10 Mart 2022

Türkiye fotoğraf dünyası -8

Fotoğraf: Erdoğan Köseoğlu

“Türkiye Fotoğraf Dünyası”nın bugününü anlayabilmek için AKP’nin kültür/sanat politikalarına bakmak gerekiyordu. Geçen haftalarda bu konuya açıklık getirmeye çalıştım. Özetle; 1980 öncesi gelişen toplumsal hareketlilik hayatın her alanında kendini gösterirken sanatta, dolayısıyla fotoğraf dünyasında da kendini göstermesi kaçınılmazdı. Fotoğrafın birçok alanı ve bu alanlarda koşturan fotoğrafçılar özellikle fotoğrafın iletişim, belgesel ve sanat alanlarında kimi bireysel kimi örgütlü olarak yer almışlardır. Birçok dernek, fotoğraf grubu, kolektif ortaya çıkmış ve fotoğraf dünyasında görünürlük sağlamışlardır. İşçi sınıfı örgütleri (örneğin DİSK) foto/film merkezleri kurmuşlar, özellikle basın haber fotoğrafçılığına önem vermiştir. İsimleri hafızalarımızda olan ’70’li yılların foto muhabirleri toplumsal hareketliliğin belgelenmesini sağlarken, sanatın toplumsal işlevini yerine getiren fotoğraf sanatçıları çıkmıştır. Yani fotoğraf iki kolda teknik ve sanat alanlarında gelişmiştir. Burada fotoğrafa ihtiyaç duyan basın, sendika ve sanat dünyasının fotoğrafçıları hem ekonomik hem de mesleki açıdan desteklediklerini söyleyebiliriz. Bu dönemlerde çıraklık günlerini yaşayan fotoğrafçılar 1980 darbesi sonrasında yetkinleşmiş olarak bireysel çabalarla çalışmalarını sürdürmüşlerdir. ’80’li yılların fotoğrafları bu çabaların ürünleri olmuştur. “Türkiye Fotoğraf Dünyası”nda alaylı ve okullu fotoğrafçılar hızla çoğalırken çoğunluğu aldıkları mirası yaşatarak bugünlere gelmemizi sağlamışlardır.

2000’Lİ YILLAR

2000’li yıllara gelindiğinde dijitalleşme ve teknolojinin gelişimi fotoğrafın popülerliğiyle birleşerek cazibesini arttırmıştır. Özellikle sosyal medyanın gelişmesi, öznelerin sorunlarını cep telefonlarıyla paylaşarak dolaşıma sokması yeni mecraların doğmasına ve mücadelede fotoğrafın önemini daha da arttırmıştır.

AKP’li belediyeler özellikle tarikat, cemaat, dini vakıf gibi kurumları demokrasinin ve laikliğin gereği gibi gösterip hayır işlerine bolca ekonomi sağlamışlar, yetmemiş mekanlarını tahsis etmişler. Bu durumda Türk kültürüne ve sanatına hizmet etmeden olmazdı. Türk el sanatları, hat, tezhip, ebru derken resim seramik ve çağdaş sanat denilen alanlarda ihya edilmeliydi, edildi de. Yerli, milli ve devlet destekli. (Bu konulara bilançolarıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesinin açıklamalarından ve raporlarından daha detaylı ulaşabilirsiniz.)

LİBERALLİKTEN MUHAFAZAKARLIĞA!

Bazı belediyeler de fotoğrafın önem ve değerini keşfetmişler. Mekan, teknik kalite, sosyal medya ve oldukça liberal görünümlü girişimlere rastlıyoruz. Belediye destekli binlerce lira ödüllü yarışmalar, dergiler, mesleksel (kurslar, seminerler vb.) ve sanat bağlamında hatta sosyal içerikli çalışmalarla fotoğrafın olanaklarını kullanmaya başladılar. Bazı bilinen fotoğrafçıları da barındırarak dernek, vakıf gibi örgütlenmeler başlatmışlar. Doğrudan veya dolaylı olarak belediyeler eliyle fotoğraf dünyasında biz de varız demektedirler.

Türkiye fotoğraf dünyasına yumuşak giriş yapan dernek ve vakıflar liberal, demokrat, laik görünümlü ama sorunlu gibi geliyor bana. Çünkü AKP’nin belediyeleri de partilerinin izlediği yolu takip ediyorlar diye düşünüyorum. AKP iş başına gelirken kültür bakanlığına Liberal görüntü veren bir bakan atayıp (Ertuğrul Günay’ı analım) sonrasında muhafazakar sanat söylemiyle yerli ve millici bir anlayışı dayattılar. Son olarak Sezen Aksu ile başlatılan sanat gündemini hatırlayalım. Biat etmeyen ve sanatlarının diliyle karşı koyan Sezen Aksu ve Tarkan karşısında en üst kademeden çark ediş yaşandı. Yaşananlar, sanat ve fotoğraf ‘Ne yana düşer usta’ dedirtmekte.

‘DEMOKRASİ AMAÇ DEĞİL ARAÇTIR!’

Kültür/sanat ve siyaset alanlarındaki gelişmeler sınıf mücadelelerinden ayrı düşünülemezdi. Devletin temsil ettiği sınıfın bu gidişatlara tabii ki müdahalesi gecikmeye gelemezdi. 1970, 1980 darbeleri son olarak yaşanan 15 Temmuz’u sayarsak meselenin odağını da ‘ideoloji’ olarak belirleyebiliriz. Devletin resmi ideolojisi antidemokratik ve kapitalizmin inşasında revizyonlarla devamlılık göstermiştir. AKP’nin de 20 yıllık geçmişi Özal’dan aldığı neoliberal politikaları siyasal İslam’la birleştirip, Yeni Osmanlıcılık sevdasıyla (Ahmet Davutoğlu’nun kulakları çınlasın) her alanda yozlaşmaya yol açmıştır.

Sonuç; sünni İslam bir dini olan devlet yapısı. Türk milliyetçiliğiyle yerli ve milli bir hayal satma gerçekliği. Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken, 14 Temmuz 1996 günü Milliyet gazetesinde Nilgün Cerrahoğlu imzalı söyleşide bu günleri anlatıyordu: “… Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz” ve “Demokrasi amaç değil araçtır” demişti.

Aradan geçen 30 küsur yılda bu söylediklerini partili cumhurbaşkanlığı, işlevsizleştirilen yargı, yasama, yürütmede ve Meclis, kayyum uygulamaları derken gelecekleri durakta inmekte oldukları ortada.

Mesele bu durakta gerçekten inecekler mi? Yoksa o durakta inmelerine engel olabilecek toplumsal muhalefetin gücü kendini gösterebilecek mi? Görünen o ki bir dönemin daha sonuna gelinmekte…

Yani konu fotoğraf da olsa, sanat da olsa mesele ideolojik.

Haftaya güncel fotoğraf dünyasıyla devam edecek…

Evrensel'i Takip Et