Ekvatordayım
Fotoğraf: Evrensel
Bilmem daha önce paylaşmış mıydım, büyük dedelerimden biri Osmanlı’nın son vakanüvislerinden Ahmed Lutfi Efendi’dir. Bu görevde en uzun süre kalanlardan biri, tam 41 yıl sürdürmüş vakanüvis olarak görevini. Araya İstanbul Şehremini, Rumeli Kazaskeri, vezirlik gibi görevler eklense de Osmanlı devletinin 1825-1879 yıllarını aktardığı 16 ciltlik tarihiyle biliniyor daha çok. Vekayi’-name diye anılan bu tarih yazımları daha çok siyasi hayata dair, o nedenle diğer taraftan büyük dedemle paralel hayatları sonsuzlukta değil ama yüz yıl sonra benimle kesişince babamdan aldığım soyadımın anlamı da ortaya çıkıyor. Niğbolu Muhafızı Mehmet Sadık Paşa muhafız zade olarak Ahmed Lütfi Efendi tarih yazımına girince, bize de korumak düşmüş gelecek kuşaklarda. O da benimle sonlanıyor soyadı taşıyıcısı erkekler olduğundan. Şimdi merak etmişsinizdir, neden bunları andığımı.
Vakanüvislik o dönemlerin gazeteciliğine de benziyor, tarihçi deseniz içinde yaşadığı yılları not düştüğü için bir tarih yazımı ama günceli de içerince biraz da gazetecilik. Dönemin olgu yazımı, ama kim için olduğuna bakmalı. Saray görevlisi önünde sonunda. Sarayın dediğini, demek istediğini yazacak, başka seçeneği yok. Resmi tarih, resmi gazetecilik... Oysa gazeteci bağımsız olmalı, nesnel olmalı... Öyle değil mi? Vakanüvis büyük dedem bir süredir aklımı kurcalıyor o nedenle. Bugünün gazeteciliğini düşünüyorum, bağımsızlığı, bağımsızlığımızı teslim etme, teslim olma nedenlerimizi. Nesnellikten alabildiğine uzaklaşmayı.
Malum 2020 yılının eylül sonunda Türk Tabipleri Birliği seçimleri olmuş, bizler de on bir kişi merkez konseyi üyeleri olarak seçilmiştik. Daha seçim olmadan, aday listesi duyulur duyulmaz bir yandan yandaşlar, bir yandan da yandaş olmadığını beyan edenlerin bir kısmı daha biz seçilip kendi aramızda görev paylaşımı yapamadan başkanlığımı ilan etmiş ve pek öfkelenmişti. Bizim seçim sistemimizde başkan ayrı seçilmediğinden, on birimiz de başkan adayı olabilirdik. Bu saldırılar diğer arkadaşlarımın elinden o hakkı almış oldu, mecburen bir buçuk yıldır meslek örgütümün başkanlığını yapmaya gayret ediyorum. Aman, sakın bu mecburiyetten hoşnutsuz olduğum düşünülmesin, sadece meslek örgütümün emekçilerinden biri olmaktan onur duyduğumu, bir tanımlamanın gerekmediğini ifade etmek istedim.
Bu bir buçuk yıl boyunca on birimizin de bu örgütün başkanlığını temsil edebileceğini göstermek için elimizden geleni yaptık. Yalnız on bir de değil, yüz bini aşan üyenin hatta üye olmayanların da sesini duymaya, duyurmaya, karar mekanizmalarında varlığını hissettirmeye çalıştık, tüm memleketi dolaşıp buluşmalarla sözlerini çoğaltarak. Koskoca bir buçuk yıl... Seçim dönemi geliyor, üç ay sonra görevi yeni seçilecek meslektaşlarımıza devredeceğiz. Yetemedik belki her şeye, her yere ama elimizden geleni yaptık.
Elimizden gelmeyenlerden biri ne yazık ki sansürü aşmaktı. Resmi haber yazımlarını değiştiremedik. Adımızı öfkeyle anmalarını bırakın, hakikat bükücülüklerini durduramadık. Bir kısım resmi olmadığı iddia edilen yayınlarda da on biriz, birimiz olmasa da olur deyip beni görmemelerini dert etmedik ama fark etmediğimiz zannedilmesin diye dedemden aldığım mirası sürdürüp tarihe not düşmek istedim.
Ne gazeteci ne de tarihçiyim dedem gibi. Muhafaza konusunda da farkımız var o dedemden, hak öznelerinden yana tutarım korumayı. İki kutuplu bir dünyanın ekvator çizgisinde yer almanın özgürlüğü benimkisi. Görenlere selam olsun!
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26