Savaş bitse de geleceğe miras kalan hastalıklar

Fotoğraflar: Ukrayna AA, margarin Pixabay, Napolyon fkamu malı.
Yine, yeniden yanı başımızda bir savaş. Ölüm, sakatlık, göç, uluslararası ilişkiler, dünya genelinde ekonomik etkilenme şimdilerde revaçtaki manşetler. Oysa sağlık boyutu ile tüm savaşlar olumsuz etkilerini tüm dünyada hem de yüzyıllarca sürdürür.
Savaşlar, yokluğu çekilen veya tahmin edilen gıdaların yarattığı boşluğun tasarruf amaçlı ikame ürünlerce doldurulması nedeni ile orta ve uzun vadede yeme alışkanlıklarımızı ve mutfağımızı dönüştürür. Böylece gelecek kuşaklar için kimi metabolik hastalıklara dair ciddi anlamda risk yaratır. Bazen bu olumsuz etki yüzyıllara yayılır. Misal Napolyon dönemi savaşlar ve günümüz hastalıkları...
Günümüzde diyabet ve ilintili on bir ayrı hastalıkta ateroskleroz yani damar sertliği önemli başlık. Bunun temel nedenlerinden bir tanesi de margarinler. Keşfi 1869’a dayanan margarin, Napolyon döneminde işgalci Fransız ordusuna ucuz yağ temin etmek için icat edildi. Tertibinde ise “hayvan iç yağı, kaymağı alınmış süt, sakatat ve karbonat” vardı. Zaman içinde bileşimi geliştirilmekle birlikte bu gıda maddesinin ilk özü buydu.
Yine gıda güvenliği bağlamında tartışmalı bir başlık olan yapay tatlandırıcıların öncüsü olan sakarin, margarinden bir yıl sonra 1879 yılında katrandan elde edilmiş ve gerek Osmanlı’da gerekse Avrupa ve Amerika’da halk arasında devletlerce kullanımının serbest bırakılması 1. Dünya Savaşı yıllarında olmuştur.
Sakarin ve margarin örneğinde görüldüğü üzere gıda güvenliği açısından tartışmalı ürünler savaş koşullarında gündelik hayatımıza daha kolay sirayet ediyor, savaş bitse de geleceğe miras kalıyorlar. Bu örneklerin günceli ise GDO’lu ürünler, tüketilen etlerdeki antibiyotik vb. ilaç kalıntılarıdır. Türkiye’de seksenli ve doksanlı yıllarda yoğunlaşan Kürtlere yönelik zorunlu köy boşaltmaları, yayla yasakları, zorunlu göç tarihi aynı zamanda ülkenin en batısında yaşayanları da kapsayan ve bugün de devam eden gıda güvencesi ve güvenliğindeki sorunların da tarihidir. Bülent Şık’ın da yazılarında belirttiği üzere; “O yıllarda ülkede koyun sayısı yarıdan da fazla azalınca devlet, Anadolu’nun kısa otları ile beslenmeye uyumsuz ithal büyükbaş hayvancılığı teşvik etmiş, peşinden GDO’lu tahıl devreye girmişti. Bu hayvanlarda sağlık sorunlarına yol açınca kullanılan antibiyotik ve kimi ilaçların gıdalarda bıraktığı kalıntılar ise gıda güvenliğinde süregiden bir soruna evrilmiştir” (B. Şık, 2018).
Güvenlik rejimi uygulamalarının bir sonucu olarak yaratılan gıda güvencesi ve gıda güvenliği sorunları Kürt sorununda barışa giden yolu sabote edenler kadar bu konulara mesafeli olanlar ya da kendisini ilgilendirmediği düşünenler dahil olmak üzere herkese bir sağlık sorunu olarak sirayet etmiştir.
Geçen haftaki yazımda savaşların gıda güvencesizliğindeki rolüne yer vermiştim. Sağlık boyutu ile yüzyıllara yayılan en olumsuz etkisinin nükleer silahlar, olası nükleer santral yangınları olduğunu yeniden hatırlamakta yarar var. Hiroşima ve Nagazaki’ye ABD tarafından atılan atom bombalarının bugün dahi sağlık boyutu ile olumsuz izleri görülmekte. Sonrasında binlerce kanser hastası yarattı o bombalar.
Henüz bir savaşta nükleer santral faciası olmasa da imkansız değil. Ve Ukrayna’da savaş ne yazık ki nükleer santralleri de kapsıyor.
Günümüzdeki tüm savaşlar artık çatışan iki ülke ya da taraf ile sınırlı olmayıp, yaşandığı coğrafyadan bağımsız, gelecek kuşakların da sağlıklı yaşam hakkına bir saldırıdır. Hasılı her savaş bize dair bir sorun yumağıdır ve barış için mücadeleye katılmak sağlıklı kalabilmenin ön koşullarındandır. Hem bugün hem de gelecek kuşaklar için.
Günümüzde şeker, kalp hastalıkları ve kanserin bu denli çok görülmesinde son 150 yılın savaşları ve yarattıkları savaş endüstrisi başat nedenler arasında.
Barış hemen şimdi...
Sağlıcakla kalın.
Evrensel'i Takip Et