Sakin ol şampiyon!

Fotoğraf: DHA
“Sakin ol şampiyon” cümlesi, biri boyundan büyük işlere kalkıştığında, haddi olmayan bir konuda büyük ahkam kestiğinde, sarkastik bir şaka olarak kullanılıyor.
Çok kullanıyorum bu ara.
Kendime de diyorum sıklıkla.
Her günün planını aklımdan geçirirken söylüyorum en çok. Günler öyle bir geliyor ki planların dışında üç kere telefon çalsa akşama açız, yemek yapmaya kalan süreyi kaybetmiş oluyorum.
Bakıyorum etrafımdaki çalışan kadınlara, geneli böyle. Eve, çocuğa, işe, sosyal yaşama yetişmeye çalışan, azıcık da sosyal sorumlu olayım diyen kadınların bazı ortak özellikleri var. Mesela telefonda çat diye konuya girerler “Merhaba, nasılsın? Ben de iyiyim, uzun zamandır görüşemedik daha daha nasılsın?” yok öyle bir girizgaha vakit.
“Selam, umarım rahatsız etmiyorum, acil bir iş için aramıştım müsaitsen”
Siz bir şey anlatırken konuyu uzatırsanız bakışları gözlerinizden omuzlarınızın üzerinde görünmeyen bir yere kayar. Çünkü konu dağılırsa yapması gerekenler listesini gözden geçirmeye başlar beyinleri çoktan.
Yemek tariflerini videodan izleyerek yapmazlar mesela. Kim izleyecek şimdi 7 dakikalık videoyu, yazılı tarife şöyle bir göz gezdir on saniye, gerisi artık yüreğinin götürdüğü yere. Sunum hazırlayacaklarsa minimum slaytta maksimum bilgi vermeye çalışırlar, emek yoğun işleri azaltmak lazım ki fikirler yetişebilsin zamana.
Kiminin ojeleri fire verir, kimi söküğünü dikmeyi unutup giyinir, kiminin veli toplantısına yetişemedi diye ağlayası gelir, kimi kısa e-postaları ile bilinir, kimi gece yarısı gönderdikleriyle, kimi dalgınlığından yakınır oysa akılda tutulması gerekenlerin istiap haddi aşılmıştır.
Bugün ne yapıyorsun? diye sorduklarında derin bir nefes alıp saymaya başlıyorum o güne sığması gerekenleri. Nefes yetmiyor ve diyorum ki:
“Sakin ol şampiyon, hayatın bizden bu beklentisi gerçekçi değil, sal gitsin”
Fire veriyor günlük yaşam sıklıkla. Koşarak geçerken işlerin arasından sosyal yaşam el sallıyor önünden hızlıca geçtiğimiz bir duraktan. Biz de bilirdik bir kafede kitaba dalmayı, uzun kalabalık masalarda saatin nasıl aktığını unutmayı, biz de isterdik lafın lafı açtığı uzun bir yürüyüşe çıkalım sevdiğimizle. Çekiştirmese hayat paçamızdan.
Biraz tadını çıkaralım desek yaşamanın, hemen birinin aklına acaba kimin parasıyla keyif çattığımız sorusu geliyor. Alnımıza dövme mi yaptıralım “Kendim sağ olayım, baba parası değil emek karşılığı, kendi başımdan eksik olmayayım.”
İki gram keyfe “Yaşıyorsun bu hayatı prenses” diyenler…
-Sakin ol şampiyon, kadınlar yüzlerce yıldır eşit işe eşit ücret kavgası veriyor. Bu hayat bize de hak.-
Diyelim ki başardın, iyi bir kitap yazdın, güzel bir film çektin, sergin çok başarılı, genel müdür sen oldun, kadınsan bir bahanesi bulunur. Ya baban zengindir ya da kocası sayesinde denir, kulp mu yok?
Dünyada ilk kez bir yönetmenin babasının mesleği konuşuldu mesela; Chloe Zhao ilk Asyalı kadın yönetmen olarak Oscar aldığında.
-Sakin ol şampiyon, baba parası değil azmin zaferidir o. Duble emekle alınmıştır, rağmenlerin üzerine basa basa.-
İş yaşamında bir erkeğin bir fikri kabul ettirmesi beş dakika ise bir kadının aynı fikre karşısındaki insanları ikna etmesi beş toplantı sürüyor. Bir söyleşi-seminerse konu, erkek tezini sunup çekiliyor, kadınsa tezinin tutarlılığı için kaynaklarca bilgi eklemek zorunda hissediyor. Masadaki kadının sözü kesiliyor, bağlamından koparılıyor, söz hakkı verilmiyor, süresinden çalınıyor.
