09 Mart 2022 23:58

Kapitalizm, yıkım ve felaketlerin sistemidir!

kievde çatışmalar sürüyor

Fotoğraf: Aytaç Ünal/AA

Paylaş

İngiliz, Amerikan, Alman, Fransız, İtalyan, Belcika, Avusturalya, Kanada, İsviçre-say sayabildiğin kadar- Batılı devlet yönetimleri, Rus kökenli oligarklar dahil Rusya menşeli sermaye kuruluşlarına ve sermayelerine el koyma eylemlerine girişerek, kapitalist olmanın, kapitaliste güvence sağlamadığını bir kez daha gösterdiler. Savaş ve yıkım üretici bir sistem olarak kapitalizm, kapitalistlerin de felaketidir. Bunu bir kez, daha bizzat kapitalizmin politik-askeri bekçi başlarının kendileri kanıtladılar. Büyük sermayenin küçükleri yutması; tekellerin küçük-orta boy işletmelerin iflası pahasına yağmaya girişmesi, kapitalizmin kaçınılamayan işleyiş yasasıdır. Bu, denebilir ki en açık haliyle kapitalistler tarafından bilinir-yaşanır. Marksistler boşuna, bir kapitalist daima birçoklarının “başını yiyerek” büyür demediler. Emek gücü sömürüsüne ve üretim araçlarının özel kapitalist mülkiyetine dayanan kapitalist üretim sisteminde, kapitalistçe varlık koşulu, başkalarının yoksunluğu ve yoksulluğu pahasına daha fazlaya sahip olmaktır. Paylaşım ve onu garantileyeceği varsayılan kavga rekabetin ürünüdür. Kapitalist istikrar ve barış ancak geçici ve göreceli olabilir. Asla kalıcılık göstermez. Kanıtları İngiliz, Hollanda, Belçika, İspanyol sömürgeciliğinden Amerikan, Fransız, Alman korsanlığına tüm kapitalist dönem pratiğinde yüzlercesiyle sıralı durumdadır. Cezayir’de yüzbinlerce kişinin katledildiği 1958-62 yılları, Vietnam’da 4 milyon insanın katledildiği 1970’in ilk yarısı, daha dün denecek denli yakın vahşet ve kırım örnekleridir. Güya barışçı emperyalistler Endonezya’da bir ay içinde 500 bin kişiyi katlettirdiler. Ruanda’da birkaç ay içinde 800 bin kişinin katledilmesine neden oldular. Huzur ve güven içinde yaşamanın güvencesi olarak gösterilen sermaye düzeninin çıplak gerçekliği, burjuva propagandasının iğrenç yalanını sürdüren politikacı, ideolog, ekonomist, sanatçı, gazeteci ve yazarların suratında kanlı-kirli ve çıkmaz-sökülemez, ete-kemiğe kaynamış bir etiket olarak duruyor.

Bir kez daha ayan-beyan ortadadır. Dünyanın toprak, hammadde kaynakları, kara, deniz ve hava yolları ve akla gelen ne varsa hegemonik etki alanında tutulmasına yönelik bir kavganın farklı evreleridir sürüp giden. Aktüel sorun her ne kadar Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesi ise de gerek bu aşamaya getiren gelişmeler gerekse saldırıyla birlikte seferber olan emperyalist-kapitalist dünya güçlerinin sergilediği manzara, kapitalizm koşullarında, hangi ulusa mensup olursa olsun, tüm işçi ve emekçilerin, emperyalist güç mücadelelerinin, kapitalist rekabet ve gerginliklerin ilk ve baş kurbanları olduğudur. Onlar, saldıran ya da saldırıya uğrayan ülkeye mensup olmalarından bağımsız olarak ya askeri çatışmalarda ölen-yaralanan-sakat kalan, ya da savaş makinesinin yol açtığı yıkımın altında yoksulluğa, açlık ve işsizliğe daha fazla mahkum bırakılanlar olmaktadır. Ve yine açıktır ki, Rusya’nın saldırıya geçmesinin ve İngiliz-Amerikan emperyalistlerinin koordine ettiği ve AB, Kanada, Avusturalya, İsviçre ve diğer kapitalist işbirlikçi ülke yönetimlerinin de katıldığı karşı taarruzun başından itibaren baş gösteren fiyat artışları en çok bu kesimleri vurmaktadır. İngiliz, Alman, Fransız ve diğer emperyalistlerle Türkiye’nin Saray-dünür silah fabrikatörleri, savaş sanayini harlayarak yönetimlerinin emekçi düşmanı politikalarına “savunmacı” bariyerler örmeyi şimdilik kaydıyla da olsa başarırken, Ukraynalı “mavi gözlü sarışın” ucuz işgücünü kapma oyunu da, ırkçılığı körükleyici alçakça bir tutumla sahneye konmuştur.

Ücret artışı, sosyal haklar ve çalışma koşullarının düzeltilmesi-iyileştirilmesi için kapitalistlerle hükümetlerinin önlem almasını isteyen emekçilere karşı “bütçe olanakları” yalanıyla ortaya çıkan burjuva yöneticiler her ülkede savaş makinesini güçlendirmeye koyulmuşlardır. Dünyayı iki kez büyük savaşa sürükleyen Alman emperyalist politikası, farklı bir gerekçeyle maskelenerek yeniden sahnededir. Shulz ve SPD-Yeşiller yönetimi, 100 milyar Euro’su özel ek olmak üzere 170 milyarı, içerde ve dışarda halk kitlelerine karşı da kullanılacağından kuşku duyulamayacak olan militarist gücü takviyeye ayırmakla, güç mücadelesinde iddia sahibi olmaya soyunduğunu gösterirken, ister-istemez 1938-39 egemen “ruhu“na bir çağrı da çıkarmıştır. ABD emperyalizminin ardı sıra dizilen Avrupa ülkelerinde, Rus kökenlilere karşı başlatılan yasak-işten kovma-okula almama eylemleri egemen propagandadan bağışık değildir. Şovenizm militarizmin can suyudur ve tersi de doğrudur! Kapitalist, emperyalist devlet yönetimleri, ekonomileri askerileştirirken, karşı karşıya kaldıkları sorunları atlatmak için savaş ortamından beslenirler. Bu eski ama eskimemiş bir deneyleridir. Yugoslavya’yı parçalayan, Bağdat’ı yakıp yıkan, milyon kişiyi katlederek kültürel birikimi yağmalayan, Afganistan’ı, Libya ve Suriye’yi vuran ABD-NATO-AB güçleri, Ukrayna’yı ateşin içine sürükleyerek Rusya’yı dize getirmeye koyulurken de “kurban” yine halklar olmuştur/olmaktadır. Saldırının sona ermesine yönelik söylemleri riyakârlıktan ibarettir. Durmaksızın güç yığarak ve silah sağlayarak savaşın uzaması politikası izlemektedirler. İzledikleri politika barışçı değil savaşçı ve yıkıcıdır.

Putin yönetiminin Ukrayna’da sahneye koyduğu genişleme politikasının tüm bu gelişmeleri tetiklediği bir gerçek olsa bile, bu sadece “aranan gerekçe”nin ellerine uzatılmış olması denli doğrudur. Batılı emperyalistlerle onların ‘akıntısında yüzen’ işbirlikçi yönetimler, geçici de olsa bir blok halinde, Rusya’ya diz çöktürmek üzere harekete geçerken, kapitalizm içinde kapitalizmin bir gücünü yıkıma sürükleyerek kendilerine daha geniş bir pazar payı oluşturma çabasındadırlar. Kapitalizm, sömürürken ya da sömürü için çatışma üretir. Kendi kendinin de yıkıcısıdır. Ancak sömürülen ve ezilenlerin eylemiyle tarih sahnesinden silinmedikçe, yol açtığı yıkımda-ve yine emekçilerin kanı-canı üzerinden-kendini yeniden üretmeye de adaydır.

Duruma ve gelişmelere uyanması ve sınıf düşmanı tekelci diktatörlük yönetimlerine karşı, istisnasız tüm kapitalist ve emperyalist ülkelerde mücadele bayrağını yükseltmesi gerekenler işçi ve emekçilerdir. Militarizmin, rekabet içinde boy göstermesi aleyhlerinedir. Emperyalist burjuva propaganda bombardımanı altında yolu şaşırmamak ve burjuva gürühların tuzağına düşmemek, işçi sınıfı ve emekçilerin sömürüsüz ve dolayısıyla da savaşsız bir dünyanın kuruluşu yolunda ilerleyebilmelerinin önemli bir koşuludur. Bütün emperyalist güçlere ve onların savaş aygıtlarına karşı emekçilerin siyasal uyanıklığının artmasına ihtiyaç vardır.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa