25 Şubat 2022 23:10

Zor yazı

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Paylaş

Bugünkü yazıyı yazarken çok zorlandım. Bunun sebebi, çok sıcak güncel gelişmelerin benim alanım dışında olması, fakat bir tür insanlık dramı olarak gündeme düşen vahim olayları atlayarak da ikincil konulardan söz etmek hem değerli okuyucuların karşısına çıkarken pek hoş olmayacaktı, hem de böylesi davranış benim tarzıma da pek uymazdı. O nedenle, alanım dışındaki oluşumlara, dinlediğim yorumlardan bir hülasa çıkararak sohbetimi sürdürmek istiyorum.

Birincisi her ulusun kendi kaderini tayin hakkı, özellikle de günümüz koşullarında kesinlikle yabana atılmayacak, her ulusun uyması gereken çok önemli bir uluslararası ilkedir. Ukrayna yüzde 70 dolayında kamu desteği ile kendi yönetim biçimini ve başkanını seçmişse, Rusya’nın yapması gereken bu duruma uyma nezaketi göstermek, kafasındaki politikaları belki müzakereler belki de bazı ekonomik desteklerle Ukrayna’ya yönlendirebilirdi. Hatta böyle yaparak, Ukrayna halkının da gönlünü kazanarak bu ülkeyi Batı ile Rusya arasında tutabilirdi. Rusya bu yolu değil, eskilerde kalmış kaba güç kullanımını tercih ederek Ukrayna halkını Rusya olgusu ve kavramından uzaklaştırmış oldu. Günümüz koşullarında uluslararası kurallara bağlanmış anlaşmalı sınır ihlalleri fevkalade kaba ve açık işgal olarak görülmelidir.

Tarihsel olayların anlık değil, süreç içinde görülmesi gerekir. Görüntüyü böylesi bir geniş alana yaydığımızda başka bir durumla karşı karşıya geliyoruz. Şöyle ki, reel sosyalizmin çözülmesinin ertesinde ortaya çıkan Doğu Avrupa devletleri bu kez de Batı blokunun etkisi, hatta birebir markajına girdi. Avrupa Birliği bir koldan, NATO da ikinci koldan bu ülkeleri etkilemeye ve bünyelerine dahil etmeye yeltendiler. Bu durum Rusya’nın tampon bölgesinin işgali anlamına gelerek Rusya’yı rahatsız etti, etmesi de kaçınılmazdı. Ukrayna, Romanya, Belarus vb. Doğu Avrupa devletlerinin kaderi Rusya ile Avrupa, başka bir bakışla, Varşova Paktı ülkeleri ile NATO ülkeleri arasında, kim ağır basarsa o kazanır gibisinden garip bir kaderle baş başa kaldı. Ne hazindir ki, tarih etik duygular ve adaletle değil, güç ve haklı-haksız zaferlerle yazılmaktadır.

Güç olgusu ve kavramının da zamanla değişmiş olduğunu artık anlamamız gerekmektedir. Bir zamanların Soğuk Savaş döneminde hepimizi heyecanlandıran “yıldız savaşları” efsanesi vardı. Bunun yanında uzay yarışı canhıraş hızıyla sürdürülüyordu. Her nedense, yıldız savaşları gündemden düştü, fakat uzay çalışmaları, halen bir devlet olmakla beraber, içinde siyasi-askeri amaçları da barındırarak bugün daha farklı amaçlarla devam etmektedir. Günümüz savaşlarının ekonomi alanında devam ettiğini hiç unutmamalıyız. Aslında yıldız savaşları da aslında bir tür ekonomi alanında sürdürülen savaş idi ve o savaşı Amerika karşısında Sovyetler maalesef kaybetti. Acaba, NATO’ya meydan okuma ve Ukrayna’yı tampon bölge olarak koruma amacıyla Rusya’nın giriştiği işgal harekatı da böylesi bir ekonomik savaşın bir adımı olabilir mi?

Ukrayna Lideri Wolodimir Zelenski Batılıların kendisini yalnız bırakmış olmasından yakınmaktadır. Filler savaşında maalesef arada kalanlar ezilir. Zira Avrupa ve NATO üyelerinin derdi Ukrayna’dan önce Rusya meselesidir. Cuma günkü NATO zirvesinden çıkan karar ve ilk andan itibaren Batı’nın Rusya’ya karşı uygulamaya koyacağı söylenen ekonomik yaptırımlar Rusya’nın Ukrayna yönetimini düşürmeden dahi zor duruma girme yolunu açabilir. Bundan çıkarılacak harika bir tarih dersi, bir ülkenin savunması doğal olarak önemlidir, hatta bu yolda her şey mübahtır, fakat bundan da önce elzem olan ekonomi olduğudur. Bu konuda Türkiye’nin çıkarması gereken çok önemli bir ders bulunmaktadır, tabii siyasi kafalar bunu algılamaya uygunsa!

NATO’nun Ukrayna ve sair Doğu Avrupa devletleri üzerindeki açık ve örtülü etkisi ve müdahalesi kadar, günümüzün sıcak gelişmesi olan Rusya’nın Ukrayna’yı işgali de aynı derecede kınanacak gelişmelerdir. Bu gelişmeler kınanırken, bir ülkenin dönüp bir de kendisine bakması gerekmiyor mu? Türkiye Kıbrıs Barış Harekatını yaparken, girişimini üçlü anlaşmaya (Türkiye, İngiltere, Yunanistan) dayandırarak hukuken ve siyaseten haklı idi. Fakat sonraki süreçlerde, özellikle de son cumhurbaşkanlığı seçimlerine, ülke siyasetine olmayacak düzeyde müdahaleye ne demeli? Diğer yandan, Türkiye bugün NATO’nun yanında yer alırken, hatta cuma günkü toplantıya üst komuta düzeyinde katılırken, ülkenin parasını, muhtemelen yazılımı NATO savaş uçaklarına karşı oluşturulmuş Rus savunma sistemine yatırmasına ne demeli? Bu politikalar bağlamında, Türkiye’nin uluslararası itibarı sarsılmaz mı?

Halkımızın var olan siyasi kadroya anlam verilemez bağlılığının bir sebebi de, şimdiye dek eziklik yaşamış ülkenin Batı’ya, büyük devletlere kafa tuttuğu şeklinde anlatılmaktadır. Birincisi, siyasilerin iç siyasette Batılı liderlere hakarete varan söylem ve çıkışları hedef alınanı değil, bizzat söyleyeni bağlar. İkincisi, tüm ülkelerin Türkiye’deki elçilikleri her gün ve her an merkezlerine onlarca, hatta yüzlerce mesaj geçerek buradaki manzarayı yansıtır. Bu manzara, yani halkımızın dik duruş olarak yaptığı yanlış algılama hangi tarafı yararlı hangi tarafı zararlı çıkarır? Lisan sorunu olan halkımızın dış dünya hakkında fikir sahibi olmasını engellemesi siyasi erki güçlendirmemekte, tam tersi, zayıflatmaktadır. Siyasi kadronun etrafını saran, dünya hakkında gerçekçi fikir sahibi olmayan gruba karşın, dış dünyayı gerçek bilgi donanımı ile algılayan farklı kesim siyasi kadrodan uzak durmaktadır. Oval Salon’da Başkan Biden ile görüşen Başkan Putin, Biden ayak ayak üstüne atmışken iki bacağını ayırmış, sere serpe oturmaktadır. Bu durum Putin’in göreli gücünü sergiler, aksini yapan yabancı devlet başkanlarının sergiledikleri ise, görüşmenin yapılmış gizli çekiminin yorumunda güç değil, tam tersi, zayıflık olarak yorumlanır ve siyasi danışmanlarca Başkan Biden bu yolda bilgilendirilir. Kısacası, bir futbol takımı dahi olabildiğince deneyimli hoca bulma yoluna giderken, bir ülkenin on yıllarca acı-tatlı uzun deneyimlerle biriktirdiği dış işleri hafızası yabana atılırsa, ülke bu duruma sürüklenir.

Umalım emperyalizmin yerini enternasyonalizmle ikame edebiliriz de, hiç değilse, bizden sonra gelecek nesil bizim çektiğimiz acıları yaşamaz! 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa