Kılıçdaroğlu'nun ziyareti ve Diyarbakır'ın yolu

Fotoğraf: Evrensel 

CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun iki kez ertelenen ve “Bu ülkeye demokrasi gelecekse bunun yolu Diyarbakır’dan geçer” sözleri nedeniyle daha yapılmadan tartışma konusu haline gelen Diyarbakır ziyareti dün başladı.

Kılıçdaroğlu’nun “Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer” sözü daha önce benzer açıklamalar yapan siyasetçileri hatırlatmıştı. Çünkü daha önce Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz ve R. T. Erdoğan da Diyarbakır üzerinden Kürt sorununu tanıma ve demokratikleşme yönünde mesajlar vermişlerdi. Dolayısıyla Kürt siyasetinin merkezi olan Diyarbakır üzerinden verilen mesajlar, Kürt sorununun demokratikleşmenin en önemli başlıklarından biri olduğunun kabulü anlamına geliyordu. Ancak bu ‘kabul’ bugüne kadar sorunun çözümü yönünde adım atmak yerine Kürtlerde(*) beklenti yaratarak onları yedekleme, başka bir deyişle Kürt oylarını kendi politik hesapları için araçsallaştırma işlevini gördü.

Erdoğan’ın, “çözüm süreci”ni Kürtleri başkanlık (tek adam iktidarı) hedefine yedekleme ile Suriye’deki yayılmacı emellerinin bir parçası yapmak için kullanmak istemesi ve bu hedefi gerçekleşemeyince ‘masayı devirmesi’ bu politikanın en somut örneğini oluşturuyor.

Bugün CHP’nin, Erdoğan iktidarı ve onun ‘Cumhur İttifakı’ karşısında iktidara talip olan muhalefet blokunun en büyük partisi olması, Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarını daha önemli hale getiriyor. Kılıçdaroğlu’nun daha önce “Kürt sorununun çözüm yerinin Meclis ve HDP’nin de bu çözümün parçası olduğu” ve en son “Demokrasinin yolunun Diyarbakır’dan geçtiği” açıklamalarının Kürtlerde temkinli bir iyimserlik yarattığı söylenebilir. Ancak Kılıçdaroğlu’nun son açıklamasından Diyarbakır ziyaretinin gerçekleştiği bugüne kadar yaşanan iki önemli gelişme, Kürtlerin temkinli olmakta ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gösterdi.

Bu gelişmelerin ilki, HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in “çözüm süreci”nde çekilmiş fotoğraflar nedeniyle dokunulmazlığının kaldırılmasına CHP’nin de “evet” demesiydi. Kürtlerin ‘dokunulmazlık’ konusundaki hassasiyeti temelsiz değil. Çünkü CHP’nin 2016’da Anayasa’ya aykırı olduğu halde dokunulmazlıkların kaldırılmasını sağlayan değişikliğe “evet” demesi, Demirtaş başta Kürt siyasetçilere yönelik siyasi tasfiye operasyonunun en kritik noktalarından biri olmuştu.

İkincisi, 28 Şubat’ta altı muhalefet partisi (CHP, İP, SP, GP, DP ve DEVA) tarafından imzalanan ‘mutabakat metni’nde Kürt sorununa dair hiçbir ibarenin bulunmamasıydı. Bu partiler arasında İP gibi Kürt sorununda şoven tutumunu açıkça ortaya koyan partilerin olduğu düşünüldüğünde bu metinde Kürt sorunundan söz edilmemesi, haliyle sorunun çözümü konusunda bu muhalefet blokuna dair güvensizliği de arttırıyor.

Bunlara ülkedeki işsizlik ve yoksulluğun kendini en yakıcı biçimde Kürt illerinde hissettirdiğini ancak muhalefet blokunun bu konuda da emekçi halk kesimlerine umut vermediğini eklemek gerekiyor.

Böylesi bir tabloda Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’daki kitle örgütü ve kurum temsilcileriyle yapacağı toplantıda ‘çözüm’ yönündeki mesajlarla kendilerine yönelik güvensizliği ortadan kaldırmaya çalışacağını tahmin etmek zor değil. (Yazı yazılırken daha bu görüşmeler yapılmamıştı.) 2016’dan bu yana cezaevinde olan Selahattin Demirtaş’ın annesi Saniye Demirtaş’a yönelik ziyaretin de bu yönlü sembolik bir mesaj amacı taşıdığı açıktır.

Daha iki hafta önce Van Dernekleri Federasyonunun genel kurulunda AKP Van Milletvekili İrfan Kartal’ın “Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır” dediği ve iktidarın her fırsatta Kürt sorununu terörize ederek HDP’yi “terörün Meclisteki uzantısı” ilan ettiği koşullarda Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır ziyareti, elbette önemlidir. Ayrıca sorunun meşruiyet zeminini ve çözüm tartışmasını ilerletmek bakımından da olumlu bir rol oynayabilir.

Ancak şurası da kesindir ki, demokratik çözümün güvencesi şu ya da bu siyasetçinin vereceği ‘güvence’ değil; bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da halkın ulusal-demokratik mücadele ve talepler konusundaki kararlılığıdır. Bu nedenle vaat verip yerine getirmeyen siyasetçiler gelip gitmiş ama Diyarbakır, halkın kendi mücadelesiyle var ettiği demokratik çözüm iradesinin yolu olmaya devam etmiştir. Dolayısıyla yarın iktidar olmaları halinde CHP’nin başını muhalefet blokunun ve onların restorasyoncu programının Kürt sorununu ve çözümünü ne düzeyde gündem yapıp adım atacağını da belirleyecek olan yine halkın bu mücadelesi olacaktır.

Tam bu noktada HDP’nin de içinde yer aldığı halk güçlerinin devrimci-demokratik seçeneğinin yaratılmasının Kürt sorununun çözümü ve ülkenin demokratikleştirilmesi bakımından önemi kendini açıkça gösteriyor.

(*) Kürtler elbette sınıfsız zümresiz kaynaşmış ve tek bir siyaset etrafında birleşmiş bir kitle değiller. Ancak yazı boyunca ‘Kürtler’ derken, Kürt halkının ulusal uyanış içinde olan, ulusal demokratik mücadeleye katılıp destekleyen ve bu yönlü talep ve beklentileri olan geniş kesimlerinden söz edilmektedir ki, zaten ülkeyi yöneten ya da yönetmeye talip olan siyasetçiler tarafından verilen mesajlar da Kürtlerin bu kesimlerini etkilemeyi amaçlamaktadır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çocukları öğüten çark

Çocukları öğüten çark

Yoksulluğun pençesindeki ailelerin çocukları tüm dünyada acımasızca emek piyasasına çekilirken, Türkiye kapitalizmi bu konuda en önde koşuyor. Çarklar köle koşullarında dönsün diye devlet gücünü seferber etmekten geri durmayan iktidar, milyon milyon işçileştirdiği çocukların da uzun ve ağır çalıştırılmasına, onlarcasının ölüme sürüklenmesine göz yumuyor.

2.3 milyon çocuk MESEM kapsamında günde 8-10 saat çalışıp ustalık belgesi aldı

15-17 yaş grubundaki neredeyse her 4 çocuktan biri çalışma hayatında

71 çocuk 2024'te çalışırken hayatını kaybetti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et