19 Şubat 2022

Cem Karaca’yı anlamak, anmak ve toplumsal riya

Görsel: Dönemin gazete kupürlerinin ekran alıntısı

Cem Karaca anılarımda benim gençliğim demekti, ’80’ öncesi neredeyse İstanbul’daki hiçbir konserini kaçırmamaya çalışarak gittim; o nereye ben oraya. Son yılları tartışmalı olsa da ki tartışılır; bazı “koca koca solcu ağabeylerin, ablaların, örgüt başlarının” döndüğü, değiştiği süreçte Cem Karaca da değişti birçoğumuz gibi ama hiçbir zaman geçmişine, sola hakaret etmedi, kötülemedi, küfretmedi. DYP’ye geçip müteahhit olanı, ihale peşinde koşanı da gördük, ANAP’ı, Özal’ı destekleyip liberal olanı da fabrika sahibi olup sendikalaşan emekçileri işten atanını, Erdoğan’ı demokrat, dönemini ileri demokrasi ilan edip, televizyonlarda “Erdoğan’ın açtığı demokrasi kapısından geçmek gerekir” diyen adında devrimci ve sosyalist olan parti başkanını verdiği desteği ve aldığı teşekkürü de. Bu insanlar yakınımızdan çevremizdendi, birçoğuyla geçmişte birlikte sisteme karşı mücadele etmişliğimiz de vardı.

Oysa Cem Karaca hayatı boyunca muhalif-protest şarkılar söylemiş, sol yapılanmalara destek vermiş tek kişilik bir sanatçıydı. Az önce saydıklarım o partilere destek verenler, o liderleri demokrat ilan edenler hiçbir bedel ödemezken “hain” ya da “dönek” damgası yemezken Cem Karaca ve ailesi hayatları boyunca ağır bedeller ödediler; ’70’li yıllarda sağcılar, 12 Eylül’de eli kanlı darbeciler ve dönemin yalaka medyası “hain” ilan ederken, yıllar süren sürgün ve yalnızlık sonrası ülkesine döndüğünde medyanın yalan haberine inanıp “aldatılan” bazı solcular tarafından da “dönek” diye damgalanmış, bunun da bedeli ağır ödettirilmişti.

Bir zamanlar “1 Mayıs Marşı”, “İşçi Marşı”, “Durduramayacaklar Halkın Coşkun Akan Selini” gibi şarkılarıyla sokakta yürüyenlerden, alanları dolduranlardan bazıları, bazı “eskiden solcular” kendi vicdanını rahatlatmak için başkalarını damgalamayı seçebiliyor, ötekine devlet olabiliyordu.

Medyanın yalan haberleriyle, her zaman olduğu ve Ahmet Kaya’da da yaşadığımız gibi başlatılan linç kampanyalarından Cem Karaca da payına düşeni aldı ve cenazesine riyakar insanların katılmasını istemedi. Toplumsal riyaikiyüzlülük üzerine geçen yıl nisan ayında bu sayfada iki yazı yayımlamıştım.

O yazılardan birinde şöyle demiştim: Özellikle ’80’lerden bu yana içinde yaşadığımız “yenidünya” düzeninde alkışlananlar ‘Maskaralık yapanlar’, kral öldüğünde kral olabileceğini sanan soytarılar, yalancılar, hırsızlar, yağdanlıklar oldu. Bu maskeli soytarıların sol kökenli olanlarını ne yazık ki birçok iyi niyetli safdil insan hep solcu, aydın ve iyi insanlar sandı, fakat onlar çoktan sınıf atlamışlar, yaşam biçimlerini değiştirmişlerdi.”

Yaşanan 42 yıllık süreçte geçmişin erdemleri/değerleri yok edilerek, yükselen değerler adına yeni yaşam biçimleri, yeni değerler oluşturuldu. Bu koşullarda kendisi gibi düşünmeyen, yaşamayan insanlar ötekileştirildi. Sol muhalif kesimlerde de bazılarımız, bu ötekileştirmeleri kabullendi. Ötekine devlet olmayı, devlet gibi davranmayı bir erdem saydı.

Kürtlere, diğer etnik kökenlere, LGBTİ bireylere, farklı düşünenlere devlet gibi zulüm uygulamasalar da mesafeli, tepkisel davrananlar, devletle eş zamanlı “ötekileştirenler” oldu.

SAĞCILAR KOMÜNİST-HAİN, SOLCULAR DÖNEK DİYE DIŞLADI

Anadolu rock müziğinin en önemli temsilcilerinden olan Cem Karaca yaptığı müzikle, söylediği şarkılarla olduğu kadar ’70’li yıllarda sol siyasi duruşu ile de öne çıkmıştı. Şarkılarında komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla hakkında yargılama süreci başlatılan Cem Karaca, yurt dışında olduğu sırada Amerikancı, kanlı faşist 12 Eylül 1980 askeri darbesi gerçekleşmiş, hakkındaki yargı sürecinin tamamlanması için geri çağrılmıştı. Bu çağrıyı reddeden sanatçı 1983’te “Türk vatandaşlığından” çıkarılmıştı. Öncesinde ve bu süreçte devlet ve magazin medyası tarafından “hain” olarak damgalanmıştı. Darbe öncesi yıllarda da sağcılar, faşistler tarafından hain-komünist ilan edilip dışlanan tehditler alan Cem Karaca için bu “yeni durum” çok daha zorluydu. Öncelikle dilini bilmediği bir ülkede, Almanya’daydı, parasızdı ve en önemlisi de ailesini eşini, oğlunu, annesini göremeyecek, dokunamayacak durumdaydı. Yurt özlemi ve aile, arkadaş, dost özlemi çekiyordu.

NÂZIM HİKMET’TEN CEM KARACA’YA YURT VE EVLAT ÖZLEMİ

Nâzım Hikmet’in yıllarca yaşadığı, şiirlerine yansıdığı “memleket” özlemini, memleketinin sokaklarında dolaşamamayı, oğlundan uzakta olmayı, dokunamamayı, sevememeyi, yaşamına tanıklık edememeyi yaşamak da kanlı darbe yıllarında Cem Karaca’nın payına düşmüştü. Tıpkı sonraki yıllarda ülkemizin yüz akı, unutulmaz sinema, müzik sanatçılarımız Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya gibi.

Nâzım Hikmet “Memleket” şiirinde “Karşı yaka memleket, sesleniyorum Varna’dan, işitiyor musun? Memet! Memet!” diyordu.

“Vapur” şiirinde de özlemin yakıcılığını şöyle dillendirmişti:

“Yürek değil be, çarıkmış bu, manda gönünden,

teper ha babam teper

paralanmaz

teper taşlı yolları.

Bir vapur geçer Varna önünden,

uy Karadeniz`in gümüş telleri,

bir vapur geçer Boğaz’a doğru.

Nâzım usulcacık okşar vapuru,

yanar elleri.”

Cem Karaca da yaşadıklarını, duygularını, özlemini yazdığı sözlere söylediği şarkılarla yansıtıyordu. Almanya şarkısında “Çok uzaktan fetva ile bilinmez Alamanya gurbetinin halleri” diyen sanatçı “Ülkem benim” şarkısında da şöyle demişti:

“Garib hüzünler içinde mahzun.

Boynunu asla bükme

Bükme o mağrur boynunu.

Ülkem benim!

Seviyorum seni hiçbir şeyi sevmediğim gibi…

(…)

Aldığımdan daha güzel

Veremezsem seni, çoluk çocuğuma

Lanet olsun bana…

(…)

Hiçbir şey uğruna vazgeçemediğim

Memleketim.!”

Alamanya Berbadı” şarkısında da “Alamanya soğuğunda berbat haldayım ölem ölem Felek vurdu tekmesini gurbet eldeyim (…) Döner durur nar tavuklar yutkunmadayım Bizim elin açlığına selamım söyle Alamanya gurbetinde berbat haldayım ölem ölem” diyordu çığlık çığlığa fakat sonradan ona “dönek” diyenlerden bu çığlığı duyan, açlığında, yalnızlığında yanında olan, “halin nicedir?​” diye soran olmuyordu.

Not: Devamı haftaya

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüzsüzlük seferberliği

Yüzsüzlük seferberliği

“Vergide adalet” sözünü ağzından düşürmeyen Maliye Bakanı Şimşek’in başlattığı seferberlikten yine sermayeye kıyak çıktı. Bütçede sermayeden alınacak 2.2 trilyon TL vergi gelirinden vazgeçen iktidar, trilyonlarca liralık gelir elde eden 100 şirketin, 62.5 milyar liralık vergisini erteledi. Yüksek enflasyon nedeniyle Türkiye’nin en zenginleri listesinde yer alan patronların ödeyeceği vergi kuşa dönecek.

Borsa İstanbul’da işlem gören ve 2024 yılında 3.6 trilyon TL gelir elde eden 100 büyük şirketten 62.5 milyar TL tutarında vergi tahsil edilmedi.

Türkiye’nin en zengin 10 ismine ait sadece 8 şirketin toplam 18 milyar TL’lik vergi borcu ertelendi.

Çevre Bakanı Kurum’un Emlak Konut Genel Müdürlüğü döneminde özelleştirilen Emlak Konut’tan tahsil edilmesi gereken 6.9 milyar TL tutarında vergi alacağı ertelendi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
MEB’in tarikatlardan sonra Ülkü Ocaklarıyla protokol imzalamasının ardından Ülkü Ocaklarının okullarda düzenlediği etkinliklerin propaganda ve eleman kazanmaya dönüştüğü iddiaları gündeme geldi

Evrensel'i Takip Et