-Sakin ol şampiyon, mansplaining illetine tutulmuşsun ama tedavisi var. Erilliğinden kurtul-
Erkek mesaiye kalması gerekirse kalıyor, kadın önce çocuğa bakacak birini ayarlamak zorunda kalıyor. Merak ediyorum gün içinde çocuklu kaç erkeğin aklından “Akşama ne pişirsem?” sorusu geçiyor?
Anneliğin vicdan sınavı KPSS gibi babalarınki dokuz kareli sudoku. Biraz oyna, kafasını okşa, ayda bir de masal okursan kralsın be baba.
Kaç yeni baba bebeğin aşı takvimine hakim? Doktor randevularını kim alıyor? Toplu doğum günlerine katılan baba sayısı kaç? Kaç baba çocuklarının sosyal bilgiler öğretmeninin adını biliyor? Bunu hatırlamayan anneyse, akşamları başını ellerinin arasına alıp kara kara “Ben nerede hata yaptım?” diye düşünüyor.
Bu kıyası anlattığımız bir söyleşiden sonra, bir adam dedi ki:
“Tamam belki çocuğa tam hakim değiliz ama sizler de erkeklere çok yüklendiniz, böyle yaparsanız sevilmezsiniz.”
-Sakin ol şampiyon, sevilmek için ataerkinin suyuna gitmeye değil patriyarkayı yıkmaya geldik. Gerçek ve eşitlikçi bir sevginin ne olduğunu size öğreteceğiz. Ayrıca aşk aşktır, bu da böyle bilinsin.-
Çocuk doğuran kadınların dörtte biri istihdamdan düşüyor. Kreş yok, bakıcıya maaş yetmiyor. Çocuklar anneanne-babaanneye emanet. Hiçbir kadın tam özgürleşemiyor. Biz annelerimize bağımlı yaşıyoruz, onların da torunla birlikte ikinci baharlar iptal. Sonra karşılıklı sitemler, çünkü hayatlar birbirine ipotekli ve netice sonsuza giden bir ergenlik sendromu. Ergenlikte anneyi yıkmak ister kız çocuğu demişti Psikiyatr Arzu Erkan Yüce. Hani Babam ve Oğlum filmindeki meşhur “Açaydım kollarımı” sahnesinde babayı devirmek gibi. Anneyi yıkmak, devirmek ve özgürleşmek gerekiyor. Oysa seneden seneye özgürlüğümüzün kısıtlanması her yeni neslin bir öncekini geçmek şöyle dursun iyice gerisine düşmesi anlamına da geliyor.
Atalarımız da kalkmış diyor: “Anasına bak kızını al”
-Sakin ol şampiyon, analarımızla kızlarımızla hep birlikte özgürleşeceğiz. Okul öncesi eğitim için her köşe başına ücretsiz kreş açacaksınız daha, biz koşacağız istihdama, hele bir bekle de gör”
Şimdilerde nafaka düzenlemesi konuşuyoruz. Kadını bir vesile aile kavramına hapsetmek için buldukları yeni yöntem. Kadın psikolojik, fiziksel, ekonomik şiddet de görse hayatından endişe ettiği için, ekonomik özgürlüğü olmadığından, toplumsal baskı ile, yıldırıcı mahkeme süreçleriyle illa o evde kalsın istiyorlar. Her yolu deniyorlar. Bağırıyorlar dört koldan “Aile, namus, iffet, analık, kutsal, bacılarımız, kutsalımız, kadınlarımızzz... Bizden önce kadının adı yoktu be adı”
-Sakin ol şampiyon, bu ilk kavgamız değil, yüzyılları geride bıraktık, Clara Zetkin, Rosa Luxemburg, Simon de Beauvoir, Emily Davidson, Christabel Pankhurst ve niceleri.
Savaş mavi gözlülerin sarı saçlıların ülkesinde çıkınca mülteci kıymete binmiş, rezil şakalarıyla bazı adamlar sınır yolu gözlemekteymiş. Adı mizahmış, ciddiye alınmasınmış.
Biz karnında bebeğiyle tecavüz edilip öldürülen Emani al Rahmun’u unutmadık, unutturmayacağız.
Sakin ol şampiyon, cürmün espri anlayışın kadar, biz milyonlarız. Hiçbir kadını size yem ettirmeyeceğiz.
Zorla gerçekleşen, görücü usulü kısmet bulunan, aşkla değil de geçinebilmek için iki maaşla anca ev döner diye mantıkla yapılan evliliklerde sevgisiz hanelere çocuklar doğuyor.
Çocuk, gördüğünü devam ettiriyor. Aşksız, tutkusuz, sevgisiz, sası, sinirli bir toplumuz, kimsenin de parası terapiye yetmiyor.
Terapiyi geçtim bu ekonomik krizde regl dönemi her kadının kabusu oldu. Bu, zorunlu bir ihtiyaç. Öyle domatesi iki tane al demekle olmuyor. Pedi sık değiştirmezsen hasta olursun, tamponu değiştirmezsen toksik zehirlenme.
Bez mi bağlayalım yıl olmuş 2022? Su çok para, elektrik çok para, deterjan çok para, bez yıkamak hem çağ dışı hem ucuz da değil.
Efendim hijyen malzemesi neden hayati sayılıyormuş, o zaman tıraş köpüğünden de vergi alınmasınmış.
Sakin ol şampiyon, regl ağrısı kalp spazmına eşit bir acı, bir yandan çekiyor bir yandan işbaşı yapıyoruz her ay artı yeterince kan gördük ömrümüzde, abes yorumlarınızdan başımız dönecek değil. Yıldıramayacaksınız.
Pandemi oluyor, emeğin sömürüsü önce kadını vuruyor. Bizim mahallede işsiz de çok ya, “Beğenmezsen koşulları, yerine başkası bulunur” diyorlar.
Kadın zaten bir işte tutunabilmek için kendini ispatlamak adına iki katı çalışmak zorunda kalıyor. Mesela bir araştırma sonucu; bir iş ilanında talep edilen 10 vasıftan onunu da tam karşılamayan kadın, başvurmaya cesaret edemiyor. Oysa erkekler, on özelliğin üçünü yaklaşık karşıladığında işe baş vuruyor. O pozisyonları hak eden milyonlarca kadın işsiz bekliyor. Geniş tanımlı genç kadın işsizliği yüzde 52.4 Disk-Ar’a göre. İki kadından biri demek bu.
Erkeklerin hoyrat bir şaka deyip geçtiği cümleler işyerinde tacizin kitabını yazıyor. İşini kaybetmek istemiyorsan bu yakası açılmadık manidar esprilere gülüp geçmek gerek diyorlar, dayatıyorlar.
Gülüp geçersen sözlü taciz fiziksele dönüyor, sonra adam çıkıp hakimin karşısına “O da yüz vermeseydi baştan” diyor.
Sakin ol şampiyon, ödeyeceksin tahakkümün, mobbingin, tacizin bedelini çatır çatır.
Kadınlara hayat hiç kolay değil ama sıra gelmedi henüz kentli-eğitimli kadının yorucu yaşamını rahatlatma çabasına.
’68’liler kadının cinsel devrimini konuşuyordu, biz “Kadın cinayetlerinde iyi hal indirimi olmasın”ı tartışıyoruz. Tartışıyoruz fiili bile utanç verici. Neyini tartışacaksın oysa? Toplumsal cinsiyet rolleri hiçbir suçun iyi haline kılıf olamaz, bitti gitti.
Şüpheli ölümler aydınlatılsın diyoruz, talep etmeye gerek mi olmalı? Şüpheli ölümü aydınlatmayı da biz bastırmadan yapmıyorsa emniyet neden var, savcı ne iş yapıyor, iç işlerinin işi ne?
Mücadelenin ivmesi yükselirken özgürlüğün çıtasını da yukarı taşıyacağız. Tek derdimiz öldürülmemek değil, yaşamak ama adıyla sanıyla yaşamak hakkımız.
Buyursunlar İstanbul Sözleşmesi’nden çıkacaklarmış, ilk önce kadını değil aileyi koruyacaklarmış, bir erkeğin kaburgasından yaratılmışız, güdülmek fıtratımızda varmış…
Sakin ol şampiyon, bu sene de 6 Mart’ta Kadıköy’de 8 Mart’ta Taksim’deyiz.
Nesilden nesile, kozlar eşitlenene kadar Demokles’in Kılıcı gibi tepenizdeyiz.
Emeğin hakkını alacak, yaşamın hakkını vereceğiz.
Biz bu ülkedeki tüm ezilenlerin en az yarısıyız. Vardık, varız, var olacağız.
Yaşasın 8 Mart!
Değiştirecek gücümüz var!
Mor bayrağı yükselt!
Evrensel'i Takip Et