı üniversitelerimizi toplumumuzu insanlığı savunalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa