Devrimci ve halkça uyanıklığı artırma zamanıdır!
Arşiv fotoğraf: David Lienemann/Beyaz Saray
“Kritik durum ve dönemler”in en önemli özelliği, ilk bakışta görünür olanın gerçeklikte ve hemen görünmeyen yönleriyle birlikte ne olup olmadığının daha fazla önem kazanmasıdır. Böylesi durum ve dönemler, amiyane deyişle sap ile samanın karıştırılmamasını gerektirir.
Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı saldırıya dek yaşanan gelişmeler ve saldırının başlamasıyla ortaya çıkan durum bu türdendir. Rusya’nın işgal girişimine gelen sürecin belirli özellikleri Evrensel’de yayımlanan çeşitli makalelerde irdelendi. Şimdiyse gelişmelerin yeni bir safhasıyla karşı karşıyayız: Putin yönetiminin Ukrayna’ya saldırısı, yeni olmayan ve giderek belirginleşen bazı gelişmelere hız kattı. ABD ve İngiliz emperyalistlerinin özel ve öncü bir rol üstlendikleri Rusya’yı kuşatma ve etki alanlarını sınırlayarak güçten düşürme politikası, Rusya’nın işgal girişimiyle daha ileri bir mevziye ulaştı. Emperyalist politikanın Rusçasını uygulamaya koyan Putin yönetimi, kuşatmaya karşı genişleme politikasıyla işgal ve ilhakı sürdürmeye çalışırken, Amerikan emperyalizmi, AB’nin emperyalistleriyle işbirlikçi burjuva yönetimlerini kendi rotasında seferber ederek Rusya karşıtı mali, ekonomik, politik ve askeri bir cephe oluşturmasına da, denebilir ki iradesi dışında ve istemeden de olsa katkıda bulundu. Bu güçler dolaylı-dolaysız araçlarla Rusya-Ukrayna savaşının tarafı durumundadırlar. Uçak ve tank avcısı ağır savaş silahlarını Ukrayna’ya naklederek ve bazıları da “gönüllü savaşçı” maskeli özel birlikleriyle Ukrayna’nın yanında savaş sahasına inmiş durumdadırlar. Bu savaşın ayırt edici özelliği, bir yandan emperyalistler arası güç mücadelesinin ürünü olarak gündeme gelmesi, ama diğer yandan somutta işgal tehdidi altında ve saldırıya uğrayan bir ülkenin işgal karşıtı savaşı olmasıdır.
Bu özgün durum, bu savaşın nedenleri ve etkenleriyle doğru şekilde irdelenmesini; vatan savunusu ile emperyalistlerin oyuncağı olma durumunun birbirinden ayırt edilmesini gerektirir. Batılı emperyalistler ve işbirlikçileri de, Rus işgalciler de halkların kırımı, sosyal-kültürel ve ekonomik yıkım demek olan gelişmelerin suçluları ve sorumlusudurlar. İşçi ve emekçi halk kitleleri hemen tüm ülkelerde burjuva yönetimlerin militarist politikalarıyla daha fazla yüz yüze geldiler. Militarizm dünya ölçekli ve her bir ülkede güç kazanmaya devam ediyor. “Rus tehdidi” gerekçeli Amerikan ve Avrupalı emperyalist savaş makinesinin takviyesi için yüz milyarlarca dolar ek kaynak oluşturuluyor. Alman emperyalizmi, “barışçıl” maskesini sıyırıp attı. Kapitalist emperyalist sömürü, saldırı ve yayılma politikasının sorumlusu burjuva yönetimleriyle onların propaganda müfrezeleri, “saldırganlara karşı mücadele”, “nükleer tehdit”, “yayılmacı politikalara karşı çıkma” söylemiyle halk kitlelerini burjuva çıkarları yönünde yedekleme çabalarını artırdılar. İngiltere, Danimarka, Almanya gibi ülkelerde tekelci sermaye basını ve devlet yönetimleri Rusya karşıtı protestoların güçlü geçmesi için özel politika izlemektedirler. NATO, ABD ve AB’nin Ukrayna’ya silah yığarak savaşma kapasitesini güçlendirmesi, bu ülke halkının bağımsızlığı amacıyla değil savaşın sürmesi ve Rusya’ya güç ve etki kaybı yaşatarak kendi etki alanlarını genişletme hedeflidir.
Burjuvaziye ve emperyalistlere karşı devrimci mücadele tutumu tam da bu nedenlerle emekçilerin en ileri kesimlerinin tutumu olarak büyük bir önem taşıyor. Rusya’nın askeri saldırısına karşı çıkmak şarttır. Ancak bununla sınırlı bir tutumla yetinilemez. Ukrayna gericiliğinin ve onu arkalayarak savaşa süren emperyalist Batılı güçlerin politikalarına güç veren bir tutum, dünya halkları aleyhine gelişmelere hizmet edecektir. Bu ülkelerin her birinde tekelci burjuva yönetimlerine karşı mücadele yükseltilmeli, onların militarist yayılmacı ve savaşçı politikalarına meydan okuyucu bir tutum güç kazanmalıdır. Emekçileri yoksulluk, işsizlik, sosyal güvencesizlikle, konutsuzlukla terbiye etme politikasını sürdüren kapitalist yönetimlerin silah sanayine onlarca-yüzlerce milyar dolar ayırmalarını sorgulamak şarttır. Kapitalist sömürü ürünü politikaları reddetmeliyiz. Emek gücü sömürüsüyle sağlanan kaynaklar emperyalist ve işbirlikçi burjuva hakimiyet için savaşlara değil halkların sosyal-ekonomik gereksinimlerine ayrılmalıdır.
Devrimci marksistlerin politikası ve tutumu açıktır: Rusya, bir an önce Ukrayna’dan güçlerini çekmeli, saldırıyı durdurup savaşa son vermeli, nükleer tehdit şantajından vazgeçmelidir. Donbass bölgesi halkı nasıl yaşayacağına kendi iradesiyle karar vermeli ve bu karara tüm taraflar saygı göstermelidirler. Ukrayna’da Rus “azınlık” nüfusa ve Rusça diline karşı girişilen yasaklamalar son bulmalıdır. ABD, Almanya ve İngiltere’nin başını çektiği ve NATO-AB kartıyla seferber edilen asker ve silah sevkiyatı durdurulmalı, bölgeye yerleştirilmiş olan füze sistemleri, nükleer silahlar sökülüp imha edilmeli, saldırı güçleri geri çekilmelidir. Bütün ülkelerin işçi ve emekçileri, Rusya’yı daha fazla güçsüz duruma düşürmek için savaşın sürdürülmesi politikası izleyen Batılı emperyalistlerle işbirlikçilerinin büyük propaganda gücüyle kararttığı alçakça hedefleri görmeli; Rusya’nın işgaline karşı sürdürdükleri mücadelenin, yağmacı emperyalistler tarafından yedeklenmesine izin vermemelidirler. Emperyalist işgal, ilhak ve yağma örgütü, ve halkların düşmanı savaş örgütü olan NATO’nun dağıtılması, Türkiye’nin NATO’dan çıkması, olası ve gelecek gerici savaşlar yönünden değil sadece, halkların mücadelesinin bu askeri yığınak örgütünün saldırılarından kurtulması açısından da gereklidir. Türkiye, NATO üyesi olma gerekçeli emperyalist yedeklenme politikasından geri durmalı, savaşa taraf olmamalıdır. Ülke emekçilerinin emperyalist politikanın her türüne karşı uyanıklığı ve mücadelesi bunun başlıca etkenlerinden biri ve önemli bir koşuludur. İşçi ve emekçilerin kendi sınıfları için devrimci bir politik güç haline gelmeleri için bu tutumun güç kazanması gerekir.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40