25 Şubat 2022 23:44

Enflasyonun evlatlığı Hitler

Görsel: Pixabay

Paylaş

Her ne kadar bilinçli olarak gözden kaçırılmaya çalışılsa da yaklaşık iki aydır ülke gündeminin ilk sırasında yüksek enflasyon yer alıyor. Ekonomi bilimi üzerinden konuyla ilgili söylenebilecek her şey söylendi, yazıldı; tartışılmaya, anlatılmaya devam ediliyor.  Ancak toplumsal yaşamı altüst eden yüksek enflasyonun siyasal alandaki muhtemel yapısal etkisi ve uzun dönemde ortaya çıkabilecek sonuçları üzerinde hemen hiç durulmadı.

* * *

Almanya’da ‘Weimar Cumhuriyeti’ (1918-1929) döneminde ortaya çıkan hiperenflasyonun sonuçları biliniyor: 1930’ların başında dünyayı sarsan büyük ekonomik krizin sonuçları ile birleşen bu hiperenflasyon dönemi, Hitler’i bir çare olarak parlatan ve 1933 yılında iktidara gelmesini sağlayan, umutsuzlukla dolu bir süreç oldu. İşsizlik, yoksulluk, belirsizlik ve derin bir istikrarsızlık ortamında faşizm serpildi ve kitleselleşti.

Savaş sırasında erkek nüfusun fabrikalardan eksilmesine ve savaşa ayrılan kaynaklara rağmen Almanya, dünya ekonomisinin önemli bir güç merkezi olarak kalmayı başarmıştı. Monarşinin ortadan kaldırıldığı savaş sonrası ortamda sosyal demokratların çoğunlukta olduğu hükümet barış, demokrasi ve refah vadetmişti. Bundan da önemlisi savaşın çilesini çeken halka nefes aldırmayı hedeflemekteydi. Ancak Versailles Antlaşması’nın Alman ekonomisinde yıkım etkisi yaratan sonuçları bu planları altüst etti. Zengin maden yatakları ve endüstriyel altyapı içeren bölgeler ve çalışan nüfusun yüzde 10’u savaş tazminatı olarak Almanya’dan alındı; bazı bölgeler aynı gerekçeyle işgal edildi. Almanya ekonomisi, tepeden aşağıya yuvarlanıp çığa dönüşen kartopu benzeri hızla çöküş sürecine girdi.

16 Kasım 1923’te marktan 12 sıfır atılması ve 1924 yılında savaşın galiplerinin Almanya’dan daha gerçekçi bir ödemeyi kabul etmeleri kısa bir bahar havası yaşattıysa da arzu edilen düzeyde bir başarı sağlanamadı. Kurulan göreceli denge ‘Büyük Ekonomik Bunalım’ın gelişi ile son buldu.

İflaslar, kayıplar, hayal kırıklıkları, intiharlar toplumsal düzeni derinden sarstı. Çocukların yaşam standardı ve geleceğe ilişkin beklentileri ebeveynlerinin sahip olduğunun çok gerisine düştü. Aslında en büyük kaybı yaşayanın eğitimli orta sınıf olduğu söylenebilir. Yalnızca ekonomik gücünü değil sosyal ve siyasal etkisini yitiren bu kesim, diğer hoşnutsuz kategorilere de yön verecek siyasal mayalanmalara bağrını açacaktı.

Bu süreçte faşizm ciddi bir ilerleme kaydetti. Sadece yasal alanda değil, yeraltında da tarihsel kökleri bulunan paramiliter yapıların uyandırılmaya başlandığı gözlendi. Konu tabii ki yalnızca işgal ve savaş tazminatının ulusal gurura dokunmasıyla ilgili değildi. Sürecin ekonomik kaynakların dağılımına yönelik boyutu asıl belirleyici faktördü.

Kasım 1923’te diğer küçük gruplarla iş birliği halinde Münih’te giriştiği darbe başarısız olan Nazi Partisi, izleyen seçimlerde parlamentoda 32 sandalye kazandı. Bu ortamda güvence ve istikrar arayan, hem açlık ve hem de düş kırıklığı sarmalında boğulan Alman halkı faşistler tarafından ikna edilebildi. Hitler, ‘Kavgam’ isimli kitabında siyasal gelişimindeki en önemli faktörün Almanya’nın borç yükü olduğunu anlatıyor. Bu dönem aynı zamanda tüm bankacılık sektörüne olan güveni zedelemiş ve Yahudilere yönelik ırkçılığın gelişmesine de yol açmıştı. 1930’da yaşanan koalisyon krizi parlamenter demokrasinin sonunu ilan etti. 1929’da 170 bin olan Nazi Partisi üye sayısı 1932’de 1 milyon 378 bine yükseldi. İngiliz İktisatçı Lionel Robbins’ın sözleriyle; “enflasyonun evlatlığı Hitler” 1933’te iktidara geçti.

* * *

Enflasyon, emek ve sermaye arasındaki çelişkinin en açık dışa vurumlarından biridir. Daha açık bir ifadeyle kapitalist akıl, yüksek enflasyon döneminin karmaşasını, değerin el değiştirmesini ustaca saklamak için kullanır. Bir burjuva iktisatçısı için teknik bir problem olarak algılanabilecek olan enflasyon, bir siyasal analizci için sınıf ve toplumsal gruplar arasında bir iktidarın pekiştirilmesi ve rekabetin kötürümleştirilmesi meselesidir. Çünkü enflasyon gizemli güçlerin neden olduğu bir durum olmayıp, son tahlilde paylaşıma tahakkümün en kontrolsüz biçimidir.

Uzun döneme yayılmış ekonomik kriz, siyasal yapıları aşındırdığı gibi bireyin siyasal psikolojisini de etkiler. Yoğun bir altüst oluş içinde toplumsal dayanışma ağları sarsılır ve siyasal mücadelenin bilindik kanalları işlevsiz kalır.

Enflasyonla mücadelenin akıl almaz bir gevşeklikle kaderine terk edildiği, kerameti kendinden menkul ‘buluş’larla sündürüldüğü bir kesitte, güncel örüntülerin ötesindeki yapısal siyasal dönüşümlere dikkatle bakmak gerekiyor. Süreç yakından takip edilmeli ve mücadele yöntemleri/stratejileri güncellenmeli ki enflasyonun ülkemizde de evlat edinmesinin önüne geçilebilsin.

* Taylor, Frederick (2015). The Downfall of Money: Germany’s Hyperinflation and the Destruction of the Middle Class. London: Bloomsbury Press.

* Ferguson, Niall (2002). Paper and Iron: Hamburg Business and German Politics in the Era of Inflation, 1897-1927. Cambridge: Cambridge University Press.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa