01 Mart 2022 23:27

Savaş: Gıda güvencesizliği

Rusya'nın saldırısı sonrası Ukrayna'nın başkenti Kiev'in sokakları

Fotoğraf: Aytaç Ünal/AA

Paylaş

Savaşlar salt öldürerek, sakat bırakarak karartmıyor dünyamızı. Bir yandan yaşam ve tarım alanlarını yok ederken aynı zamanda atmosfere bırakılan azot oksit, nitrat, civa vb. ağır metaller, toksik etkiye sahip kimyasallar, radyoaktif maddeler ve yıkılan şehirlerden ortaya çıkan asbest ile telafisi zor sorunlara yol açıyor. Sanayi tesislerinin ve barajların yıkılması, tarım alanlarının yok edilmesi, kimyasal ve radyoaktif kirliliğe maruz bırakılması, ormanların yakılması ile çevre yıkımının bir silaha evrilmesi doğal olarak gıda güvencesizliğini daha da derinleştiriyor.

Ukrayna’nın işgalinin daha ilk günlerinde nükleer santrallerin el değiştirdiği yansıdı haberlere. Oysa, 1986 Çernobil faciası daha dün gibi. Kazım Koyuncu ve müziğine doyamadan, Ukrayna’nın başkenti Kiev yakınlarındaki Çernobil faciasından bakiyemizi almıştık: Kanser ve ölüm...

Yakın coğrafyamızda savaş, çatışma eksik olmuyor. İşte o yüzden Irak savaşına dair doksanlı yıllarda “Onlara Irak, bizlere yakın: Savaşa hayır” demişti emek ve demokrasi güçleri. Ukrayna da bize çok yakın. Sadece ekonomik olarak değil sağ kalım ve hastalıklar bağlamında da görece daha fazla etkileneceğimiz aşikar.

“Savaş, silahlı çatışma, bir halk sağlığı sorunudur” demişti hekim meslek örgütü TTB birkaç yıl önce ve yöneticileri önce gözaltına alınıp sonra yargılanmıştı… Oysa adil bir ülkede bu kararı verenlerin yargılanması gerekirdi.

Gıda güvencesi, “Bütün insanların her zaman aktif ve sağlıklı yaşamı için gerekli olan besin ihtiyaçlarını ve gıda önceliklerini karşılayabilmek amacıyla yeterli, sağlıklı, güvenilir ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik bakımdan sürekli erişebilmeleri” olarak tanımlanmıştı 1996 Dünya Gıda Zirvesi’nde. Peki savaşların ortasında bu tanımın neresindeyiz?

2017 yılında, henüz pandemi yokken, “Dünyada 815 milyon insanın yani her dokuz kişiden birinin yetersiz beslendiğini, bunların çoğunluğunun (489 milyon kişi) çatışma, şiddet ve kırılganlıkla mücadele eden ülkelerde yaşadığını” gösteriyordu FAO, UNICEF ve Dünya Sağlık Örgütü verileri. Şimdi durum daha da vahim.

Gerek Rusya gerek Ukrayna hem ülkemizin hem de dünyanın tahıl ambarı adeta. Savaş bu boyutu ile de yaşandığı coğrafyayla sınırlı kalmayacak.

Savaşlar, gıda güvencesi kavramının temelini oluşturan asgari beş ilkenin tümünü sekteye uğratır: Gıdanın üretimi, sağlanabilirliği, erişilebilirliği, kabul edilebilirliğinde sorunlar yaşanır. Yakında bitmezse bu savaş, bir kez daha öznesi olacağız bu sorunun.

Gıda güvencesi “Salt herkese yetecek kadar gıdanın temini olmayıp aynı zamanda sağlıklı, temiz, güvenilir olması ve insan onuruna yakışır bir şekilde sağlanması şartını da kapsar”.

Denebilir ki, salt yaşandığı coğrafya, zaman ile sınırlı kalmayan, öncesi ve sonrası ile sınır tanımaz bir halk sağlığı sorunudur savaş eksenli gıda güvencesizliği. Savaş bitse de yol açtığı insani kriz dinmez. Örneğin, Hiroşima ve Körfez Savaşı örneklerinde de izlendiği üzere uzun yıllardır süren radyoaktif kirlenmenin etkilerinin binyıllara yayılacağı öngörülüyor.

Beslenme sorunları açısından savaş iklimindeki herkes risk altında olmakla birlikte, bebekler, çocuklar, yaşlılar, gebeler, kadınlar, kronik hastalığı olanlar, engelliler yani kırılgan gruplar için risk katmerlidir. Bu hem çatışan ülkelerin halkları hem de yakın coğrafya halkları için böyledir.

Sonuç olarak, savaş ve çatışmalar gıda güvencesinde ve güvenliğinde yarattığı tahribat boyutu ile de ‘Sağlığın salt bedensel ve ruhsal değil, aynı zamanda sosyal ve siyasal bir iyilik hali” oluşunu bizlere hatırlatır.

Şimdi dünyanın her yanında ‘Savaşa hayır’ diyor insanlar. Aynen TTB gibi.

26 Nisan’a çok az kaldı. Yani Çernobil faciasının 36. yıl dönümüne. O tarih aynı zamanda nicedir sosyal medyada Kazım Koyuncu’yla anılıyor. Savaş durmazsa eğer, bu kez Çernobil’i de savaşı da konuşuyor olacağız.

Sağlıcakla kalın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa