28 Şubat 2022 23:50

Büyük Rus milliyetçiliği ve Yeni Osmanlıcılık!

Rusya'da protesto için bir araya gelen kitle

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Rusya Lideri Putin, Ukrayna’ya operasyon talimatı öncesinde yaptığı konuşmada sadece “Ukrayna diye bir ülke olmadığı”nı, Ukrayna’nın “Lenin ve arkadaşları tarafından Rusya’dan ayrıldığını” savunmamıştı. Putin bu konuşmasında aynı zamanda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Anayasa’sında bağlı cumhuriyetlere tanınan kendi kaderlerini tayin hakkının da “Devletin temeline konulmuş bir mayın” olduğunu söylemişti. Dolayısıyla Putin’in Lenin ve arkadaşlarına yönelik eleştirisi ve hak iddiası sadece Ukrayna’yla sınırlı değildi.

Putin bu konuşmasında hem Çarlık Rusya’sının egemen olduğu topraklar ve hem de SSCB döneminde kurulan cumhuriyetler üzerinde hak iddia ediyordu.

Putin’in hak iddiası ve ortaya koyduğu görüşler yeni değil. Mesela temmuz 2021’de yazdığı ‘Rusların ve Ukraynalıların Tarihsel Birliği Üzerine’ makalesinde de aynı görüşleri ortaya koyuyordu. Dahası Putin, “Rusya Ruslar içindir” diyenleri “mağara milliyetçisi” olarak eleştiriyor ve etnik ayrışma yerine ‘büyük Rus milliyetçiliği’ni savunuyordu. Putin, Çarlık Rusya ve SSCB döneminde aynı yönetim altında yaşayan bütün hakların, etnik kimlikleri ne olursa olsun ‘Rusya halkı’ olarak birleştirilmesini amaçlıyor.

SSCB’nin yıkılmasından sonra Rusya Federasyonu vatandaşlığı üzerinden büyük Rus milliyetçiliğine dayanan bir ulusal kimliğin oluşturulması politikası, Yeltsin döneminde temeli atılan bir politikaydı. Ancak Yeltsin yönetiminde daha çok bir savunma ve toparlanma dönemini yaşayan bu politikanın Yeltsin’in yerine geçen yardımcısı Putin’le birlikte atağa kalktığı söylenebilir.

Putin döneminde büyük Rus milliyetçiliği, Rus oligarklarının (her biri on milyarlarca dolar servete sahip burjuvazinin en üst tabakasının) Rusya’yı güçlü bir emperyalist ülke haline getirme hedefine bağlı bir politika olarak şekillendi. Bu temelde Putin, NATO ve ABD’nin başını çektiği Batılı emperyalistlerin Rusya’nın eski egemenlik alanlarına doğru yayılmasını kabul etmeyeceklerini ortaya koydu.

Putin, bu politikanın başarısı için yeri geldi SSCB’yi, Lenin ve Stalin’in mirasını sahiplendi. Mesela 2020’de faşizmin yenilgiye uğratılmasının 75. yılı için yazdığı makalede, Sovyet halklarının faşizme karşı ana yurt savunmasını bugün aynı halkları Rusya Federasyonu etrafında birleştirmek için kullanmaya çalışıyordu.

Yeri geldi, Ukrayna meselesinde olduğu gibi Çarlığın mirasçısı olarak SSCB ve liderlerine saldırmaktan geri durmadı.

Putin, 2007’de Münih Güvenlik Konferansında “ABD hegemonyasında tek kutuplu dünyayı kabul etmediklerini” ilan etti.

NATO, Rusya’yı hem Avrupa ve hem Kafkasya üzerinden kuşatmak için 2008 Bükreş zirvesinde Ukrayna ve Gürcistan’ı üye yapma kararı aldı.

ABD ve NATO, Rusya’yı kuşatıp Hazar Havzası’ndaki enerji kaynakları ve geçiş yollarını denetim altına almayı; böylece hem Rusya’nın kendilerine meydan okuyabilecek bir güç olmasının önüne geçmeyi ve hem de giderek daha büyük bir tehdit haline gelen Çin’i durdurmayı amaçlıyorlardı.

Putin; bu kuşatmaya önce Kafkasya cephesinde Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanıyarak, ardından Kırım’ı ilhak ederek ve sonra da Suriye savaşı üzerinden Doğu Akdeniz’de gücünü arttırarak yanıt verdi.

Bugünkü Ukrayna müdahalesi de bu mücadelenin bir devamı olarak gerçekleşti.

