17 Şubat 2022 23:55

Erdoğan’ın dış politikası ve milli çıkarlar!

Erdoğan BAE'ye gitti

Fotoğraf: Murat Kula/AA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ziyareti öncesi yaptığı açıklamada “Yeni bir dönem başlattık” dedi. BAE ziyaretinde daha önce 15 Temmuz darbe girişiminin finansörü ilan edilen Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed el Nahyan ile görüşen Erdoğan, 13 anlaşma imzaladı. Ocak ayında BAE ile swap (para takası) anlaşması da yapan Erdoğan yönetimi, nakit para sıkıntısını aşmak için umutlarını Abu Dabi yönetiminin fonlarına bağlamış durumda. Haliyle BAE yönetimi de Erdoğan iktidarının yaşadığı sıkışmışlığı Türkiye’ye yatırım yapmak ve Türkiye üzerinden yeni pazarlara açılmak için bir fırsata çevirmek istiyor.

Böylece dün ‘darbenin finansörü’ ilan edilen BAE bugün ‘kurtarıcı’ oldu.

Erdoğan, BAE ziyaretinin dönüşünde bu süreci S. Arabistan ile de geliştirmek istediklerini ve ayrıca İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un mart ayında yapacağı ziyaretle İsrail ile ilişkilerde de yeni bir sayfa açacaklarını söyledi.

Erdoğan’ın uçakta gazetecilere yaptığı açıklamalarda öne çıkan konulardan biri de Libya’ydı. “Şu anda Libya’da bizim geri durmamız söz konusu değil” diyen Erdoğan, Libya’da yaşanan başbakanlık kriziyle ilgili olarak da “Bizim Fethi Başağa ile olan münasebetlerimiz iyidir. Öbür tarafta Dibeybe ile de iyidir. Bunun yanında yine Halid el-Mişri ile de münasebetlerimiz iyidir. Bütün mesele, Libya halkının burada tercihini kimden yana yapacağı, nasıl yapacağıdır” değerlendirmesini yaparak bugün Libya’da egemenlik mücadelesi veren bütün taraflara ‘mavi boncuk’ dağıtıyor.

“Münasebetlerimiz iyidir” dediği Başağa, Erdoğan’ın daha önce darbeci ilan ettiği Halife Hafter tarafından destekleniyor ve yine daha önce gayrimeşru ilan ettiği Tobruk’taki Temsilciler Meclisi tarafından başbakan seçilmiş durumda.

Eski hasımlarıyla telefon diplomasisi üzerinden ‘Normalleşme’ adımlarını atan Erdoğan yakında Hafter’i da ararsa şaşırmamak gerekiyor!

Yine bilindiği gibi Genelkurmay Başkanı Abdulfettah-es Sisi’nin 2013’te İhvancı (Müslüman Kardeşler) Mursi’yi askeri darbe ile devirmesinin ardından ilişkilerin kesildiği Mısır ile de geçtiğimiz mayıs ayından bu yana görüşmeler yapılıyor.

Peki ne oldu da Erdoğan dün “darbeci”, “darbe destekçisi”, “bölge halklarının iradesine ve çıkarlarına düşman” ilan ettiği rejim ve güçlerle ilişkilerde böyle hızla ‘Normalleşme’ yoluna girdi?

Olan şudur: ‘Bölgesel liderlik’ ve ‘Oyun kurucu güç’ olma iddiasıyla Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da ve Doğu Akdeniz’de atılan adımlar çıkmaza girdiği oranda Erdoğan yönetimi için ‘oyun dışı’ kalmamak için yeni girişim ve hamleler ve bu temelde karşı karşıya gelinen güçlerle uzlaşma arayışları kaçınılmaz hale geldi.

Üstelik iktidar ve medyadaki sözcüleri, dün hasım/düşman ilan edilen rejim ve güçlerle ilişkilerde bu hızlı ‘u’ dönüşünü “Osmanlı bile böyle hızlı yükselmemişti” diyerek büyük bir başarı gibi propaganda etmekten de geri durmuyorlar.

Diyorlar ki, “Efendim, adımlar tek taraflı atılmıyor. Onlar da bizimle ‘Normalleşmek’ istiyorlar.”

Doğrudur; Mısır Lideri Sisi, İhvan’ın en büyük destekçisi Erdoğan’ın kendisiyle uzlaşmasını niye istemesin?

Ya da “Yüzyılın Anlaşması” adı altında Filistin’e teslimiyeti dayattığı bir dönemde İsrail, bu adımın kendi politikalarına hizmet edeceğini bile bile Erdoğan yönetimi ile iyi ilişkiler içinde olmaktan niye uzak dursun?

BAE ve S. Arabistan, Erdoğan’a kızgın oldukları için kendilerine sunduğu kaçırılmaz yatırım fırsatlarından niye vazgeçsinler?

Anlayacağınız, bölge gericiliklerinin Türkiye gibi önemli bir ülke ve gücün kendi politik çıkarlarına hizmet edecek bir çizgiye gelmesine sırt çevirmelerini beklemek saflık olur.

Sonra diyorlar ki, “Efendim biz bu adımları milli çıkarlarımızı korumak için atıyoruz.”

Oysa ‘milli çıkarlar’ söylemi iktidarın ve kader birliği yaptığı tekelci burjuva gericiliğin çıkarlarının örtüsü olarak kullanılıyor.

Ne demişti zamanında Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İlnur Çevik?

“Afrin’de elli küsur şehit verdik ama en büyük pastayı Türk müteahhitleri alacak” demişti.

“Milli çıkarlar” denilen politikadan kimilerinin payına “Şehit düşmek”, kimilerine “vatan, millet, bayrak” diyerek işsizliğe, yoksulluğa ve zamlara boyun eğmek ve kimilerine de “ihale pastası” düşüyordu.

Libya’daki iç savaşa Suriye savaşından devşirilen cihatçı militanlar ve SİHA’larla dahil olmayı “Oradaki petrol ve doğal gazdan büyük pay alacağız. Ekonomimiz kurtulacak” diye savunuyorlardı.

Diyelim ki, Libya ya da Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları ve bunların geçiş yollarıyla ilgili pazarlıklarda Erdoğan iktidarı istediğini aldı.

Buradaki “milli çıkar”dan kimin payına ne düşecek?

İhaleleri iktidarın kader birliği yaptığı tekeller alacak. Milletin payına da zam üstüne zam binen faturalarla bu tekellerin kasalarını doldurmak düşecek!Uzağa gitmeye gerek yok. Ülkede üretilen elektrikteki tablo ortada. Bir yanda devlet güvencesinde kârlarına kâr katan dağıtım şirketleri öte yandan faturalarını ödeyemez hale gelmiş halk.

Bu söylem iktidarın gerici emellerinin örtüsü olarak kullanıldığı içindir ki; Türk askerini İdlib’deki cihatçı militanlara kalkan yapmak, bu militanları yayılmacı emelleri için kullanmak “milli çıkar” oluyor ama mesela Türkiye’deki Kürt sorununun da demokratik ve barışçıl çözümüne hizmet edecek şekilde Suriye Kürtleri ile barış ve güvenlik konusunda iş birliği yapmak ise, “beka sorunu” olarak karşımıza çıkarılıyor.

Oysa bu iktidarın kendisi halkın çıkarlarını savunacak bir dış politikanın önündeki en önemli beka sorunu olarak duruyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa