Fransa cumhurbaşkanlığı seçimleri, siyasal ahlak ve demokratik nezaket
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/159881.jpg)
Fotoğraf: Jacques Paquier/Flickr (CC BY 2.0)
Şurada nisan ayına ne kaldı ki? Mart bu, kapıdan baktıracak, sonra nisanı içeri alıverecek. Dünya Ukrayna krizine kilitlenedursun, Fransa Ukrayna sıcak gündeminde Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gün sayıyor.
Emmanuel Macron, uluslararası alanda kendini göstermeye çalışmaktan, adaylığını açıklamaya bir türlü zaman bulamıyor. Fransız basını bu nedenle kendisine “presque candidat” (adeta aday) diyor. Yürüttüğü Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığının da etkisiyle, şu aralar kendini uluslararası ilişkilere kaptırmış durumda. Ukrayna meselesinde barışçıl çözümün ve dolayısıyla da dünya barışının mimarı olmaya kendini tamamen vakfetmiş durumda. Macron’dan bir Mandela çıkar mı? Yorumu size bırakıyorum. Fransız medyasında “Macron Nobel Barış Ödülü’nü alır mı?” sorusu sorulmasa da “Uluslararası itibar Macron’un ikinci kez seçilmesine yeter mi?” sorusu sıkça soruluyor. Bu soruya verilen yanıt genellikle olumsuz. İlk başlarda Macron’un dönem başkanlığını seçimlerde avantaj olarak kullanacağı ve bunun etik olmadığı, bu nedenle aslında AB dönem başkanlığını ertelemesi gerektiği yönünde değerlendirmeler de yapılıyordu, ancak bir defa dönem başkanı olduktan sonra bu eleştiriler kesildi. Şimdi daha çok yetmez ama evet noktasındalar.
Diğer adaylara gelince, o cephede iki önemli gelişme var. İlki, iki aşırı sağ aday arasında yaşanan bir gelişme. Aşırı sağ Ulusal Birlik Partisinin (Rassemblement National), yani Marine Le Pen’in Kampanya Sözcüsü Nicolas Bay’in aylardır partinin en önemli kampanya stratejilerini diğer aşırı sağ aday Eric Zemmour’a sızdırdığı haberi gündeme adeta damgasını vurdu. Durumun ortaya çıkması üzerine Le Pen, Bay’in partideki görevlerini askıya aldığını duyurdu. Bay de Zemmour’a tam desteğini açıkladı ve birlikte görüntü vermeye başladı. Magazin programlarını aratmayacak bir “flaş flaş” olayı. Magazin programlarını bilmem, ancak Machiavelli kesin yattığı yerden hayıflanıyordur, “Yanlış zamanda yaşayıp Prens’i yanlış dönemde kaleme almışım” diye :) Bu particiler Machiavelli’yi mezarında ters döndürürler!
İkinci gelişme ise, Cannes Belediye Başkanı David Lisnard (Cumhuriyetçiler, LR, merkez sağ), Boyun Eğmeyen Fransa (France Insoumise, sol) Hareketinin adayı Jean-Luc Mélenchon’a resmen aday olabilmesi için destek vereceğini açıklaması. Fransa’daki Cumhurbaşkanlığı seçim mevzuatına göre, bir kişinin aday olabilmesi için en az beş yüz seçilmişin adaya desteğini açıklaması gerekiyor. V. Cumhuriyet Döneminde, cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmeye başlandığı 1965 tarihinden bu yana uygulanan (1962 tarihli yasaya binaen) söz konusu hamilik sistemi, çok fazla sayıda aday çıkmasını önlemek amacıyla düzenlendi. Buna göre, milletvekilleri, senatörler, il ve bölge meclisi üyeleri, belediye meclisi üyeleri gibi seçilmişler yazılı olarak bir adaya desteklerini açıklıyorlar. 2022 seçimlerinde aday olabilmek için, seçime katılmak isteyen adayların 4 Mart tarihine kadar en az 500 seçilmişin desteğini almaları gerekiyor. Bu sayıya ulaşamayanlar seçim pazarına girip yarışa ortak olamayacaklar. Şu an kırk dört adaydan -aslında aday adayından- sadece altı tanesi bu sayıya ulaşabildi. Mélenchon henüz bu desteği alamayan adaylardan biri olduğundan, Lisnard bir çıkış yaparak Boyun Eğmeyen’lere hami oldu. Bir diğer anlatımla, sağcı belediye başkanı solcu adaya arka çıktı. Anlaşılır olabilmesi açısından Türkiye’de benzer bir yasanın yürürlükte olduğunu varsayalım. Böyle bir sistemde örneğin Türkiye İşçi Partisinin 2023 cumhurbaşkanlığı seçimi adayı Erkan Baş olsun. Erkan Baş’ın en az 500 seçilmişin desteğini alabilmesi için, Meral Akşener de aday olduğu halde, İyi Partili bir il belediye başkanının -şu an olmasa da varsayalım- Erkan Baş’a desteğini açıkladığını tahayyül edelim. Yer yerinden oynar. MHP’li bir büyükşehir belediye başkanının HDP’nin cumhurbaşkanı aday adayının aday olabilmesi için destek açıklaması yaptığını farz edin. Dünyanın sonu gelir. Oysa Lisnard desteğini açıklayınca sadece haber oldu. Lisnard’ın partisinin, yani Cumhuriyetçiler’in Cumhurbaşkanı Adayı Valérie Pécresse’in söylemleriyle taban tabana zıt söylemlere ve dünya görüşüne sahip Mélenchon’a destek açıklaması, birtakım stratejik hesaplar yanında, Fransa’daki demokratik nezaketi de gösteriyor. Her ne kadar Zemmour -Le Pen hattında yaşananlar bu özelliği ters köşe yapsa da…
Anlayacağınız, Eric Zemmour istisnasını oluştursa da, Fransa’da başkanlık seçimlerinde ne adaylar seçmeni kutuplaştırıp ortalığı gerim gerim geriyor ne bel altı kasetler dolaşıma giriyor ne seçmen çay paketi sağanağına tutuluyor ne de ağır hakaretler havada uçuşuyor. Pek alışkın olmadığımız bir garip demokrasi işte!
Evrensel'i Takip Et