02 Mart 2022 23:30

Borç batağı

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Türkiye’de aileleriyle birlikte milyonlarca emekçinin gelirleri, döviz kurundaki yükselme ve sürekli artan enflasyon karşısında son yılların en yüksek erimesini yaşıyor. Türk lirası, son bir yıl içinde yüzde 50’ye yakın değer kaybetti. Bu süreçte bir taraftan Türk lirası hızla değer kaybederken, emeğin hem değeri, hem de milli gelirden aldığı pay belirgin şekilde azalmaya başladı.

TÜİK’in 2021 son çeyreğine ait büyüme verilerine göre, sadece son bir yıl içinde emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 32’den yüzde 25’e düştü. Buna karşın aynı dönemde sermayenin payı yüzde 51.5’ten yüzde 57.8’e yükseldi. Büyük şirketlerin ve bankaların net kârları son bir yıl içinde en az iki kat arttı. İktidar ve büyük patronlar yüksek büyüme oranları ile övünürken, ekonomisinin büyümesinde rolü olmasına rağmen milli gelirden aldığı pay azalan emekçiler ülkenin dört bir yanında “insanca yaşayacak ücret” taleplerini dile getiriyorlar.

Geçtiğimiz 20 yıl içinde ülke ekonomisinde yaşanan gelişmelerin toplumun hangi kesimlerini nasıl etkilediği biliniyor. Ekonomide uygulanan politikaların bir tarafında emeğin değersizleştirilip, sermayeye daha da bağımlı hale getirilmesi varken, diğer yanında sermayenin önündeki her türlü engelin kaldırılması ve emekçilerin örgütlü mücadelesinin zayıflatılması yer aldı.

20 yılda toplumun çok küçük bir kesimi, TL’de yaşanan aşırı değer kayıplarına rağmen sırtını iktidara yasladığı için zenginleşirken, milyonlarca emekçinin payına yoksulluk ve geçim sıkıntısı düştü. 2002 yılında Türkiye’de sadece 4 dolar milyarderi vardı, bugün döviz kurlarındaki artışa rağmen 27 dolar milyarderi var.

Tek adam rejiminin ekonominin gerçekleriyle uyuşmayan politika ve uygulamaları ile halkın ekonomik sorunları arasındaki uçurum daha önce hiç olmadığı kadar derinleşmiş durumda. Son dönemde döviz kurlarında yaşanan dalgalanma ve resmi enflasyonun yüzde 50 düzeyine demir atması nedeniyle halkın satın alma gücünde yaşanan azalma, nüfusun büyük bölümü tarafından yoğun şekilde hissediliyor.

Hükümetin özellikle elektrik fiyatlarında önce yüksek oranlı zamlar açıklayıp, sonrasında göstermelik indirimler yapması ve bütün bunları müjde olarak sunması, halkın yaşadığı trajedi karşısında tam bir komedi örneği olarak karşımıza çıkıyor.

Erdoğan’ın ve gözleri ışıl ışıl parlayan Hazine ve Maliye Bakanının ekonomide çizmeye çalıştıkları pembe tabloya rağmen, büyük bölümü ücretli emekçiler olmak üzere, halkın boğazına kadar borç batağına saplandığını gösteriyor. Öyle ki 2002 yılı sonunda 6.6 milyar TL olan hane halkı borcu, son 20 yıl içinde tam 154 kat artarak 1 trilyon lirayı aştı. Hane halkı borçlarının 807 milyar lirası bireysel kredilerden, 210 milyar lirası kredi kartlarından oluşuyor. Türkiye Bankalar Birliğinin yayımladığı son verilere göre, bireysel kredi ya da kredi kartından dolayı yasal takibe düşenlerin oranı sadece son bir yıl içinde yaklaşık 2.5 kat artarak 690 bin 335’ten, 1 milyon 704 bin 412’ye yükseldi.

Özellikle son birkaç yıl içinde milyonlarca insanın gelir ya da kazançları giderlerinin çok gerisinde kaldığından, bireysel kredi ve kredi kartı borçlarının ödenmesinde ciddi zorluklar yaşanıyor. Borçlarını vadesinde ödeyemediği için bankalar tarafından yasal takip (icra) başlatılan borç miktarı 25 milyar lirayı aşmış durumda.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile daha da derinleşmesi beklenen ekonomik kriz koşullarında yıllardır ekonominin en ağır yükünü çeken, boğazına kadar borç batağına saplanan milyonlarca emekçinin, emek örgütlerinin öncülüğünde krizin yükünü taşımayı reddedip ülkenin dört bir yanında harekete geçmesi ve tepkisini göstermesi gerekiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa