18 Şubat 2022 23:58

28 Şubat'tan 28 Şubat'a

6 muhalefet partisinin genel başkanlarının toplantısından bir fotoğraf.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Millet İttifakı partileri 9 gün sonra, 28 Şubat’ta parlamenter sisteme dönüşün yol haritasını açıklayacaklar. Kılıçdaroğlu, postmodern darbenin 25. yıl dönümünü en uygun tarih olduğu için seçtiklerini söylese de hiç ikna edici değil. 28 Şubat 1997 bu masadaki altı liderin de travmatik geçmişi. Masada oturma sırasına bile simgesel değer atfedilmişken buluşma tarihi de tesadüfe bırakılmadı doğal olarak.

Ordunun medya, sermaye dünyası ve kimi ‘sivil toplum örgütleri’ni de işbaşına çağırarak devirdiği RefahYol Hükümetinin İçişleri Bakanı Meral Akşener’di. Karamollaoğlu Refah Partisindeydi. Babacan ve Davutoğlu Refah Partisi kapatıldıktan sonra, ‘milli görüş gömleği’ni çıkarmayı benimseyenlerin kurduğu AKP’nin bakanı-başbakanı oldu. 28 Şubat 1997’de ve sonra da laikliğin elden gittiği konusunda askerle hemfikir olan CHP’nin 28 Şubat döneminde siyasetçi olmayan şimdiki Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da geçen ay içinde 28 Şubat’la helalleşme sözü vermişti. Gerçi 28 Şubat süreci biraz karışık; Akşener MGK kararlarını uygulayacağını söylemiş, Baykal müdahale yerine seçim önermiş, Başbakan Erbakan baskılar karşısında fazla direnemeyip kararları imzalamıştı.

28 Şubat darbesinin görünen yüzünde radikal tarikatlar tarafından da desteklenen, seçmen desteği alarak giderek yükselen Refah Partisinin tasfiyesi amacı vardır. MGK’nin tehdit gördüğü irticanın yükselişi bu partiye ama daha doğrusu daha 1 yılını doldurmayan hükümete fatura edildi. Ne var ki bu postmodern darbenin asıl hedefi Çiller’di. Onun, Kürt sorununun şiddet yoluyla çözümünün esas alındığı konseptte ‘devlet içinde devlet’ oluşturma pratiği; devletin içine çekilen mafya ve bunlarla iş birliği halindeki paramiliter aygıtlar, Beyaz Toroslar ve gözaltında kayıplardan sorumlu hukuksuz infaz timleri, hesap veremediği örtülü ödenek, tırmanan yolsuzluk ve rüşvet; uyuşturucu kaçakçılığına ve mülke çökmeye bulaşmış bürokrasinin çığırından çıkan kurumları ile beslenmişti.

Dolayısıyla 28 Şubat asıl olarak, bu çapraşık ekonomik ve siyasi ilişkileri düzene koymayı da amaçlayarak Çiller ile yıpranmış ‘merkez sağ’ın restorasyonu için yapıldı. RP bu noktada üzerine çullanılan zayıf halka olarak görülebilir. 28 Şubat’tan bir süre önce bu ilişkiler zaten raporlanmış ve ksım 1996’daki Susurluk kazasıyla da ortaya dökülmüştü.

Sonrasında fazla bir şey değişmedi. Ardından iktidara gelen Mesut Yılmaz Yüce Divanlık oldu. Mafyatik ilişkiler devam etti. Çünkü sadece biri gidip diğeri gelmişti.

Bugün bu altı parti ve dayandıkları iktisadi güçler yine bir restorasyon için bir aradalar. Susurluk’la hesaplaşamamış bir ülkede mafya ekonomisi artık siyasi iktidarın bir karakteri olmuş durumda. Dayanak aldığı tekeller zenginleştikçe kendisi de ekonomik bir tekel haline gelen siyasi gücün keyfine göre düzenlediği bölüşümden pay alamayan sermaye kesimlerinin talebi bu. Arkalarına aldıkları rüzgar 20 yıllık AKP iktidarının yoksullaştırdığı halkın değişim talebi.  

AKP iktidarı 28 Şubatçıları yargılamaya 2013’te başladı dava 2018’de zaman aşımı nedeniyle uygulanamaz müebbet/hapis cezalarıyla bitti. AKP’nin 28 şubatla hesaplaşması böyle göstermelikti. Millet İttifakındaki restorasyon ekibinin 28 Şubat’la rest çekerek helalleşmesi de mezara çiçek bırakmaya benziyor bir bakıma.

Peki halk bugünkü hukuksuzluğa zemin açan, zavallı bir Müslüm Gündüz ve Fadime Şahin olayını köpürterek beyin yıkarken Susurluk ağına hiç dokunmayan, hatta üzerini örten ve hatta aynı kadroları taltif eden restorasyonun silahlı güçleriyle helalleşecek mi? O zaman Batı Çalışma Grubu gibi illegal yapılar oluşturarak yurttaşları fişleyenler de aynı restorasyon güçleriydi. Bunları unuttukça o zamanın Çevik Bir’inin dediği gibi 28 Şubat 1000 yıl sürüyor.

Kimine göre helalleşme kimine göre rest çekmek anlamına gelen yeni 28 Şubat restorasyonu tek adam rejimi gibi bir keyfiyet altında yaşarken hiç önemsiz değil tabii. Ama yüksek sınıfların ve arkasındaki ekonomik güçlerin birbirine meydan okuması şimdiye kadar hiçbir şeyi düzeltmedi; her restorasyon bir öncekinin bakiyesini devraldı. Servet bir elden başkasına, nüfus ağı bir odaktan diğerine geçti.

1997’de 28 Şubat öncesinde de sonrasında da parlamenter sistem vardı. RP hakkında dava açan Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş (Militan Demokrasi adıyla bir kitap da yazdı) o zaman sistemin tehlikede olduğunu gören bir gücün demokrasiye müdahale edebileceğine sözde bağımsız yargı adına savunmuştu. İktidarla yargı arasındaki ilişkinin tohumu öyle bir restorasyon döneminde atıldı ve bugün boy veren ağaç o tohumdan.    

Yani restorasyon demokrasi demek değildir. Kiri halının altına süpürmekle yetinmeyen bir siyasi düzende yaşamanın yolu son bir ayda 50 küsur yerde eylem yaparak kaderini belirleyen emekçilerin aşağıdan gelen inisiyatifi, ama örgütlü olarak, siyaset alanında da göstermesi ile olur.

Yoksa bir 28 Şubat biter, diğeri başlar.    

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa