20 Şubat 2022 23:53

Faili meçhullerin avukatının davası faili meçhul kalmasın!

Tahir Elçi için karanfil bırakılıyor

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Katledilen Eski Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi davası ile ilgili olarak, eşi Türkan Elçi, avukatları ve Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, geçtiğimiz cuma günü İstanbul’da gazetecilerle bir araya geldi. Anlattıkları, kamu görevlilerinin sorumluluğu olan cinayetlerde resmi refleksin tipik örnekleriyle doluydu.

Dünyanın pek çok ülkesinde kamu görevlilerine dair davalarda ortak bir refleksin işlediğini biliyoruz. Bu açıdan film ve kitap olan örnekler var. Türkiye’nin özelliği, ‘Delil karartma’, işkenceyle alınan ifadelerle düzmece iddianameler oluşturma gibi yöntemler bakımından zirveyi bırakmıyor oluşunda.

14 Ekim 2015 tarihinde CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın sunduğu Tarafsız Bölge programına katılan Tahir Elçi, “PKK terör örgütü değildir. Bazı eylemleri terör niteliğinde olsa bile PKK silahlı siyasal bir harekettir.” dedikten sonra, Ahmet Hakan ve programın diğer katılımcılarının eleştiri ve suçlamalarının hedefi olmuştu.

Ardından sosyal medyadan hedef gösterilen Elçi, Hrant Dink ile benzer bir süreci yaşadı. Sur’da, yine barışı savunduğu bir konuşma sırasında kurşunların hedefi olduğunda, pek çok kişi göstere göstere gelen bu son karşısında, ‘Ah’ diyerek donup kalmıştır.  

Elçi ailesinin avukatları, Tahir Elçi’nin hedef haline getirilmesinden, istihbaratın takibi altındaki PKK militanlarının, Elçi’nin açıklama yaptığı Dört Ayaklı Minare’nin bulunduğu sokağa kaçmaları ve orada polislerin kurşun yağmuru arasında Tahir Elçi’nin vurularak yere düşmesine kadarki süreci aynı bütünün parçaları olarak yorumluyorlar.

Ancak PKK militanlarının o sokağa doğru kaçmaları ve Elçi’nin açıklamasıyla denk gelmeleri tesadüf dahi olsa ortada ciddi sorular olduğu biliniyor. Polislere ait tek kamera kaydının, olay anına ait 13 saniyesinin silinmiş olması, Mardin Kebap Evi’nin olay yerini gören kamerasının o an ‘Çalışmıyor’ oluşu, yine olay yerini gören PTT kamerasının kaydının olay anına denk gelen 17 saniyelik bölümünün kesilmiş olması… Sokağa çıkma yasağı gibi absürt bahanelerle çok uzun süre olay yeri incelemesi yapılmaması, delillerin kaybolmaya terk edilmesi… Elçi’yi öldüren mermi çekirdeğinin ‘Kaybolması’ ve gizli tanıkların duruşmada, yalancı tanıklık için kendilerine baskı yapıldığını itiraf etmeleri…

Yani, yine o bildiğimiz devlet mühendisliği tıkır tıkır işledi.

‘Bir tuğla düşerse duvar yıkılır’ anlayışıyla gösterilen bu direnç karşısında, soruşturmada bir adım atılması ancak, Diyarbakır Barosu Tahir Elçi Soruşturma Komisyonunun başvurusu üzerine, Londra Üniversitesi Goldsmiths koleji bünyesinde çalışan Forensic Architecture (Adli Mimarlık- FA) tarafından hazırlanıp 13 Aralık 2018 tarihinde yayımlanan raporla mümkün olabildi. Rapordan önemli bir cümle şöyle: “Üç polis memurunun Elçi’ye yönelik doğrudan bir ateş hattı vardır ve silahlarını birden çok kere ateşledikleri görülmektedir. Araştırma olay yerindeki polis memurlarından kesin olarak hangisinin Elçi’nin ölümünden sorumlu olduğu tespit etmemekle birlikte, kuvvetli suç şüphesi altında olan polis memurlarını saptamıştır.”

13 Mayıs 2016 tarihinden beri tutuklu olan DİHA Muhabiri Nedim Türfent’in Hakkâri 2. Ağır Ceza Mahkemesinde 14 Haziran 2017 günü görülen ilk duruşmasında da gizli tanıklar arka arkaya yaptıkları açıklamalarla, işkence altında Nedim Türfent aleyhine ifadeye zorlandıklarını anlattılar. Ama mahkeme başkanı ve heyet, sanki bu rutin ve kabul edilebilir bir şeymiş gibi dinleyip geçti. Daha o anda, bu heyetten adil, doğru bir karar çıkamaz diye somut olarak görüyorsunuz.

Metin Göktepe davasında da, mülkiye müfettişleri, TBMM Metin Göktepe Komisyonuna yaptıkları açıklamalarda, bütün ısrarlarına rağmen dönemin İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan’ın, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar ile Yardımcısı Kemal Bayrak hakkında soruşturma taleplerini reddettiğini anlatmıştı. Polis Müfettişi Yaşar Gökışık’ın Meclis tutanaklarındaki şu ifadeleri de oldukça çarpıcı ve önemliydi: “Zaten, Orhan Taşanlar, bu Metin Göktepe olayını kendi başına araştırmak istedi. O günlerde düşündük, acaba bize gözdağı mı vermek istiyor, kendiliğinden bir iş mi yapacak diye.””

Hrant Dink davasında benzer yöntemlerin işlediği biliniyor.

Peki, devletin genlerine işlemiş bu kriminal karartma ve maniple etme mühendisliği karşısında Elçi cinayetinde nasıl yol alınacak?

Bu açıdan davanın ısrarlı takibi hayati önemde.

Elçi ailesinin avukatlarının yinelediği bir çağrı ile bağlayalım.

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Elçi cinayetine dair bildiği ne varsa neden gelip duruşmada anlatmıyor?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa