‘Yamuk beyinler’ meselesi
![](https://www.evrensel.net/images/840/upload/dosya/205667.jpg)
Fotoğraf: Ukrayna Acil Durumlar Servisi/AA
Kirvem,
Yaklaşık üç yıldan beri dünyanın başına kene misali musallat olan sabıkalı bir virüs nedeniyle bu alemin zaten yampiri, yandan çarklı bozuk düzeni, bu felaketle birlikte neredeyse hepten rayından çıkmak üzereyken, bundan, bu baş belasından bir an önce kurtulmak için tüm insanlar karınca kararınca da olsa kollarını sıvadılar…
Öncelikle maske, mesafe, aşı falan feşmekan babındaki tedbirlerle işe başlayıp, ardından da laboratuvarlarda sarf edilen geceli gündüzlü bilumum çalışmalara, bilim insanlarının birbirinin peşi sıra devreye soktukları aşılara rağmen, bu mendebur virüsün kökü henüz doğru dürüst kurutulmadığı gibi, tam aksine her geçen günün akabinde ortaya çıkan, aynı soyun sopu akrabalarının da; alfa, beta, delta, derken, nihayetinde de şimdilik gele gele omikron namıyla ünlü yeni bir “derebeyi” ile cebelleşip duruyoruz…
Aslında hayli zamandan beri artık siga siga da olsa giderek gündemden düşmesini beklerken, tam da şu günlerde şu kör şeytanın bulup buluşturup, dünyanın başına bela ettiği başka bir savaşın eşiğine dayandık…
Daha düne kadar birbirlerine özel ulaklarla veya tırlarla maske ya da gerekli tıbbi malzemeleri gönderip, böylece ihtiyacı olan “gariban” ülkelere sözde insanlık adına yardım elini uzatırken, diğer taraftan da üç adımlık toprak, iki maşrapa su için, birbirlerini uyduruk bahanelerle boğazlamaya kalkışan insanların bu halini, içine düştükleri bu çelişkiler yumağını görebilmeleri için illa da şişe altlarını çağrıştıran bilmem kaç numaralı gözlüklere gerçekten de ihtiyaçları mı var acaba?
Öyle ya da böyle… Nereden peydahlandığını henüz doğru dürüst çözemediğimiz gibi, keza bundan kellim başımıza nasıl bir çorap öreceğini de şimdilik bilemediğimiz bu virüsün şerrinden, milyonlarca insanın ölümüne neden olan zulmünden kurtulmak için sığınacak bir ağaç kovuğu ya da atalarımızdan miras kalan noter tasdikli “salon salamanje” bir mağara, o da olmazsa, en azından, kafamızı sokacak “Nohut oda bakla sofa” çapında bir yer ararken, öte yandan tam da şu sıralar, şu günlerde üç karışlık killi toprak, beş çakıl taşı uğruna nükleer savaş naralarıyla yeri göğü inlettiğimize bakılırsa; anlaşılan o ki, birer “beni Adem” olarak gözlük camlarının çok daha ötesinde, öncelikle üzerine bolca limon sıkılacak “yamuk” beyinlerimizi zapturapt altına almamız mı gerekir, bilemiyorum Kirvem!..
Evrensel'i Takip Et