26 Şubat 2022 23:00

Cem Karaca’yı anlamak, anmak ve toplumsal riya (2)

Görseller: Basın küpürü ve Cem Karaca

PAZAR
Paylaş

Cem Karaca “Tamirci Çırağı”nı (1975) yaptıktan sonra, ’70’li yıllar boyunca dozu gittikçe artan, halkın sorunlarını dile getiren, işçi sınıfını öne çıkaran, sınıf eksenli şarkılar yapmayı sürdürür. “Tamirci Çırağı” büyük ilgi görür, gelecek yıllara, bugünlere taşır Cem Karaca’yı. Duruşunda kararlıdır, yapılan saldırılar, baskılar, açılan davalardan yılmaz, geri adım atmaz.

’76’da yine Dervişan’la yıllarca dillerden düşmeyen “Parka”yı yapar. 1977 yılında da Cem “Karaca ve Dervişan olarak “Yoksulluk Kader Olamaz”, albümünü yapar. Can Yücel’in aynı adlı şiirinden Taner Öngür’ün bestelediği “İşçi Marşı” da vardır albümde.

 ’77-78 yıllarında ülkede toplumsal muhalefet de işçi sınıfının, işçi-öğrenci gençliğin de eylemliliği de yükselmiş, fabrikalarda grevler, okullarda boykotlar yaygınlaşmıştır. Bu durumdan ülkeyi perde önünden ve arkasından yönetenler rahatsızdır. 1 Mayıs 1977’de onlarca insanın katledildiği kanlı 1 Mayıs saldırısı yaşanır.

Cem Karaca ve Dervişan, o günlerde sözü, müziği Sarper Özsan’a ait olan “1 Mayıs Marşı”nı söyler. Aynı yıl Sözleri Bertold Brecht’ten uyarlanan ve Sarper Özsan tarafından bestelenen, “Durduramayacaklar Halkın Coşkun Akan Selini” (1978) şarkısı bir başka Cem Karaca-Dervişan şarkısı olarak sloganlaşır. Artık insanlar alanlarda, sokaklarda Cem Karaca şarkılarıyla yürüyordur.

Dervişan’la yollarını ayırdıktan sonra Edirdahan ile birlikte yaptığı, Türkiye’deki son plak çalışması olan “Safinaz” (1978) adlı albümde “Karam” ve “Şeyh Bedrettin Destanı” da yer alır. Cem Karaca’nın verdiği konserler olaylı geçiyor, saldırılara uğruyorlardır. O günlerde Londra’dan aldıkları konser teklifini değerlendirip, yurt dışına turneye çıkarlar. Böylece Cem Karaca’nın uzun soluklu yurt dışı macerası da başlar.

14-17 Haziran 1979 tarihleri arasında Zülfü Livaneli ve Selda Bağcan ile birlikte bir konsere katılan Cem Karaca sonrasında Selda Bağcan ile birlikte 25 şehirde konserler verir. Almanya’da yaşamaya başladığında Türkiye’de de 1 Mayıs isimli plağında “komünizm propagandası” yaptığı iddiasıyla Sarper Özsan ile birlikte yargılanmaya başlar. Tarihler 12 Eylül 1980’i gösterdiğinde Cem Karaca’nın da ülkenin de geleceğini karartan, etkisi bugünlere kadar süren kanlı darbe olur.

Devletler, devlet aparatları, kurumlar ve insanlardan oluşan devletçikler kendilerini “Korumak ve kurtarmak” için iç ve dış düşmanlara ihtiyaç duyarlar, yoksa da yaratırlar. Medya da kimi zaman insanlar oplum üzerinde devlet aparatı olarak kullanılır.

Cem Karaca’nın vatandaşlıktan çıkarılmasını başlatan süreç de 1981’de basına yansıyan bir fotoğrafla ve yalan haberle olur.

Hafta Sonu gazetesinde “Cem Karaca Gizli Hesaplar Peşinde” başlığıyla yayımlanan haberde Cem Karaca’nın Türkiye aleyhine yaptığı propaganda olarak sunulan fotoğrafta Cem Karaca, Münih’te elinde megafonla, bir protesto yürüyüşündedir, yanında Selda Bağcan da vardır. Kullanılan fotoğraf aslında iki yıllıktır, yeni ortaya çıkartılmıştır.

