Erdoğan’ın, ‘ikisinden de vazgeçememesi’nin dayanılmaz mümkünsüzlüğü!
Fotoğraf: Aytaç Ünal/AA
Tek adam yönetiminin dış politikası, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali girişiminden önce de çelişkiler yumağıydı.
Ama tek adam yönetimi, Ukrayna’ya İHA’lar, SİHA’lar satıp, güvenlik anlaşmaları yapıp, Rusya’nın sinir uçlarıyla oynamak olan “Kırım’ın ilhakını reddetmeye”, “Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunmaya”vurgu yapan açıklamalar yapmayı ihmal etmezken aynı zamanda Rusya ile yeni boru hattı anlaşmaları, nükleer santral inşaatı, S-400 alma… ekonomik, askeri ve siyasi pek çok alanda yeni anlaşmalar için çok hevesli görünmekten imtina etmiyordu.
Sorunların diplomasiyle, kişisel dostluklarla sürdürüldüğü, diplomatik manevraların oyunun kurallarından sayıldığı dönemlerde belki bu çelişkilere karşın işler yürütülebilirdi; yürütülüyordu da!
Ama Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlamasından sonra da bu çelişkili tutumun sürdürüldüğüne tanık olmaya devam ediyoruz.
TÜRKİYE NE RUSYA’DAN NE DE BATI EMPERYALİZMİNDEN VAZGEÇİYOR
Nitekim Rusya’nın işgali başladığında Erdoğan’ın ilk tepkisi, Rusya ve Ukrayna’yı kast ederek, “İkisinden de vazgeçmeyiz” biçiminde oldu.
Sorunun Ukrayna ve Rusya arasında değil, Batı emperyalizmi ile Rusya emperyalizmi arasında olduğunun öne çıkmasıyla birlikte, “İkisinden de vazgeçmeyiz” tutumu, “Ne Rusya’dan ne de Batı emperyalizmi ve onun savaş örgütü NATO’dan vazgeçeriz”e dönüştü! Tabi bu tutuma tek adam yönetiminin son aylarda pek hevesli olduğunu gördüğümüz, “Rusya ile Ukrayna arasında arabulucu olma” isteği de eklenerek, “çelişkili tutuma” mum dikildi!
Tek adam yönetiminin bu tutumu, ilk bakışta savaşan taraflar karşısında yan tutmamak, hatta savaşa karşı çıkan, bölgede barışı savunan bir tutum olarak propaganda edilse de gerçek böyle değil.
Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İkisinden de vazgeçmeyiz” açıklamasından iki gün sonra, ABD’yi ve AB’yi sadece laf üretmekle, Ukrayna’ya gerekeli askeri desteği sağlamamakla, Rusya’ya daha sert yanıt vermemekle suçladı. Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Feridun Sinirlioğlu Rusya’nın saldırısını; "Sebepsiz, haksız ve yakın tarihte eşi görülmemiş bir saldırganlık eylemi. Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırısı, uluslararası hukukun açık ve ciddi bir ihlalidir. Kurallara dayalı uluslararası sisteme karşı bir meydan okuma eylemidir. BM Sözleşmesine hakarettir" diyerek çok ağır ifadelerle suçlarken, Erdoğan Putin’le, Çavuşoğlu Lavrov’la ilişkilerini telefon görüşmeleriyle sürdürdüler. Rusya’nın işgalciliğini görmezden gelerek, “arabulucu olma” isteğini yinelediler; hâlâ da sürdürüyorlar.
NATO’nun Rusya’ya karşı tutumu ve bu tutumun gereği olarak Rusya’yı kuşatmak üzere giriştiği askeri hareketliliğe tam destek verilirken, Batılı emperyalistler tarafından Rusya’ya karşı alınan yaptırımlar için Çavuşoğlu, "Bu yaptırımlara da katılma eğilimimiz yok" diyerek Rusya’dan “vazgeçmeme” niyetlerinde ısrarlı olduklarını gösterdi.
ÇATIŞMADAN ‘PAY KAPMA’ TUTUMU, SAVAŞA KARŞI ÇIKMAK DEĞİLDİR!
İlk bakışta bu “İki taraftan da vazgeçmeme” tutumu, savaşa karşı bir tutummuş gibi görünmektedir. Nitekim sermaye muhalefeti ve liberal çevreler tek adam iktidarının bu tutumunu olumlayarak, kendilerine göre savaşa karşı çıkma tutumu olarak görmektedirler.
Oysa tek adam yönetimi ne savaşa karşı çıkmakta ne savaşın mağduru Ukrayna halkı ne de Rusya ve Batılı ülkelerin “Savaşa ve işgale hayır” diyerek meydanlara dökülen halklarının tarafında yer alan bir tutumu benimsemektedir. Tersine, savaşan tarafların her biriyle ilişkilerini sürdürmek adına Erdoğan yönetimi, savaşın taraflarının girişimlerine meşruiyet oluşturmayı, bu arada da çatışmadan “pay kapmayı” amaçlayan bir tutum almaktadır. Ki bu Abdülhamitçi tutuma, daha önce Suriye iç savaşında, yerine göre ABD ile Rusya arasında salınma tutumunda tanık olmuştuk. Erdoğan’ın “oyun kuruculuk” dediği bu tutum; bölge barışına, Suriye’nin iç barışına değil bölgeye emperyalist güçlerin yerleşmesine meşruiyet sağlamanın ötesinde bir şeye yaramamıştı. Tabii, Libya’da ve Doğu Akdeniz’de de!
Şimdi aynı tutumu Ukrayna üstünden, Batı emperyalizmi ile Rusya emperyalizmi arasındaki çatışmada da görüyoruz.
TÜRKİYE, YAPTIRIMLARA UYMAMA TUTUMUNU SÜRDÜREBİLİR Mİ?
Sonuçta “vekiller” arasında bir savaş olan Suriye’deki savaşta bile başarısızlıkla sonuçlanan “İkisinden de vazgeçmeyiz” politikasının, Ukrayna’nın işgali girişimiyle Batı emperyalizmi ile Rusya emperyalizminin, doğrudan karşı karşıya geldiği bir çatışmada, Suriye’deki kadar bile ömrünün olması beklenir değildir.
Burada sürecin kedine has özelliği, Batılı emperyalistlerin Rusya işgaline karşı tanklarıyla, savaş uçaklarıyla sahnede olmaması, ama “yaptırımlarla” silahlarla almak istediği sonucu almak üzere, bugüne kadar görülmemiş bir kararlılıkta birleşmiş olmalarıdır.
Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini eskiden olduğu gibi sürdürmekten “vazgeçememe” tutumu ise tam da “yaptırımlara uymama” üstünden hayata geçirilmek istenmektedir.
Bunun pratikteki karşılığı olarak, NATO’da Rusya’ya karşı alınan tüm askeri girişimlerde yer alınsa da süreçte askeri önlemlerden daha fazla role sahip olarak görülen “yaptırımlara” uyulmaması, hatta ayak sürünmesinin bile kabul edilmez görüleceğini söylemek yanlış olmaz.
Bu yüzden de “İkisinden de vazgeçemeyiz” tutumunun, Rusya ve Batı emperyalizmi arasındaki çatışmada sürdürülebilir olmasını “mümkünsüz” kılmaktadır.
İKİ TARAFA KARŞI MÜCADELE ETMEDEN SAVAŞA KARŞI MÜCADELE EDİLEBİLİR Mİ?
Burada bir soru da Türkiye’nin iki emperyalist odağın çatışmasından “pay kapma” amacı güden tutumunun “Savaşa hayır” demek olup olmayacağıdır.
İçinden geçilen sürecin özellikleri dikkate alındığında, Türkiye’de “savaşa hayır”, ya da “savaşa ve işgale hayır” demek;
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalden vazgeçmesini isterken aynı zamanda Donetsk ve Lugansk bölgelerindeki halkın kendi kaderini tayin etme hakkının tanınması, Türkiye’nin NATO’dan çıkması için; Batı emperyalizminin Doğu Avrupa’ya üsler kurup askeri yığınak yapmasına, silahlanmayı teşvik eden girişimlerine karşı, Rusya halkı başta olmak üzere dünya halklarının emperyalizme ve savaşa karşı mücadelesiyle dayanışma, barış içinde bir dünya talebi etrafında bütün emperyalist odaklarla işbirliği ya da “tarafsızlık” değil, bütün emperyalist odaklara karşı bir mücadele demektir.
Aksi halde, emperyalist ülkelerle sürdürdükleri savaşı görmezden gelerek ilişkileri sürdürmek, “iki taraftan da vazgeçmemek” ya da “tarafsızlık”; yolu kesen ve yoldan geçen yolcuları soyan haydutların soygunundan kırıntılar alarak soygunculara sesiz kalarak haydutlarla işbirliği yapılması gibi bir tarafsızlıktır; savaşa ve emperyalist yayılmacılık girişimlerine çanak tutmaktır!
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44
- Ülke ve halkın sorunlarını çözmeyen iktidar yeni suç ve cezalar ihdas ediyor 13 Kasım 2024 04:58