25 Şubat 2022 23:05

Olmuşlar ve olmamışlar listesi

Beni Sevenler Listesi filminin afişi

Görsel: Beni Sevenler Listesi filminin afişi

Paylaş

Emre Erdoğdu, beş yıl önce çektiği “Kar” filmiyle heyecan yaratmıştı. “Kar”, Türkiye sinemasındaki taşra anlatısını ters yüz eden yapımlar arasında yerini almıştı öncelikle. Taşranın sıkıntılı bir yer olduğunun ancak zamanın ve hayatın yavaş akması, hiçbir şeyin değişmeden aynen kalmasıyla anlatılabileceğine dair ezberi tersine çeviriyordu çünkü. Genel zaman olmasa bile, göreceli zamanın hızlı akabileceğini, küçük bir değişimin büyük sonuçlar da doğurabileceğini göstermekte mahirdi.

İkinci olarak son yıllarda sayıları giderek artan ‘alt kültür’ hikayeleri içinde hakikate en yakın yapımlardan birisi olarak da dikkat çekiyordu film. Klişe tabirle söylersek “sex, drugs and rock’n’roll” etrafında dönen hayatlarını anlatıyordu bir grup gencin. Bu filme dair yazımızda ortaya bir “Trainspotting” (ya da Mezarımı Derin Kaz) çıkmadığını ama filmin taklit olma tuzağına da düşmediğini ifade etmişiz. Erdoğdu’nun geçen yıl İstanbul Film Festivali’nde en iyi film seçilen yeni yapıtı “Beni Sevenler Listesi” de kendince özgünlükler taşıyor aslına bakılırsa. Ama bu yönlerinin yanı sıra son dönem sinemamızın klişelerinden de fazlaca mevcut.

“Kar”ın da yıldızı olan Halil Babür’ün sürüklediği “Beni Sevenler Listesi”, ünlülerin mahallesi Cihangir’in torbacısı Yılmaz’a dair. Bağcılar’dan çıkıp ünlülerle arkadaş olmayı başarmış, onlarla aynı ortamlara girmeyi, ‘yatmayı’ becermiş maharetli bir insan olarak tanıyoruz Yılmaz’ı. Nihayetinde bir grup genç insan var yine hikayenin odağında. Yılmaz oyuncu evlerine, yazar odalarına, özel partilere girip çıktıkça bu dünyaya ve içindekilere dair fikirler ediniyoruz ilk elden. Ancak polis operasyonları sıklaşıp da uyuşturucu bulunamamaya başlayınca Yılmaz’a olan ilgi azalmaya başlıyor Cihangir ahalisinde… Kahramanımız onlar tarafından yeniden arzu edilebilir olmak için riskli yolları tercih edecektir.

Emre Erdoğdu, Yılmaz karakteri üzerinden bir bağımlılık hikayesi anlatmaya soyunuyor. Dizi sektöründen olduğunu anladığımız Cihangir ahalisinin uyuşturucuya, Yılmaz’ın ise şöhretli insanlara (ve tabii Tutku’ya) olan karşılıklı bağımlılığına dair hoş bir buluştan söz edilebilir aslında. Erdoğdu, tıpkı “Kar”da olduğu gibi burada da ritmi yüksek, kameranın çoğunlukla hareketli olduğu, olay örgüsü hızlı gelişen bir anlatı tutturuyor. Filmin neredeyse her sahnesinde yer alan Halil Babür’ün muhteşem oyunculuğu da bu anlatıyı destekliyor.

Ne var ki, Emre Erdoğdu’nun diğer karakterleri fazlasıyla klişe ve sıkıcı. Ve üstelik neden umurumuzda olsun diyeceğimiz türden. Şöhret budalası bir erkek oyuncu, oynadığı diziden sıkılmış bir kadın oyuncu, yüzlerce bölüm dizi yazdıktan sonra sanat filmi yazmaya çalışan senarist hiç de orijinal karakterler değil açıkçası. Daha vahimi bu karakterlerin işlenişinin de benzer klişe özelliklere sahip olması. Yılmaz bile böyle bir karakter için akla gelebilecek ilk semte, Bağcılar’a ait. Erdoğdu’nun yüksek ritmi filmi izlenilir kılsa da bu vasatlığı yukarı taşıyamıyor maalesef.

Bitirirken son dönem sinemamızda çokça görmeye başladığımız bu ‘Kanka yönetmen oynatma’ eğiliminin giderek egosantrik bir hal aldığını ve filmlere zarar vermeye başladığını düşünüyorum açıkçası. Burada da popüler yönetmenlerin tuhaf rollerde seyircinin karşısına çıkması sıkıntı yaratıyor. Çünkü gerçek hayattaki personalarını unutturup roldeki karakterlerini görmek imkansızlaşıyor. Hem oyuncu olmadıkları için bunu beceremiyorlar hem de kötü oynadıkları için… O yüzden yönetmen arkadaşlardan ricamız birbirinize gaz verip altından kalkamayacağınız oyunculuk heveslerine kapılmayın…

Ya da kapılın bize ne film sizin sonuçta…

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa