Saygınlığı olmayan bir tarafsızlık
Recep Tayyip Erdoğan | Fotoğraf: DHA
Olağanüstü dönem ve durumlar, olağan dönemlerde gizli tutulabilen dinamikleri su yüzüne çıkarır. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali Erdoğan rejimi dış politikasındaki birbiriyle çelişkili karar ve pozisyonları görünür kıldı.
Cumhurbaşkanı, saldırının ilk günlerinde Rusya’nın düzenlediği askeri harekatın uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü desteklediğini belirtti. Çözüm yolu olarak ‘Minsk Mutabakatı’nda çizilen çerçeveyi işaret etti. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ‘Montrö Sözleşmesi’nin bütün hükümlerinin şeffaf bir biçimde uygulanacağını ve Boğazlardan geçişin kontrol altında tutulacağını belirterek Batılı güçlerin hoşuna gidecek bir mesaj verdi. Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Sinirlioğlu, işgali sebepsiz ve haksız bir saldırganlık olarak nitelendirdi. Erdoğan, aynı hafta içinde, Kosova Cumhurbaşkanı ile gerçekleştirdiği basın toplantısında NATO’nun genişlemesini hep savunduğunu belirtti.
Öte yandan Rusya’nın Avrupa Konseyi üyeliğinin askıya alınmasına ilişkin oylamada Türkiye çekimser kaldı. BM, AB ve NATO’dan ardı ardına yaptırım açıklamaları gelip, pek çok ülke hava sahasını Rus uçaklarına kapatırken, Türkiye bunu yapmayan tek NATO ülkesi oldu. Çavuşoğlu Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlara katılma eğiliminde olmadıklarını açıkladı.
Erdoğan yönetiminin daha gerginlik sıcak çatışmaya dönüşmeden başlayan ara buluculuk arzusu, bir karşılık bulmadan çatışma günlerinde de devam etti. Her ne kadar bu ısrar iktidar yanlısı medyada bir ‘denge politikası’ ve ‘yapıcı bir tarafsızlık’ olarak nitelendirildiyse de Erdoğan’ın Afrika’dan dönerken uçakta söylediği ve Anadolu Ajansının yayımladığı şu cümleleri, üzerinde daha detaylı bir biçimde düşünülmeyi gerektiriyor:
“Ukrayna ile de aynı şekilde siyasi, askeri, ekonomik ilişkilerimiz var. ‘Ukrayna’dan vazgeç’ deseniz vazgeçemeyiz, çünkü ülkemizin buradaki çıkarları çok ileri derecede. ‘Rusya’dan vazgeç’ deseniz ondan da vazgeçemeyiz, çünkü onunla da şu anda gerçekten ileri derecede birlikteliklerimiz var. Bizim derdimiz öyle bir adım atalım ki hiçbirinden vazgeçmeden bu işi inşallah çözelim.”
* * *
Tarafsız duruşun tarihi, savaş ve çatışmalar tarihi kadar eskiye dayanıyor. Tarafsızlık (neutrality) kavramı 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa’da ortaya çıkmış. Latince kökü neuter; ‘İkisi de değil’ anlamı taşıyor. En yalın haliyle savaşa katılmamak, savaşan taraflardan birini desteklememek demek. Tarafsızlık tercihinin hukuksal boyutunun çerçevesi 1907 Lahey Sözleşmesi’ne dayanıyor. Lahey kuralları, tarafsız devletin tercihine ilişkin hakları yanında, ‘tarafsız’ tanımı için gerekli şartları da içeriyor; ticari sınırlamalar da bu kapsamda yer alıyor.
Uluslararası hukukta tarafsızlığın bir başka önemli ayrımı, süre ve kalıcılığına ilişkin. İsviçre gibi tarafsızlığı daimi olan bir örnek yanında, sürekli olmayan, belli bir savaş için alınan tarafsızlık tutumu da tanımlanmış.
Çoğunlukla iyilik ve ahlaki üstünlük ile ilişkilendirilen tarafsızlığın hukuk ve deneyimden süzülen nesnel ölçütleri mevcut. Tarafsız olmak ve bu konumu hak etmek için, bu tutumun daha önce hayata geçirilmiş bir eylemsellikle desteklenmiş olması gerekiyor. Her ne kadar uluslararası hukukta tarafsız ülkelerin dış ticaretini düzenleyen ortak kurallar mevcut değilse de çatışan ülkelerden birisine SİHA ve benzeri savaş malzemesi satışının söz konusu olduğu bir durumda ara buluculuğa talip olmak ‘tarafsızlık’ kavramıyla uyumlu görünmüyor.
* * *
Bazen yetişilemeyecek bir hızla konum ve tutum değiştiren, söylem ve eylem paralelliğine özen göstermeyen, içeride olduğu gibi uluslararası alanda da hukuk çerçevesine dayanmayan Erdoğan rejimi, ‘tarafsız’ olduğunu iddia ederek ‘ara buluculuğa’ talip olduğunu açıklıyor. Benzerleri yaşanmış bu türden bir ataklığı yalnızca diplomatik hamlık ve liyakat eksikliği ile açıklamak mümkün değil.
Saygınlığı olmayan bu tutumun arkasında uzun döneme yayılmış bir ekonomik yayılmacılık arzusu ve buna bitişik bağımlılık ilişkileri yatıyor. İlkesel duruş ve tutarlı ittifaklar yerine sermayenin dış ticaret ihtiyaçlarına göre belirlenen bu diplomatik çizginin ufuk noktasında ilkesel bir hedef aramak yersiz. Buna ek olarak, özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi döneminde dış siyasete ilişkin kararların uzman ağlarının görüşlerine kapalı bir biçimde alınıyor olması sürecin bir başka özelliği.
‘Torba yasa’cı, ‘Ben yaptım oldu’cu akıl kavrayamamış olsa da saygın ve işlevli bir tarafsızlık konumu kolayca edinilemiyor. Diplomatik alanda olduğu kadar, iç siyasette de adalet ve üretkenlik içeren bir inşa sürecinde şekilleniyor. Tarafsızım demekle tarafsız olunmuyor, bazen gülünç olunuyor.
* “Cumhurbaşkanı Erdoğan: Rusya ve Ukrayna’nın İkisinden de Vazgeçmemiz Mümkün Değil.” Anadolu Ajansı. Esin Işık ve Barış Gündoğan. 23 Şubat 2022.
- Başarısız devletin yıkılışı mı, yeni bir felaketin başlangıcı mı? 15 Aralık 2024 04:03
- Suriye’deki gelişmeler ve çözüm sürecinin akıbeti 08 Aralık 2024 05:14
- Baskıların haritası bize ne söylüyor? 01 Aralık 2024 04:56
- 150. Yazı - Üçüncü Mektup 24 Kasım 2024 03:01
- Biber gazını 40 yaşından sonra tadanların muhalefetini zenginleştirmek 17 Kasım 2024 04:25
- Demokrasi karşıtlığının kitlesel tabanı 10 Kasım 2024 05:26
- Ahmet Özer'in tutuklanması ve Kolombiya barış sürecinden dersler 03 Kasım 2024 04:32
- Fethullah Gülen'den sonra... 27 Ekim 2024 04:02
- ‘Çözüm’ü küçük çıkarlar için heder etmek 20 Ekim 2024 04:47
- ‘İç cephe’ çağrılarını 10 Ekim 2015’te yitirdiklerimizin fotoğraflarına bakarak düşünmek 13 Ekim 2024 04:47
- İsrail devleti terörü neleri örtüyor? 06 Ekim 2024 04:32
- Sağda birlik arayışları ve Kürtler 29 Eylül 2024 04:45