Hemen arkasından darbeciler tarafından bir grup sanatçıyla birlikte Cem Karaca’ya da “Yurda dön” çağrısı yapılır. Çağrıya uymayıp ülkeye dönmeyeceğini açıklayan Karaca, 6 Ocak 1983’te Yılmaz Güney’le aynı gün Türk vatandaşlığından çıkarılır. Başka bir ülke yurttaşlığını da kabul etmeyen Cem Karaca artık vatansızdır.

 “Hayatımdan sekiz yıl çalındı” dediği Almanya günlerinde tıpkı Nâzım Hikmet, Yılmaz Güney, Ahmet Kaya gibi gurbette ülke özlemi yaşıyor, bu özlemi eserlerine yansıtıyor, ülkesine dönüp sanatını ve mücadelesini ülkesinde sürdürmek istiyordu.

“Şu adadan şu Bodrum’a yüzesim gelir

Yüzsem de çıkamam ki of be

Kuş olup da o yakaya uçasım gelir

Uçsam da konamam ki of be

Geceleri ben adada Bodrum’a bakardım

Işıkları ben görürdüm of be

Türküleri ben dinlerdim, gökyüzünü ben koklardım

Ve de nasıl özlerdim of be”

Şarkılarında dile getirdiği böylesine derin bir ülke özlemi yaşayan bir insanın acılı bir sürgünden ülkesine dönmek, oğluna, ailesine kavuşmak istemesinden daha doğal ne olabilirdi? Bu dönüş için kimle görüşecekti, kendisinin söylediği gibi “Bay Bush’la mı ya da İngiltere kraliçesiyle mi? Elbette bu ülkenin yöneticileriyle…

Cem Karaca da1985’te bir arkadaşının aracılığıyla Münih’e giden Başbakan Özal’la görüşüp ülkeye geri dönme isteğini bildirir. Özal “Evladım o zaman gelirsin Türkiye’ye, yargılanırsın. Çıkarsın yargı önüne, aklanırsın ve her şey yoluna girer. Madem ki bir suçun yok… Şarkı söylemek asla bir suç olamaz” der. Karaca, bu görüşmeden 2 yıl sonra 29 Haziran 1987’de Türkiye’ye döner, 1 gün sonra da Fethiye Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanır ve hakkındaki tutuklama kararı kaldırılır. Aynı yıl içinde “Hep Kahır”, “Almancılar”, “Ceviz Ağacı”, “Çok Yorgunum” ve” “Yarım Porsiyon Aydınlık” şarkılarının da olduğu “Merhaba Gençler ve Her Zaman Genç Kalanlar” albümünü çıkarır.

Buraya kadar her şey normaldir, kimse Özal’la görüşüp ülkesine döndüğü için dönek demez. Fakat yine bir medya yalanıyla, yalan haber provokasyonuyla bir yaftalama ve linç kampanyası yaşanır. “Yarım Porsiyon Aydınlık” şarkısında eleştirdiği Oğuz Atay’ın tanımıyla “küçük aydınlar” bu yalana dört elle sarılır.

12 Eylül karanlığının yarattığı korku ikliminde bazı yenilmişlerin, dönenlerin vicdanlarını rahatlatmak için günah keçileri bulmaları gerekiyordur, “Cem Karaca Özal’ın elini öptü” yalanına sarılarak bulurlar da. Bu yalandan, sonra Cem Karaca’yı “dönek” diye yaftalarlar.

“Özal’ın elini öpmedim” dediği duymazdan gelinir. Semra Özal’ın da Cahit Berkay’ın da “Cem Karaca Turgut Bey’in elini öpmedi, ben oradaydım, şahidim” demelerine inanılmaz. Bu iftira ve buna inanılıp dönek denmesi onu derinden yaralar. Oysa Turgut Özal’ın değil, elini uzatan Semra Özal’ın elini değil nezaketen parmaklarını öpmüştür.

Geçmişte yanlarında olduğu, destek verdiği kesimlerin bu yalana sarılıp “dönek” demeleri onu daha da yalnızlaştırır, savrulmasına yol açar.

Devletiyle, ötekine devletleşen insanlarıyla bu ülke sanatçısına düşünmeyi, düşündüğünü söylemeyi, yaşamayı, çok görüyordu.

Haftaya dostlarının, oğlunun Cem Karaca için söyledikleriyle tamamlayacağız yazımızı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa