Neden yaşam hakkı ihlali, nasıl?
Fotoğraf: DHA
Türkiye’de resmi bildirimlere göre pandeminin ikinci yılını tamamlamamıza birkaç gün kaldı. Müzik yasağı dışındaki neredeyse tüm önlemlerin kaldırıldığı, gerekçe olarak da toplumun bu önlemlerden sıkılmış olmasının satır aralarına sıkıştırıldığı koşullarda aslında bu iki yıl boyunca gerçek bir pandemi yönetiminin hiç söz konusu olmadığını biliyoruz. Pandeminin birinci yılını tamamlamaya doğru Sağlık Bakanının çıkıp şeffaflığın tercih edilmemesinde ulusal çıkarlarımızın olduğunu ve bu çıkarın temelinde ekonomiyle bağını itiraf ettiği gün hepimizin hafızalarındadır.
Türk Tabipleri Birliği olarak iki yıl boyunca topluma karşı sorumluluğumuzu yerine getirmek için bir yandan alınması gereken önlemlere dair bilgilendirmeleri bir yandan da paylaşılmayan verilerin ardındaki tabloyu aktarmaya çalıştık. Yalnız bu hastalıktan değil bu hastalığı önlemek yerine hastanelerde karşılayan sağlık politikaları nedeniyle sağlığa erişemeyenlerin de eklenerek ortaya çıkardığı fazladan ölümlerden sık sık söz ettik. Sorumlular hakkında yaşam hakkı ihlalinden suç duyurusunda bulunduk. Bu konuda ısrarcıyız. Bu ölümlerin önlenebilir olduğunu biliyoruz.
Pandemi Çalışma Grubumuzdan sevgili Güçlü Yaman’ın bu iki yılda (4 Mart tarihi itibariyle) bildirilen COVID-19 nedenli resmi ölümler 95.205 kişi iken salgın öncesi üç yıl ortalaması ile karşılaştırarak hesaplanan fazladan ölümlerin 269 bin olduğunu gösteren bir paylaşımı var. Bu fazladan ölümlerin bir kısmı kayda COVID-19 olarak girmeyen ancak bu hastalık nedeniyle tedavideyken veya hastalığın uzun süreli etkileri nedeniyle yitirdiğimiz insanlar, bir kısmı ise farklı sağlık sorunları nedeniyle tedavi görmesi gereken ama yoğunluk nedeniyle yer bulup da tedaviye erişemeyenler. MHRS üzerinden 2020 yılında 113.311.577 randevu alınırken bu sayının 2019’da 156.216.897 olduğunu, her yıl izlenen artışın salgınla düştüğünü gördüğümüzde fazladan ölümlerde sağlığa erişimin rolünü daha iyi anlatabilmek mümkün.
Bu insanlarımızın önemli bir kısmının da ileri yaş ve kronik hastalığı bulunanlar olduğunu biliyoruz ne yazık ki. Yaşamını yitirenlerin büyük çoğunluğunun bu koşullarda emekli aylığı alan ve kronik hastalıkları nedeniyle tedavi maliyeti olan kişiler olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Küçük bir hesap yapacak olursak; bu durumdaki bir emekli ortalama 3.500 TL emekli aylığı alıyorsa ve aylık tedavi masrafı da 500 TL civarındaysa Sosyal Güvenlik Kurumuna aylık maliyeti 4.000 TL, yıllık maliyet ise 48.000 TL olacaktır. Bu süreçte fazladan ölümlerle yitirdiğimiz insanlarımızdan 100.000’i bile SGK emeklisi ise kurumun harcamaları yıllık olarak 4.800.000.000 TL azalıyor demektir. Emekli maaşı miktarı, kronik hastalık tedavi maliyetleri ve SGK’lı sayısı daha yükseldiğinde yıllık miktar on milyar TL’ye kadar yükseltilebilir.
İnsan yaşamının değersiz sayıldığı, bu yitirdiğimiz her biricik yaşamın sosyal güvenlik sistemlerinin üzerinde büyük bir yük olarak görüldüğü de aşikâr. Bu bakış açısıyla hastalığın bu şekilde devamı ve önlemlerin “toplum sıkıldı” gerekçesi ile kaldırılması dünyadaki neredeyse bütün yönetimler için bir fırsata dönüşmüş olabilir mi?
Ellerine fırsat vermemek, devletlerin yurttaşlarına karşı yükümlülüğünü her seferinde bir kez daha hatırlatmak bizim ödevimiz. Yitirdiğimiz tüm insanlarımızın anısına, saygıyla...
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26