Cumhuriyetin 100. yılına bir kala: Genç hekimler terk ediyor

Fotoğraf: Evrensel
103 yıl önceydi. Ülke üniversite gençliğinin önemli bir parçası olan tıbbiyeli öğrenciler kimi hekimler ile birlikte sokağa çıktılar. Tarih 14 Mart 1919. İstanbul işgal altındaydı. Dediler ki “İşgale hayır, yaşasın özgürlük.”
Elbette o tarihte de bir hükümet vardı İstanbul’da. O hükümet, saltanat gitti ama tıbbiyeliler hâlâ burada. Üstelik ülkeye bir bayram armağan ettiler: 14 Mart Tıp Bayramı.
İşgal altında 100 yıl önce tıbbiyelilerin bize miras bıraktığı anlam bugün sağlığın modern tanımıyla birebir örtüşüyor. Onlar, salt yurttaş bilinci ile değil aynı zamanda hekim oldukları / olacakları için de sokağa çıktılar: İşgale karşı özgürlük için tutum aldılar. Bu tutum “Sağlığın salt bedensel değil aynı zamanda sosyal ve siyasal iyilik hali” olduğunun dünden bugüne iz düşümüdür.
Özgürlük, bağımsızlık ve barış için devridaim eden bir çaba, şiddete ve savaşa karşı aktif duruş, hekimliğin temel karakteridir. Ama hükümet eyleyenler bu temel özelliklerinden pek hazzetmezler. Misal 100 yıl önce tıbbiyelilerden hazzetmeyenler bugün de onların meslek odasını “hizaya çekmeye” çalışıyor. Neyin mi? Savaşın ve özgürlük yitiminin hizasına.
1980 karanlığında hekimler bu kez idam cezasına karşı çıktılar. Barış ve insan haklarını savunmaya devam ettiler, Nusret Fişek Hoca ve diğer TTB Merkez Konsey üyeleri yargılandılar.
Geldik AKP yıllarına. “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” demek suç sayıldı, TTB Merkez Konsey başkan ve üyeleri gözaltına alındı.
İşte böyle bir iklimde, AKP, MHP, Vatan Partisi koalisyonu sonrası genç hekimlerin ülkeyi hızla terk etmeye başlamasını nasıl okumalı? Mesele salt ekonomik olsaydı 12 Eylül 1980 sonrasında özellikle de seksenli yılların sonunda durum benzerdi. Ama zorunlu ilticalar dışında giden yoktu. Hal böyle olunca iki dönem genç hekimlerin hangi iklimde doğup öğrenim gördüklerini kıyaslamakta yarar var. Misal 1990 yılında mezun olan hekimler 1968 doğumluydu. Yani ’68 kuşağının çocuklarıydı. Şimdi yeni mezun bir hekim 2000 doğumlu. Son 3 yıl mezunları ise 1997-2000 doğumlular. Doğdukları iklim AKP. Malum AKP ilk kez 2002 yılında tek başına hükümet olmuştu. Yani ülkeyi terk eden genç hekimler o tarihte 2 ile 5 yaşındaydı ve AKP dışında bir yönetim ile tanışamadılar.
Doksanlı yıllarda kamucu bir sağlık anlayışı vardı. Koruyucu hekimlik anlayışı öncelenip sağlık bir ekip işi olarak görülmekteydi. Ne ÖSYM sınavları çalınıyordu ne de yılda bir başhekimler değişiyordu. Şimdilerde ise sağlık hızla özelleştirilip ekip hizmeti olmaktan çıkartıldı, performansa dayalı bireysel ödeme sistemi ile iş barışı bozuldu. Sağlıkta çoğunluğu Sağlık Bilimleri Üniversitesi üzerinden AKP ve koalisyon ortaklarının adeta belirleyici olduğu özü tartışılır akademik kadrolar üretildi.
Buna bir de zulüm eklenince genç hekimler ülkeyi terk etmeye başladı. Devletin emrettiği bir ilde iki yıl zorunlu çalışmadan mesleğini kişisel veya özel bir kurumda ömür boyu yapması yasaklı tek meslek grubu hekimlik. Çok sayıda demokrat, sol, sosyalist yeni mezun hekimin “güvenlik araştırması” ile kamuda ve kısmen özelde çalışmaları uzun süre yasaklanıp hatta TUS sınavını kazandıkları halde uzmanlık eğitimi almaları da yasaklanınca onlar da çözümü yurt dışında buldular. Yani eğitim ve çalışma hakları ellerinden alınmış, adil ve demokratik olmayan bir ülkeyi terk ettiler. Önce onlar gitti sonra duyup da gitmeler başladı.
Hatta AKP ve koalisyon ortaklarını destekleyenler arasında da gidenler var. Onların derdi daha çok maddi. En çok da destekledikleri partilerin şehir hastaneleri patronlarına tanınan ayrıcalıkların milyonda birine sahip olamadıklarına bozuklar. Aslında haksız da değiller. Sen tut üç beş tanıdık/ hemşehri inşaat şirketine dolar üzerinden 25 yıllığına şehir hastanelerini inşa ve işletme ayrıcalığı tanı, sonra da genç hekimler için aylık 400-500 avroyu kafi gör. Hasta yerine müşteri kelimesini ilk kullanan, kamusal sağlık hizmetlerinde patronlara dolar üzerinden aylık ödemeyi ilk yapan hükümet AKP. Buna bir de ortalama bir doktorun bizde gelirinin Avrupalı meslektaşının 10’da biri olması eklenince süreç hızlandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın giden doktora dair konuşması ülke gündemine oturmakta devam ediyor: “Gidiyorlarsa gitsinler.’ Haklı olarak toplumun farklı kesimlerinden tepki gecikmedi. Misal Sanatçı Tarkan, sosyal medya hesabından hekimlere destek verdi: “Hayatlarımızı emanet ettiğimiz hekimlerimize hak ettikleri saygıyla yaklaşılmalı, emeklerinin karşılığı olan haklar verilmelidir. Onları ülkemizden kaçırmak büyük kayıp ve yanlış olur. Hekimler bu ülkenin başının tacıdır. Değerleri bilinmelidir. Tüm kalbimle hekimlerin yanındayım.”
Hekimlerin iç konuşmalarında da gündem bu “gitsinler” meselesi. İçlerinden türlü türlü sorular geçiyor. Misal cumhurbaşkanlığına hakaret iddiasıyla açılan tazminat davalarında kazanılan paraların miktarı ile yaşam boyu bir hekimin eline geçebilecek parayı karşılaştıranlara rastlamak da mümkün.
Hekimler şimdilerde “Geçinemiyoruz” derken, ülkenin sürüklendiği uçurumun kıyısından hepimizi uyarıyorlar. Varın köylünün, işsizin, evsizlerin, dar gelirlilerin halini siz düşünün demekteler özünde.
Geçmişte Büyük Madenci Yürüyüşü ile sağlıkçıların ilk ‘Beyaz Yürüyüşü’nün dönemsel olarak çakışması tesadüf değildi. Ve şimdi TTB ve sağlık iş kolunda bazı sendikalar bugün ve yarın G(ö)REV’deler. Halkın sağlığı ve sağlıkçıların özlük hakları için iş bırakıyorlar. Tüm alanlarda direngen ve mücadeleci bir süreç başladı da diyebiliriz buna.
103 yıl önce işgale karşı sokağa çıkan tıbbiyeliler, şimdi cumhuriyetin 100. yılına bir kala ülkeyi terk etmeyi eyliyorlar / konuşuyorlar. Elbet bunun siyasi bir sonucu / dönüştürücülüğü olacaktır. Elbet sorumluları halka hesap verme durumunda kalacaktır. Bu ülke / dünya kimseye kalmaz!
Sağlıcakla kalın, sağlıkçıları yalnız bırakmayın.
Evrensel'i Takip Et