Türkiye’nin sefalet endeksi
Fotoğraf: Hasret Gültekin Kozan / Evrensel
Ülke gündemini bir süredir Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı tablo meşgul ediyor gibi görünse de, etkisini ve ağırlığını her geçen gün daha fazla hissettiren ekonomik kriz süreci milyonlarca emekçi ve ailesinin öncelikli gündemi olmayı sürdürüyor. Savaşın etkisiyle daha da artan hayat pahalılığı karşısında ücretleri/maaşları hızla eriyen milyonlar yaşananların bedelini en ağır şekilde ödemeye devam ediyorlar.
Türkiye’de milyonlarca emekçi artan hayat pahalılığı karşısında ne yapacağını şaşırmış durumdayken, giderek artan açlık ve yoksulluk tehdidini önlemek için hiçbir somut adım atılmıyor. Emekçiler her sofraya oturduklarında ay sonunu nasıl getireceklerinin hesabını yapıyorlar. Türkiye’nin içinde bulunduğu mevcut koşullar, daha önce yaşananlardan farklı olarak, büyük bir ekonomik ve toplumsal bunalıma doğru ilerlediğimizi gösteriyor.
Türkiye, işsizlik ve enflasyon oranlarının toplamından oluşan sefalet endeksinde hızla tırmanmaya devam ediyor. TÜİK verilerine göre resmi işsizliğin yüzde 11.2; resmi enflasyonun yüzde 54.44 olduğu Türkiye’de sefalet endeksi 65.64’e yükselerek, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılındaki seviyesinin çok üstüne çıktı. Türkiye’nin sefalet endeksi tek adam rejimine geçilmesinden bu yana yaklaşık olarak üç katına çıkmış durumda ve önümüzdeki aylarda artışın devam etmesi bekleniyor. Endeks değerinin yükselmesi, insanların işsizlik ve yüksek enflasyon riskiyle karşı karşıya olması, başka bir ifade ile halkın yaşadığı sefaletin giderek artması anlamına geliyor.
Ücretli emekçilerin işsizlik baskısıyla karşı karşıya olması, resmi asgari ücretin açlık sınırının altında kalması ve neredeyse ortalama ücret haline gelmesi, ücret gelirlerinin enflasyonun altında kalması gibi nedenler emekçilerin yaşam koşullarını ve içine itildikleri sefaleti arttırıyor. TÜİK’in açıkladığı resmi işsizlik ve enflasyon verileri halkın yaşadığı sefaleti gizlemeye çalışmaktan başka bir işe yaramıyor.
İktidar tarafından benimsenen ve dünyada eşi benzeri olmayan ekonomi politikalarının daha yüksek enflasyon ve işsizlik oranlarını gündeme getirmesi kaçınılmaz. İktidarın krizin yükünü tamamen halkın sırtına yıkan, gelir eşitsizliğini derinleştiren ve yoksullaşmayı arttıran yanlış politikaları mevcut sorunları daha da büyütmekten başka bir işe yaramıyor. Dolayısıyla ekonomide günlük hatta saatlik değişimlerin neden olduğu dalgalanmaların yarattığı ekonomik kaos ortamında halkın içine itildiği sefalet koşullarından çıkmasını sağlamak hiç kolay değil.
Emekçilerin günlük yaşamının somut bir parçası haline gelen ve her geçen gün derinleşen geçim krizi, en iyimser ekonomik tahminleri bile gölgede bırakır hale geldi. Kış aylarıyla birlikte kabaran doğal gaz ve elektrik faturaları, ardı arkası kesilmeyen zamlar, işsizlik, yoksulluk ve boğazına kadar borç batağına saplanmış milyonların yaşadığı temel sorunları sadece ekonomik krizin sonuçları olarak değerlendirmek mümkün değil.
Türkiye’de yaşanan sorunların önemli bir bölümünün kaynağı olarak ekonomide yaşanan olağanüstü gelişmeler gösterilse de yaşananların temelinde esas olarak yönetim sorunu olduğu çok açık. Dolayısıyla ülkede yaşananlar sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal bir krizle karşı karşıya olduğumuzu, çözümün sadece ekonomi politikalarının değil, yönetim anlayışında yaşanacak köklü bir değişiklikler ile mümkün olabileceğini gösteriyor.
- Asgari ücret stratejisi 05 Aralık 2024 04:54
- Geçinemeyenler 28 Kasım 2024 04:36
- Asgari ücret tartışmaları 14 Kasım 2024 04:36
- 2025 bütçesi üzerine-3 07 Kasım 2024 04:24
- 2025 Bütçesi üzerine-2 31 Ekim 2024 04:38
- 2025 bütçesi üzerine - 1 24 Ekim 2024 04:38
- Hak mücadeleleri 17 Ekim 2024 03:30
- Borç batağında çırpınanlar 03 Ekim 2024 04:42
- Derin sessizlik 19 Eylül 2024 04:33
- Yeni OVP’nin emekçilere vaadi 12 Eylül 2024 04:35
- Kısır döngü 05 Eylül 2024 04:58
- Az çalıştırıp çok sömürecekler 22 Ağustos 2024 04:20