21 Şubat 2022 23:55

Münih Güvenlik Konferansı ve emperyalist savaş tehdidi!

NATO üyesi ülkelere ait bayraklar

Fotoğraf: USA-Reiseblogger/Pixabay

Paylaş

Pazar günü sona eren Münih Güvenlik Konferansı’nda en dikkat çekici konuşmayı İngiltere Başbakanı Johnson yapmıştı: "Ukrayna işgal edilirse, şok tüm dünyada yankılanacak ve bu yankılar Doğu Asya’da duyulacak, Tayvan’da duyulacak. Bu hafta Japonya ve Avustralya başbakanlarıyla konuştuğumda, ekonomik siyasi şokların dünyanın öbür ucunda olacağını bana bildirdiler” diyordu Johnson.

Fakat ama Rusya ve Ukrayna arasındaki olası bir savaş neden ABD’nin Çin ile gerilim yaşadığı Tayvan’da yankılansın ki? Dahası neden Japonya ve Avustralya bu savaşın ekonomik ve siyasi şokunu yaşasın? Üstelik Çin, Ukrayna meselesinde Rusya’ya açıktan destek bile vermemişken.

Aksine Rusya lideri Putin ve Çin lideri Şi Cinping arasında 4 Şubat’ta Pekin’de imzalanan ‘Yeni Bir Döneme Giren Uluslararası İlişkiler ve Sürdürülebilir Küresel Kalkınma Hakkında Rusya Federasyonu’nun ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin Ortak Bildirisi’nde Ukrayna’nın adı bile geçmeden “NATO’nun soğuk savaş döneminin ideolojik yaklaşımlarını terk etmesi” çağrısı yapılıyordu. Oysa “ABD’nin Hint-Pasifik stratejisinin bu bölgede barış ve istikrara olumsuz etkisine” açıktan vurgu yapılıyordu.

ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris, konferansta yaptığı konuşmada “Avrupa güvenliğinin temellerinin tehdit altında olduğunu” söylüyor ve dünyanın en büyük savaş örgütü NATO’nun “barış ve güvenliğin teminatı” olduğunu iddia ediyordu.

Acaba ABD, neden “Avrupa’nın güvenliği”ni AB’li emperyalistlerden bile daha çok dert ediniyordu?

Gerçi AB’nin hakkını da yemeyelim. Konferansta NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ile birlikte “Transatlantik ve Avrupa Güvenliği” başlıklı oturuma katılan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de “Kremlin yapımı kriz, birleşmemizi sağladı” diyordu.

Daha önceki yıllarda Devlet Başkanı Putin ve Dışişleri Bakanı Lavrov gibi isimlerle Münih Güvenlik Konferansı’na katılan Rusya, bu yıl 58’incisi düzenlenen konferansa temsilci göndermedi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova’nın “artan oranda transatlantik (ABD-AB-NATO) bir foruma dönüştüğü” sözleri, aslında Rusya’nın bu konferansa neden katılmadığını da açıklıyordu.

Bu transatlantik ittifakına karşı en somut eleştiri, konferansta Çin’i temsil eden Dışişleri Bakanı Wang Yi’den geldi. Yi, “Bir büyük güç, Soğuk Savaş zihniyetini yeniden canlandırıyor, bloklar arasında gerilim inşa ediyor” diyerek ABD’yi işaret ediyor ve buna izin verilmemesi gerektiğini söylüyordu.

Konferansın geneline bakıldığında emperyalist güçlerin temsilcilerinin her ne kadar konuşmalarına Ukrayna krizi ile başlasalar da sözü dönüp dolaşıp dünya üzerindeki egemenlik/paylaşım mücadelesinde kendileri için öncelikli konulara getirdikleri görülüyor. Johnson’un Ukrayna savaşında patlayacak bombaların Doğu Asya’da yankılanacağını söylemesi boşuna değil.

Ukrayna krizinin neden sadece Rusya ve Ukrayna arasındaki bir sorun değil; aksine emperyalistler arasında dünyanın farklı bölgelerinde devam eden egemenlik/paylaşım mücadelesinin bir parçası olduğunu anlamak için ABD ve NATO’nun yakın dönemlerde açıkladıkları ‘strateji belgeleri’ne dönüp bakmak yeter.

ABD Başkanı Biden’ın Mart 2021’de açıkladığı ‘Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde “uluslararası sistemin ABD liderliğinde yeniden tesis edilmesi”nden söz ediliyor ve bu hedefin önünde Çin’in “stratejik bir tehdit” ve Rusya’nın da “sistem içinde güven ve istikrarı bozucu bir güç” olduğu vurgulanıyordu. Dolayısıyla yeni ittifaklar da bu tehditleri ortadan kaldırma hedefine bağlı olarak oluşturulacaktı. Haziran 2021’de yapılan NATO liderler zirvesinde de Rusya’nın eylemleri Avrupa için “yakın tehdit” ve Çin’in yükselişi ise, “büyüyen bir güvenlik sorunu” olarak tanımlanıyordu.

ABD ve NATO’nun güçlerini mevzilendirme ve ittifak politikalarını Rusya’yı kuşatıp etkisizleştirme ve Çin’in bölgenin enerji kaynaklarına ve Avrupa pazarına ulaşmasını engelleyip önünü kesme hedefine bağlaması iki belgenin de ortak noktasını oluşturuyor.

Putin ve Şi, bu çift yönlü kuşatmaya Pekin bildirisinde “NATO’nun soğuk savaş döneminin ideolojik yaklaşımını terk etmesi” ve ABD’nin “Hint-Pasifik’te barış ve istikrarı bozucu faaliyetlerine son vermesi” uyarısını yaparak yanıt veriyordu.

Fotoğrafın bütününe bakıldığında “Soğuk Savaş’tan bu yana en tehlikeli günlerden geçilmekte olunduğunu” (Harris) ve “Rusya 1945’ten bu yana Avrupa’daki en büyük savaşı planlıdığı”nı (Johnson) söyleyenlerin en büyük savaş çığırtkanları oldukları görülüyor. Çünkü bu emperyalist güçler karşıtlarının (Rusya ve Çin) savaş hazırlığı içinde oldukları yaygarasını kopararak NATO ve Hint-Pasifik’teki müttefiklerini teyakkuz haline getirmeye ve ABD hegemonyası için tehdit olarak gördükleri rakiplerini de erken bir hesaplaşmaya zorlamaya çalışmaktadır.

Kapitalizmin eşitsiz gelişim yasasına bağlı olarak dünyanın paylaşımı ve güç dengeleri değiştiğinde yeniden paylaşımı, emperyalist kapitalizmin doğasıdır. Ve emperyalist savaş, bu mücadelenin var ettiği bir tehdittir. O yüzden Ukrayna’da ya da dünyanın diğer bölgelerinde emperyalist savaş tehdidini ortadan kaldırmanın yolu, halkların emperyalistlerin arkasında saf tutmasından değil, onlara karşı mücadelesinden geçiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa