"Lenin'in Ukrayna'sı"
Fotoğraf: Wolfgang Schwan /AA
Bir ulusa yok demekle, onun unsurlarını yok etmek arasında üç günlük bir mesafe varmış. Putin bize bunu öğretti. Gerçi inkarcılık ve kırımcılık arasındaki ilişki kendi geçmişimizden de bildiğimiz bir şey ama, bu haftaki gelişmeler tarihsel revizyonizme yepyeni bir renk katıyor.
Putin, pazartesi günü, Ukrayna’nın Lenin tarafından yaratılmış, uyduruk bir ülke olduğunu iddia etti. Bu yüzden “Lenin’in Ukrayna’sı” demeliymişiz bu devlete. Daha da ileri giden Putin, “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” ilkesini, milliyetçilik “virüs”ünün temelinde yatan hata olarak sundu. Perşembe günü de bütün Ukrayna’yı bombalamaya başladı.
Putin’in kullandığı ifade üzerine şöyle uzunca bir durup düşünelim. Ne demek Lenin’in Ukrayna’sı? “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı”nı (UKKTH) sorunların kaynağı olarak göstermek niye?
Putin’in açıklamasında ciddi iç çelişkiler var. Bir yerinde Bolşeviklerin UKKTH’yı manipülatif bir araç olarak edindiklerini söylüyor. Başka bir yerde, bu tür “ütopyacı fanteziler”in anayasaya dahil edilip ülkeyi yok ettiğini. Oysa UKTTH, sonradan fetişleştirilmiş ve içi boşaltılmış olmasına rağmen, ne bir manipülasyon aracı, ne boş bir fantezi. Kökleri Marx’ın İrlanda ve Polonya sorunlarına yaklaşımında. Bolşeviklerin Marksizmi, 20. yüzyılın değişen mücadeleleri ışığında yeniden kurarken geliştirdikleri bir ilke UKKTH. Sınıfsal kurtuluşun, antiemperyalist mücadeleden asla ayrılamayacağının; ayrılırsa devrimci niteliğini kaybedeceğinin, Lenin tarafından net ve sistematik biçimde ortaya konuluşu.
Ancak Bolşevikler, birçok sebepten dolayı, ilk başta vadettikleri hakkı yavaş yavaş mazlum ulusların elinden aldılar. 1920’lerin sonlarına gelindiğinde, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkının yerinde yeller esiyordu.
Bu dönemeçten sonra da SSCB, ulus kurmaya devam etti. Bir taraftan Rusların mazlum uluslar üzerindeki egemenliğini perçinliyor, ancak diğer taraftan bu ulusların dillerini, kültürlerini geliştirerek, yeni kimlikler oluşturuyordu.
Putin, Ukrayna’yı Lenin ve komünistler kurdu derken, bu süreci (çarpıtarak) anlatıyor. Ama eklemeyi de unutuyor. Kendisinin son yıllardaki saldırganlığı, Ukrayna’daki ulusluk hissini, ve kültür birliği duygusunu, oldukça derinleştirdi. Kendisini bir parça Rus, bir parça Ukraynalı gören, ya da bu kimliklere çok da takılmayan bir sürü insan, Putin korkusundan giderek Ukraynalılaşıyor son zamanlarda. Buradan bakılınca, özellikle radikal sağa kayan haliyle, Ukrayna “Putin’in Ukrayna’sı.”
Aslında Ukrayna dahil, Rus havzasındaki ulusların kuruluşunun genel hatları, dünyanın diğer yerlerindeki ulus inşasına birçok açıdan benziyor. Milliyetçilerin iddialarının aksine, uluslar yüzyıllar öncesinin bize mirası filan değil. Dil, kültür, toprak birliği, neredeyse istisnasız biçimde modern dönemin eseri. Kurucu unsur da (kendi başına olmasa bile) ağırlıklı olarak devlet/ler. Ulusların oluşumunda, dış devletlere duyulan tepkinin de rolü azımsanamaz.
Dolayısıyla, Putin’in Ukrayna’ya özelmiş gibi gösterdiği durum, aslında her ulus için (bir yere kadar) geçerli.
Putin’in sorunu bir Lenin meselesi gibi sunması ise, Bolşevizmin özerklikçi, özgürlükçü damarı üzerinden, sadece Ukraynalıların değil, tüm insanlığın hürriyet özlemine yapılan bir saldırı.
Her toplumsal grup gibi, ulus da süreç içinde oluşur, oluşturulur. Tüm mesele, bu sürecin ve sonrasının, ne kadar mazlumların ve ezilen sınıfların; ne kadar hakim sınıfların ve emperyalistlerin kontrolünde gelişeceği. Gerçek bir Bolşevik, ne ulusu/milleti başka kimliklerin üzerine koyar, ne de insanları ulusal/milli kimliklerinden vazgeçmeye zorlar. Önemli olan, bu kimliklerin insanlığa mı, egemenlere mi hizmet ettiğidir.
Putin’in ve diğer emperyalistlerin asla hazmedemeyeceği şey, Bolşevik devriminin ilk yıllarındaki özgürlük havası. Mazlum milletlerin kendi rotalarını çizmesi. Bu yanıyla Bolşevizm, bugün ve her zaman, diktatörlerin unutamadığı bir korkulu rüya olagelmiştir. Putin’in Lenin hayaletinden bir türlü kurtulamamasının nedeni (Batı basınının sürekli vurguladığı gibi) bir eski KGB ajanı olmasından ve Sovyetler Birliği’ni tekrar kurmak istemesinden değil. Tutarlı bir antiemperyalizmin kendi rejimini de altedeceğini bilmesinden. Bolşeviklerden artakalanların, Rus imparatorluğunu tekrar canlandırdıkları doğru. Bugünün hedefi ise, Lenin’in halklara verdiği sözün tekrar, daha güçlü şekilde tarih sahnesine çıkması olmalı.
Ukrayna işte tam da bu anlamda “Lenin’in Ukrayna’sı.” Somut bir gerçeklik olarak Ukrayna devletinden, ulusundan bahsetmiyorum. Bir potansiyel olarak Ukrayna kastettiğim. Bolşevik Devrimi’nin ilk yıllarında, Ukrayna devrimcilerinin kurduğu özerk şura cumhuriyetinin ruhunun tekrardan canlanma potansiyeli. Ukrayna ve çevresindeki mazlum halkların dayanışma içinde, hem Amerikan hem Rus emperyalizmine dur deme potansiyeli.
Özgürlüğü sevdiğini söyleyen herkesin temel görevi, “Lenin’in Ukraynası”nı emperyalist saldırganlığa karşı savunmaktır.
- Batı solunun açmazı 23 Kasım 2024 04:33
- İşçi sınıfına ihanetin bedeli 09 Kasım 2024 04:16
- Amerikan seçimlerini aşırı sağ kazandı 03 Kasım 2024 04:35
- Filistin, iklim değişikliği ve seçim olmayan seçim 26 Ekim 2024 04:45
- Amerikan aşırı sağı ne kadar örgütlü, ne kadar tehlikeli? 12 Ekim 2024 04:16
- "Kamyoncular", işçi sınıfı ve Amerikan seçimleri 28 Eylül 2024 05:10
- Türk-İslam tahakkümünün ve Netanyahu terörünün ortak kökenleri 14 Eylül 2024 04:51
- Dünyanın sonu mu geliyor? 31 Ağustos 2024 04:10
- Kamala Harris neyi değiştirecek? 17 Ağustos 2024 05:06
- Doğu Avrupa’da aşırı sağın durumu 03 Ağustos 2024 05:34
- Amerika, daha da sağa 20 Temmuz 2024 04:51
- Irkçılık, sembollerin dili ve masumiyet 06 Temmuz 2024 04:34