Özetle Putin, büyük Rus milliyetçiliğini ABD hegemonyasına meydan okumanın ve dünyanın yeniden paylaşımı mücadelesinde Rus emperyalizmini güçlü hale getirmenin bir dayanağı olarak kullanmaya çalışıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidar sözcüleri, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesini kınayan ve Ukrayna’daki Zelenskiy yönetimini destekleyen açıklamalar yapıyorlar.

Oysa Erdoğan yönetimi Rusya’yı eleştirirken ne söylüyorsa kendisi de fazlasıyla yapıyor. Çünkü uygulamaya çalıştığı yeni Osmanlıcı politikaya bakınca, bu politikanın büyük Rus milliyetçiliğine benzer iddialara dayandığı açıkça görülüyor.

Ancak bir farkla; Erdoğan Türkiye’si ne askeri ve ekonomik olarak ve ne de sahip olduğu kaynaklar bakımından yayılmacı emellerinden emperyalist bir güç çıkarabilme kapasitesine sahip değil. O yüzden bu emellerini bugüne kadar emperyalistler arasındaki çelişkilerden yararlanarak paylaşım mücadelesinden pay kapma politikası olarak uygulamaya çalıştı.

Tıpkı büyük Rus milliyetçiliği gibi yeni Osmanlıcılık da dün Osmanlının hakim olduğu topraklarda tarihsel, kültürel ve dini bağlara dayanarak bugün yeniden egemen olma emellerine dayanıyordu.

Dün Erdoğan’ın “Suriye halkını Esad zulmünden kurtarmak için” Suriye’ye müdahalesini ve cihatçı çeteleri desteklemesini alkışlayanlar bugün ikiyüzlü bir şekilde Rusya’nın Ukrayna müdahalesine karşı çıkıyorlar.

Rusya’nın Ukrayna müdahalesini ‘işgal’ olarak eleştirenler Erdoğan iktidarının Afrin’i işgal etmesini, İdlib’e asker konuşlandırmasını “meşru müdafaa” olarak savunuyorlar.

Üstelik Erdoğan da Necip Fazıl’ın müridi olarak bu yayılmacı emelleri için yeri geldiğinde Türklüğü (kendi iktidarını) İslam’ın kılıcı, kurtarıcısı ilan ediyor ve yeri geldiğinde ise tıpkı Putin’in SSCB’nin mirasını sahiplenmesi gibi M. Kemal ve cumhuriyetin mirasını sahiplenmekten de geri durmuyor.

Mesela Erdoğan, Türkiye’nin Libya savaşına cihatçı militanlar ve SİHA’larla dahil olmasını eleştirenlere tarihi gerçekleri de çarpıtarak “Atatürk’ün Libya’da ne işi vardı?​” diyerek yanıt veriyordu.

Yeri geldiğinde cumhuriyet “reklam arası” ve kurucuları (M. Kemal ve İnönü) “iki ayyaş” oluyor, yeri geldiğinde ise, Erdoğan “Büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası yolunda” kendini Atatürk’ün devamcısı ilan ediyordu.

Bu bakımdan büyük Rus milliyetçiliği ve yeni Osmanlıcılık birbirlerine fazlasıyla benziyor.

Putin’in Lenin’e saldırması ve SSCB döneminde barış içinde yaşayan halkların bugün emperyalistler arası paylaşım mücadelesinin bir sonucu olarak gerici kamplaşma ve çatışmalara sürüklenmiş olması, aslında yaşanan sorunların nedeni ve kurtuluş yolu bakımından da fikir vericidir.

Evet; NATO, ABD’nin başını çektiği Batılı emperyalistlerin yayılmacı politikaları temelinde kullandıkları bir savaş örgütüdür. Ancak dünya ve bölge halklarının ABD emperyalizmi ve savaş aygıtı NATO’dan kurtuluşu bir başka emperyalisti umut olarak görmekten ya da Erdoğan iktidarı gibi gerici yönetimlere yedeklenmekten geçmez. Aksine böylesi bir tutum, halkların emperyalistler ve iş birlikçi gericilikler arasındaki savaşlar tarafından daha fazla mağdur edilmesinden başka bir sonuç doğurmaz.

Bugün tıpkı Ukrayna’da olduğu gibi…

Öyleyse ne büyük Rus milliyetçiliği, ne de yeni Osmanlıcılık…

Halklar, bu emperyalist kuşatmayı Ekim Devrimi’nin de gösterdiği gibi ancak kendi geleceklerini kendilerinin belirleyecekleri bir mücadele hattına girdiklerinde parçalayabilirler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa