Son eylemler, sendika bürokrasisinin sendikaları ne kadar tahrip ettiğini bir kez daha gösterdi
Fotoğraf: Eren Saran/Evrensel
Ocak ayı ortasında başlayıp pek çok ile yayılan eylemlere katılan on binlerce işçinin bir önemli özelliği de herhangi bir sendikaya üye olmamalarıdır. Ama aynı zamanda bu işçiler bu eylemler içinde şöyle ya da böyle sendikalı olmayı (olmamayı da) tartışmışlardır; bundan sonra da tartışmaya devam edecekleri anlaşılmaktadır.
Gazetemizde yayımlanan, ”İşçi hareketinin izini sürmek” adlı dosyadaki tartışmalardan da anlıyoruz ki, bu eylemlerde yer almış olan işçilerin azımsanmayacak bir bölümü daha önce de benzer mücadelelerden geçmiş, bazıları bir ya da birkaç kez sendikalaşma girişimleri içinde yer almış; daha çoğu da yakın çevresinde sendikalaşma mücadeleleri ile ilgili duydukları, özellikle de sendika bürokratlarının ihanetleri, mücadeleye önderlik eden işçilerin işten atılmasına varan mağduriyetleri ile sendikalar hakkında ağırlıklı olarak olumsuz yargıya varmışlardır.
Tabii patronların ve emek düşmanı çevrelerin, sendikaların ve “Sendikalaşmanın ne kadar kötü olduğu”na dair yürüttükleri kesintisiz propagandanın da bu olumsuz yargıda rolünün olduğu tartışmasızdır.
İşçiler, patron ve patron temsilcilerinin sendikalaşmaya karşı propagandası ya da sendikalı olma girişimlerine karşı işçileri işten atarak açlığa mahkum etmeye varan girişimlerine şaşırmazlar ve onların bu tutumlarından dolayı sendikalı olmaktan vazgeçmezler.
İŞÇİYİ SENDİKADAN SOĞUTAN ESAS ETKEN SENDİKA BÜROKRASİSİ
Ancak işçilerin ödediği sendika aidatlarından aldıkları maaşla sefahat içinde bir yaşam kuran ama işçiye parya gibi davranırken patron karşısında el etek öpen, pek çok sendikada yönetimi ellerinde bulunduran sendika bürokrasisinin sendikal mücadelede ve sendikalarda yol açtığı tahribatın işçileri sendikalara üye olmaya bile soğuk bakar hale getirdiği açıkça görülmektedir.
Bu tahribata, sıcak eylem içindeki işçilerle konuşularak yapılan “İşçi hareketinin izini sürmek” başlığı adıyla yayımlanan dosya haberlerde yer alan üç örnek üstünden bakalım:
1) Sivas Divriği’deki Çiftay maden işçileri açısından Divriği’de geçmiş dönemlerde, ücret artışı ve özelleştirmeler karşısında irili-ufaklı eylemler ciddi etki bırakmış.
Başarıyla bitirdikleri son eylem sonrasında konuşan işçiler, “Sırtımızı sağlam dayayacağımız bir yere ihtiyacımız var” diyorlar ama hemen ardından ekliyorlar: “Sendikalı çalışmayı çok isteriz. Ama sendikalar işçileri es geçerek direkt patronla anlaşıyorsa kabul etmeyeceğiz. Araştırmalarımıza göre sendikaların çoğu işçiden önce patronla anlaşıyor. O yüzden şu anda önceliğimiz birliğimizi koruyup güçlendirmek.”
2) Örgütlenme çalışması yürütülen Yemeksepeti’de işçilerin önemli bir kısmı da sendikalara üye değil. Daha önce böyle bir eyleme katılmamış olan İşçi Mahmut; “TÜMTİS ve Nakliyat-İş’in ayrı ayrı düzenlediği eylemlere katıldık. Kim bizim hakkımızı savunuyorsa orada yer alırız, ama bir yerin üyesi olmayı düşünmüyorum” diyor. Murat ise, Nakliyat-İş’in çağrısıyla eylemlere katılmış ama o da sendikalı değil. Üye olmama nedenini “güvensizlikle” açıklıyor.
3) Gaziantep: Son eylemler sırasında 27 fabrikada 12 binden fazla işçinin eylemlere katıldığı Gaziantep’te ise biraz daha farklı bir deney var.
Eyleme katılan bir Melike Tekstil işçisi; “Antep’te işçiler tarafından kurulan bağımsız sendika BİRTEK-SEN’in önemli bir rol oynadığını, sendikanın fabrikanın farklı bölümlerinde çalışan, farklı işletmelerde çalışan işçilerin bir araya gelmesinin ve kalıcı birlikler oluşturmasının yolunu açtığını” belirtiyor. Eylem sırasında, “Birlik olursa bir şeyler oluyor” fikrinin öne çıktığını ifade eden işçi şunları söylüyor: “Sendika etrafında bir birliğe ihtiyaç var. Ama işte geçmişte sendikacılardan yedikleri kazıklar hâlâ işçilerin aklında. Yani işçilerin hepsinin bir sendika deneyimi yok ama başka bir fabrikada olan sendikacı ihanetleri bile kulaktan kulağa yayılıyor” diyor.
Kısacası son eylemler üstüne yapılan tartışmalarda da görüyoruz ki; talepleri etrafında birleşip patronların sokağa atma tehditleri karşısında bile tereddüt etmeden iş bırakan işçilerin, “Hadi sendikaya üye olalım” dendiğinde “Hele bir bakalım!” çizgisine çekilmesi, sendikal bürokrasinin sendikal mücadelede yol açtığı ağır tahribatın boyutlarını da göstermektedir.
OLUMLU ÖRNEKLERİ ÖNE ÇIKARMAK GEREK
İşçilerin, üstelik de mücadele içinde doğrudan yer alan işçilerin sendikalaşma söz konusu olduğunda böylesi geri bir tutum almaları anlaşılabilirdir ama bu onların haklı oldukları anlamına gelmez. Tersine burada, sendikal bürokrasinin sınıf dışı, sermaye ile iş birliği çizgisini teşhir ederken işçinin kendi sorumluluğunun yanı sıra olumlu örnekleri öne çıkaran bir mücadele anlayışını yaygınlaştırmak önem kazanmaktadır.
Bu konuda yukarıda sözünü ettiğimiz Antepli Melike Tekstil işçisi “BİRTEK-SEN’in Başpınar’daki sendikal anlayışının, sendikalara soğuk durma tutumunu değiştirmek için de önemli” olduğuna dikkat çektikten sonra “Birkaç önemli örnek çıkarabilirsek bu işçilere güven de verir. İşçilerdeki sendika ön yargısını yıkmanın yollarından biri bu. Başpınar’da işçilerin kurduğu BİRTEK-SEN’in önümüzdeki mücadelelerde önemli olacağını ve bu işi kalıcı hale getirmede çok etkili olacağını düşünüyorum” diyerek gerek sınıf partisi gerekse ileri işçiler ve mücadeleci sendikacılarını yapması gerekene dikkat çekiyor.
İŞÇİLERİN SENDİKALARINI MÜCADELECİ BİR ÇİZGİDE İNŞASI ÇOK ÖNEMLİ
Ama ülke çapında baktığımızda Antepli işçinin söylediklerini bir adım daha ilerleterek dönemin ileri işçilere ve mücadeleci sendikacıların önüne önemli görevler koyduğu görülmektedir. Ki bu görev; ileri işçiler ve mücadeleci sendikacıların, etkin oldukları sendikaların, yetkili olup olmadıklarına, hangi iş kolunda olup olmadıklarına bakmadan ellerindeki her imkanla mücadelenin ilerlemesini desteklemeleridir.
Elbette ki bu müdahale aynı zamanda; “Bize nasıl sendikalar lazım?” sorusuna yanıtını veren mücadeleci bir sendikacılık anlayışının yaygınlaştırılmasının yanında;
- Sendikal bürokrasinin şahsında somutlaşan iş birlikçi, uzlaşmacı, geleneksel reformcu sendikacılık,
- İşçi sınıfının niteliğinin değiştiğini de iddia eden anarkosendikalizm kaynaklı toplumsal hareket sendikacılığının çeşitli versiyonlarına karşı mücadeleyle birleşen bir çalışmayı da gündeme almak durumundadır.
Çünkü işçilerin ana kitlesinin sınıfın en kitlesel ve en istikrarlı örgütleri olan sendikalarda örgütlenmesi, sadece işçilerin günlük taleplerinin kazanılması değil aynı zamanda işçi sınıfının burjuvazinin batmaya yazgılı gemisindeki “kürek mahkumluğu”ndan kurtulmak için inşa etmek zorunda olduğu “kendi gemisi”nin inşasında da son derece önemli örgütlerdir. Bu olmadan sınıfın birliğinin az çok istikrar kazanması da olanaklı olmamaktadır.
Tartışmayı 26 Şubat 2022 tarihli köşemizde, “sendika-siyaset” ilişkisi üstünden sürdüreceğiz.
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44
- Ülke ve halkın sorunlarını çözmeyen iktidar yeni suç ve cezalar ihdas ediyor 13 Kasım 2024 04:58