05 Mart 2022 22:30

Bir nefes temiz hava, bir lokma zeytin

Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel

Paylaş

Samos’ta, çocukluğu adada geçmiş bir profesör anlatmıştı. “İtalyan işgali sırasında görece rahattık, hayat normal akışında gidiyordu ama sonra onlar gitti, Almanlar geldi. Her şeyi elimizden aldılar. Gece sabaha karşı bahçemize gömdüğümüz küpten bir kepçe zeytinyağı alır, bayat ekmekle hayatta kalmaya çalışırdık. Komşumuzun çocukları açlıktan ağlardı.”

Bugün restoranlarda bayılarak yediğimiz Ege mezeleri, içkiye eşlik etmeden önce kıtlıkta, savaşta aç kalmış halkın tek gıdasıydılar, özellikle Girit’te, çünkü çevrede zeytin ve yabani otlardan başka yiyecek hiçbir şey yoktu. 1941’de Müttefikler adayı terk ettiğinde esir alınan askerlerden biri olan yeni Zelandalı Jim Quinn, esir kampından kaçarak 18 ay boyunca Girit dağlarında yaşamıştı. Yıllar sonra bulunan günlüğünde mağaralarda uyuduğunu, salyangoz yediğini, Giritli köylülerin Müttefik askerlerine hangi otları yiyebileceklerini öğrettiğini yazdı.

Bugün itibariyle Rusya’nın Ukrayna işgal operasyonu 10. gününü geride bıraktı. Ölen siviller, ülkeyi terk etmek zorunda kalanlar, işgalin önemli hedefleri ama aynı zamanda her an bir çevre felaketine dönüşebilecek santrallerin ele geçirilmesi… Savaş bunlardan ibaret değil, etkisi de o coğrafyayla sınırlı kalmayacak. Gündemi sıcak işgal görüntüleri, bunların büyük bir kısmının dezenformasyon olması, diplomatik tehditler, Avrupa ve Rusya’nın karşılıklı oynadıkları sansür kartları kadar, savaşla birlikte artan enerji fiyatları ve sonrasında gelebilecek kıtlık meşgul ediyor. Hemen her gün artan benzin fiyatları yalnızca arabası olanların sorunu değil, iğneden ipliğe her şeye zam demek. Aç kalmamız demek. Savaşta kimin kimi tuttuğundan öte yaklaşan çok ciddi bir gıda krizi var.

İşte tam bugünlerde 1 Mart’ta gece yarısı Resmi Gazetede yayınlanan, “ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda” diye başlayan, zeytin ağaçlarının kesilmesine ya da taşınmasına izin veren yönetmelik endişelerimize adeta benzin döktü. Tam da o gün İkizköy Akbelen ormanını savunan köylüler, bir kez daha bilirkişi heyetini bekliyorlardı. Süreci kısaca hatırlayalım: Geçen Nisan ayında ÇED raporu olmaksızın Yeniköy Kemerköy Termik Santralleri maden sahasına dahil edilmek üzere ağaçların kesim kararının iptali için dava açıldı, ayrıca Orman Genel Müdürlüğü’ndeki sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Muğla 1. İdare Mahkemesi, Akbelen Ormanları’nda keşif yapılmasına ve bilirkişi belirlenmesine karar verdi. Buna rağmen 17 Temmuz’da sabahın körü ormana girdiler, başta Necla Işık olmak üzere köylüler direndiler, en azından ormanın tamamının yok olmasına engel oldular. O günden beri tam 231 gündür nöbet tutuyorlar. Mücadelelerini tüm ülkeye hatta sınırların ötesine duyurdular. 7 Eylül’de bilirkişi heyeti geldi. Heyetin yazdığı rapora itiraz edildi, mahkemede avukatlara hakaret edildi. Sonuçta keşfin yenilenmesine karar verildi. 1 Mart’ta daha gün doğmadan, bilirkişi heyeti yola çıkmadan, yönetmelik hepsinden önce geldi.

7 Eylül’de ilk bilirkişi heyetinin geldiği gün çevre örgütleri ile birlikte oradaydık. O haftaki yazıda Yeniköy Kemerköy Termik Santrallerinin sahipleri olan IC Içtaş’a bağlı IC Enerji ve Limak’a bağlı Limak Enerji şirketlerini, medyayla ilişkilerini yazmıştım. Şimdi bu yönetmeliğin İçtaş gibi, Limak gibi devletten her türlü ihaleyi alan, her daim kollanan, vergi indirimlerinden en cömert şekilde yararlanan şirketleri kollamak için çıkarıldığına dair bir kuşkumuz var mı?

İklim Adaleti’nin Termik Santraller Ağı’na girdiğinizde ülkedeki medya patronları ya da Yeniköy Kemerköy’de olduğu gibi dolaylı medya patronu olan tüm sermayenin termik santral yatırımlarına, hatta bu santrallere kimlerin finansman sağladığına dair bilgilere ulaşabiliyorsunuz. Çoğunluğu  “Avrupa Yeşil Mutabakatı” kapsamında “Yeşil Dönüşüm” talep eden TÜSİAD üyeleri. İstedikleri, hem makyajları yeşil olsun, hem de doğayı talan edebilsinler. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 3 Mart’ta bir açıklamayla ‘zeytinler kesilmeyecek taşınacak’ dedi. Yıllar önce bir başka yönetimde, bir başka tarım bakanı zeytinin bir sene ürün verip, yanlış toplama neticesi, bir sene ürün vermemesinden kaynaklı, o senenin yok yılı olduğunu öğrendiğinde “e bu sene zeytin ekilmesin o zaman” demiş. Dinlediğim köylüler “kimlere kaldık” diyerek gülmüştü. Öyle bir konumda cahillik affedilmez de, hem cahillik hem kötülük en çok zarar vereni.

Zeytin, mitolojinin ve edebiyatın da en sevdiği konulardan ve üzerinde en çok metafor üretilenlerden… Adı en çok üzüm ve dolayısıyla şarapla birlikte anılıyor. ABD’li gazeteci ve yazar Mort Rosenblum, “Olives: The Life and Lore of a Noble Fruit” [Zeytin: Soylu Bir Meyvenin Hayatı ve İlmi] adlı kitabında şöyle bir karşılaştırma yapıyor: “Zeytinler, üzümler gibi, yaşamaya değer bir hayat için vazgeçilmezdir. Onu bir şarabın yanan ışığında göremezsiniz, lakin bir arkadaşınızın şakaklarına üzüm suyuyla masaj yapamazsınız ya da asmalarla bir evi ısıtamazsınız.”

1939 yılında yürürlüğe giren “Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanun”un 20. Maddesi “zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az üç kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez” diyor. Bir zeytinin olgunlaşması 20-25 yılı alıyor. Neyi nereye taşıyorsunuz, yenisini kime yetiştiriyorsunuz?

Habertürk’te bir köşe yazısı ve Aydınlık’ta bir haber dışında iktidarın kontrol edebildiği medyada tek bir haber / köşe yazısı yok. Nasıl olsun? Patronlar madene göbeklerinden bağlı.  “Ölmez ağacı”na ölüm fermanını bir yönetmelikle ilan etmek bu iktidara nasıl döner bilinmez, ama yarın bir kepçe zeytinyağı, bir lokma zeytin, dahası bir nefes temiz havaya muhtaç kalacağız.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa