Olan bitene dair
Dünyada olan bitenler arasında elbette Rusya ve NATO ittifakı arasında çıkabilecek bir savaş meşgul ediyor zihnimizi. Böyle bir olasılık var. Bu çok büyük, yakıcı bir tehlike. Savaş insanlığın yıkımı olabilir. Hemen de yanı başımızda.
Çanakkale/İstanbul/Karadeniz Montrö uyarısının ne kadar önemli olduğu da anlaşılıyor.
Olan bitenler arasında çok dikkat çekici gelişme, Türkiye’de hak arayışlarının ve itirazların yaygınlığı ve derinliği, şiddeti. Bu itirazlar ve talepler, gelip geçici, mevzi talep ve itirazlar değil. Doğrudan hak sahipleri dillendiriyor ve tavır alıyorlar. Tavır en etkili silah yoluyla alınıyor: Üretimi durdurmak!
Sınıf gerçeği gözden kaçırılamaz. Bir sosyal sınıf -çalışan sınıf- tavır alıyor. Cılız denilebilir. Neye, kime göre cılız? Hiç de cılız değil. Derin ve yaygın. Onlarca sektörden çalışanlar itiraz ediyorlar.
Siyasal boyut sorgulanabilir. Suçu bir de hak direnişinde bulunan çalışanlara ve hak savunucularında aramamak lazım.
Eşitsizlikler dünyasında yaşıyoruz ve eşitsizlikler her alanı kapsıyor.
Polis asker hemen her hak arayışında kendini gösteriyor. Bu güçler, hak arayanların safında ve onların hak arayışını güven içinde (Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından, toplanma özgürlüğünden, protesto hakkından ve sendikal mücadelenin doğal davranış, örgütleniş, kendisini ifade ediş tarzlarından söz ediyoruz) garanti altına almak için değil, protestoyu etkisiz hale getirmek üzere hazır bulunduruluyor. Hakim anlayış ve pratik bu. Bütün iklim aktivizmlerinde, bütün doğayı, çevreyi koruma, ekoloji mücadelelerinde gördüğümüz budur. Ormanı korumak isteyen köylü kadınlar gözaltına alınıyor, yargılanıyor. Sendikalaşmak isteyen çalışanlar, işçiler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, yargılanıyor. Yani demokratik itiraz ve talepler şiddetle, gözaltılarla, tutuklamalarla karşılanıyor.
İbadethane, her ibadethane de değil, söz gelimi cemevleri, ticarethane muamelesi görüyor elekirik, su, doğal gaz hesaplamasında.
Peki kültürel sanatsal faaliyetler nasıl muamele görüyor? Onlar da ticarethane muamelesi görüyor. Destek ne kelime köstek olunuyor. Sansürün başka biçimini para gücüyle görüyoruz. Atinalı Timon’u hatırlayınız. Marx’ın bu oyundan esinlenerek para için “evrensel orospu” nitelemesini.
Din dersleri de zorunlu olmaya devam ediyor.
Tanınma temel meseledir hâlâ. Temel mesele eşitlik meselesidir.
İnançta, ibadethanenin gördüğü muamelede…
Bir de elbette, inancını hangi dilde dile getireceğin, sorun alanlarından birisidir. Hem dil özgürlüğü, kültürel hak olarak ve hem eşitlik ilkesi açısından önemli ve güncel yakıcı sorunlardan birisidir.
Mesela Şafii mezhebinden olur da bir de inancını Kürt dilinden dile getirirsen, “terörist” bile olabilirsin. Ha bir de istiklal caddesinde, “bilinmeyen- olmayan yasak dilden” -Kürtçeden-şarkı türkü çığırman da “yasaktır hemşerim” tavrına neden olabilir.
İnsan hakları savunucuları hak arayışında baskılarla, gözaltılar, tutuklamalar, yargılamalar ve ağır hapis tehditleriyle karşı karşıya kalabiliyor.
Demek oluyor ki, insan hakları mücadelesi, medeni ve siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel boyutlarıyla bir bütündür. Birbiriyle irtibatlıdır. Biri diğerine tercih edilemez.
Olan biten, -insan hakları standartları açısından bakıldığında- aynı gemide olanlarla olmayanları çok net gösteriyor.
Evrensel'i Takip Et