Medyanın alçaklığın kitabını yazdığı dönem: 28 Şubat
Görseller: Sabah, Hürriyet ve Milliyet'in manşetleri | Kolaj: Evrensel
“Medya olmasaydı 28 Şubat başarılı olamazdı. Medya neredeyse gönüllü olarak psikolojik harekâtın parçası oldu. Hepimiz kullanıldık ve kendimizi kullandırdık.”
28 Şubat döneminde Radikal'in Ankara Temsilcisi olan İsmet Berkan, ‘post modern darbe’ olarak da nitelendirilen 28 Şubat 1997 müdahalesinin üzerinden 15 yıl geçtikten sonra, Yeni Şafak’ta Murat Aksoy’un sorularını yanıtlarken böyle diyordu.
Peki, 16 Nisan 2012’de yayımlanan bu söyleşideki sözleri, Berkan için bir arınmayı ifade etti mi? Hayır. Çok kısa bir süre sonra, Kabataş’ta başörtülü bir kadının, Gezi eylemcilerinin taciz ve saldırısına maruz kaldığı iddiasının gündeme getirildiği günlerde Berkan, “Çok ama çok acı bir öykü. Maalesef gerçek. MOBESE görüntüleri dahil pek çok şey var, savunulur tarafı olmayan bir olay” diye tweet atmış, “Siz izlediniz mi?” diye sorulan tweet’e de “Evet” yanıtını vermişti. (12 Haziran 2013). Ardından, gazetesinin okur temsilcisi Faruk Bildirici tarafından özür dilemeye çağrılması üzerine Hürriyet’teki köşesinde, “Birçok kişinin güvenini sarstığım ve onları hayal kırıklığına uğrattığım için çok üzgünüm ve özür diliyorum” dedi. (24 Mart 2015)
2012 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Darbeleri Araştırma Komisyonu, o dönemin genel yayın yönetmenleri, yazarlarını ve medya patronlarını dinlediğinde, aradan geçen zamanın rahatlığıyla hepsi o dönem yanlış yaptıklarını söylediler.
Örneğin Zafer Mutlu, “28 Şubat sürecinde yanlışlarımız oldu. Kendimizi bir tarafta bulduk. Bugün de var. Basın etiği açısından yanlış yaptık” dedi. Aydın Doğan, “Fadime Şahin olayında Emniyet ve MİT medyayı kullanmış olabilir” derken, Dinç Bilgin, medyanın 28 Şubat’ta iyi bir sınav vermediğini söyledi. Karamehmet, “Basına girmem hataydı” dedi.
Ertuğrul Özkök’ün, Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni olduğu dönemde, 20 Aralık 1996 günü, yani Türkiye 28 Şubat’a doğru giderken, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya’nın, “Bu defa işi silahsız kuvvetler halletmeli... Sivil güçler, milletvekilleri, Meclis.” şeklindeki sözlerini, isim vermeden, ‘Bu Kez Silahsız Kuvvetler Halletsin’ başlığıyla köşesine taşıdı. O sözler, Hürriyet’e manşet oldu.
Bu, 28 Şubat generallerinin, patron örgütleri, sendika konfederasyonları ve rektörlerle birlikte medyaya biçtiği, zor ile desteklenen ve askerin doğrudan yönetime geldiği darbelerden farklı olarak amaçlarını “sivil” araçlarla icra ettiği planın medyaya ilişkin kısmını kristalize eden bir sözdü aynı zamanda. Böyle olunca attığınız manşet de, ‘üniformalı manşet’ oluyor özünde.
25-26 Nisan 1998 tarihinde Hürriyet ve Sabah gazetelerinde iki gün boyunca yayımlanan ‘andıç’ ise, 28 Şubat generallerinin etkisinin sürdüğü günlerde bir psikolojik savaş aygıtı olarak medyanın kullanımına örnekti. 1998’de yakalanan PKK yöneticilerinden Şemdin Sakık’ın soruşturma zabtına, yalan ifadeler eklenerek basına sızdırılmıştı. Dönemin etkili generalleri tarafından Sakık’a ait olmayan, ancak ifadesine eklenen cümlelerle dönemin İHD Genel Başkanı Akın Birdal hedef haline getirildi. Ardından Birdal’a suikast düzenlendi ve ölümden döndü. Aralarında gazetecilerin de olduğu bu andıç listesiyle birçok kişi hedef gösterildi. Yaptıran ve alet olanlar açısından bir alçaklık belgesiydi.
28 Şubat’ta generallerin amaçlarına tercüman olan medya, dönemin Başbakanı Erbakan’ı 28 Şubat MGK bildirisini imzalarken, tomurcuk tomurcuk terlemiş bir fotoğrafıyla birlikte ‘Paşa paşa imzaladı’ başlığıyla manşetine taşıdı. Dönemin düşürülen, Refah-Yol Koalisyon Hükümetini destekleyen siyasal İslamcı gazeteler de, generaller karşısında esas duruşa geçti.
Aradan yıllar geçince, ‘yüzleşme’nin erdem diye sunulduğu iklimde itiraflar yapıldı, pişmanlıklar dile getirildi. Sonra aynı gazeteler, aynı isimler başka günahlara imza attılar. Onlarla yüzleşmenin popüler olduğu zamanlarda da, o konularda itiraflar dinledik. Sonra yine yapıldı ve bu sarmal devam ederek bugüne geldi.
Bu arada, 28 Şubat müdahalesinin açtığı yolda ilerleyen ve o dönemde ‘yenilikçiler’ diye cilalanan Recep Tayyip Erdoğan’ın kurmaylığındaki AKP’li yıllara gelinde. O dönem generallerle iyi geçinerek yol alanlar, elleri güçlendiği bir zamanda 28 Şubat yargılamalarını gündeme getirerek, bu sefer demokrasi mağduru kesimlerin desteğini arkalarına alıp güç toplamaya çalıştı. Yiyen yedi, yemeyen de hem o dönemde hem bu dönemde yargılandı, yargılanıyor.
Örneğin Evrensel’in kapanmasının ardından çıkan Emek Gazetesi’nde, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in ‘demokrasiye balans ayarı’ diye nitelendirdiği, Sincan’daki tank geçidini, ‘Tanklarla gözdağı’ başlığıyla manşet yaptık. O dönemki manşetlerimiz arşivlerde duruyor.
Bir de kişisel anı. 28 Şubat’ın etkileri sürerken, bu köşede 21 Nisan 2000 tarihinde ‘Komuta altındaki demokrasi’ başlığıyla darbeyi eleştiren yazım nedeniyle Genelkurmay hakkımda şikayetçi oldu. Dava açıldı ve Genelkurmay’a hakaretten yargılandım. ‘Darbe ile mücadele’ adı altında darbeyi aratmayan baskı uygulamalarını yaşadığız bu dönemde de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaretten yargılandım.
Yani özetle, gazetecilik yapacağız diye hiçbir dönemde yamulmak şart değil.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00